Ferda Keskin

Michel Foucault

Michel. Kel, gözlüklü, ufak tefek, Fransız filozof, psikolog, tarihçi, siyaset bilimci, edebiyat eleştirmeni, vb. 1926 yılında Poitiers’de doğdu, 1984 yılında AIDS nedeniyle Paris’te öldü. Fransa dışında Norveç, Almanya, Tunus ve ABD’de yaşadı. Ardında onlarca cilt dolduran irili ufaklı birçok kitap, makale, deneme, ders notu, söyleşi, önsöz, sonsöz bıraktı.

Michel Foucault, 1926-1984.

 

 

Bitmemiş ve izin vermediği için ölümünden sonra basılamayan eserleri de vardır. Yazdıkları 70’li yıllardan itibaren düzinelerce farklı dile çevrilen Foucault, yirminci yüzyılın son çeyreğinde insan bilimleri üzerinde en fazla etki yapan ve üzerine en çok yazılan düşünürlerden biri olmuştur.

 

 

 

Akıl ve Akıl-Olmayan

Felsefenin yanı sıra psikopatoloji öğrenimi de gören Foucault’nun ilk yapıtları delilik, akıl hastalığı ve akıl hastanesinin tarihi üzerinedir. Klasik Çağda Deliliğin Tarihi adlı ilk önemli kitabında akıl ile akıl-olmayan arasındaki diyaloğun yerini, aklın akıl-olmayan üzerindeki tek taraflı monologuna bırakmasıyla birlikte Batı medeniyetinin orta yerinden yarıldığını savunmuştur. Bu monolog, deliliği ‘akıl hastalığı’ adlı patolojik bir öznel deneyim olarak kurar; akıl hastanesi ise bu sürecin gerçekleştiği kurumdur. Foucault benzeri yarılmaların erkeğin kadın, Batı’nın Doğu üzerine konuşmaya başlamasında da örneklendiğini söyler. Deliğin Tarihi’nden sonraki kitapları da tarihsel bir bakış açısını takip eder. Kliniğin Doğuşu hastalık deneyimi ile modern hastanede yepyeni tıbbi bir bakışın ortaya çıkışını incelerken, Kelimeler ve Şeyler yaşam, dil ve emek deneyimlerini kavramsallaştıran bilimlerin bir tarihidir. Gözetleme ve Cezalandırma’da hapisanenin, tıpkı akıl hastanesi gibi, bir kapatma pratiğinin mekanı olarak ortaya çıkışını ve suçun ‘suça eğilim’ deneyimi olarak kurulmasını inceleyen Foucault, Cinselliğin Tarihi’nde on dokuzuncu yüzyıldan itibaren cinsellik deneyiminin şekillenip adlandırılmasının analizini yapar.

Tüm bu deneyimler ve özneleri Foucault’ya göre söylemsel ve söylemsel olmayan pratikler tarafından kurulmuştur. Bu kurma çalışmasını belirleyen söylemsel kuralların ortaya çıkarılmasına Foucault ‘arkeoloji’ adını verir. Bilginin Arkeolojisi bu konuda yazılmış bir kitaptır. Arkeolojinin ortaya çıkardığı tarih, süreklilik yerine kopmalarla gerçekleşen bir süreçtir, çünkü söylemsel oluşumlar ve onların kapsamındaki bilimler kendi nesnelerini kurar. Bu yaklaşıma en çok kızanlar tarihçiler ve pro-Marksistler olmuştur. Tarihçiler Foucault’nun tarihsel olgular konusunda üfürdüğünü iddia ederken, Sartre da dahil diğerleri tarihi reddetiğini ileri sürüp Foucault’yu yapısalcı ilan etmiştir. Foucault’nun bu eleştirilere cevabı mevcuttur.

Bilgi ve İktidar

Bilginin tarihindeki kopmalar Foucault’ya göre iktidar ilişkilerindeki değişimlerin sonucudur. Bu yüzden Foucault 70’lerden itibaren çalışmalarında ağırlığı bu konuya vermiş ve klasik iktidar modelinin modern iktidar ilişkilerini açıklayamayacağını savunmuştur. İktidar (tıpkı söylemler gibi) öznesizdir, ancak uygulandığında vardır ve yukarıdan aşağıya değil, aşağıdan yukarıya doğru örgütlenen güç ilişkilerinin oluşturduğu stratejik bir bütündür. Dolayısıyla iktidar her yerdedir, çünkü tüm toplumsal ilişkilere kılcal olarak yayılmıştır. Kapitalizmin varlık koşulu olan ama varolmak için de kapitalizme ihtiyaç duyan modern iktidar, hem tek tek bireysel bedenlere nüfuz eden disiplinci bir mekanizma, hem de bir bütün olarak nüfusu yöneten bir teknolojidir. İktidarın bu iki biçimi Hapisanenin Doğuşu ve Cinselliğin Tarihi’nde Foucault’nun ‘soybilim’ (généalogie) adını verdiği bir yordam çerçevesinde incelenmiştir. Ama birçoğunun düşündüğü gibi iktidarın her yerde olması direnişin mümkün olmadığı anlamına gelmez. Bilgi-iktidar özneleştirme yoluyla işlediğinden yeni öznellik biçimleri geliştirmek, modernitenin öznellik üzerindeki tahakkümüne direnmek anlamına gelir. Foucault bu özneleşme pratiğini Hellenistik felsefeye gönderme yaparak ‘etik’ olarak adlandırır. Özgürlük etiğin ontolojik koşuludur, etik ise taammüden gerçekleştirilen bir özgürlük pratiği. Antik Yunan düşüncesinin bu pratiğe esin kaynağı olan veçhesi Cinselliğin Tarihi’nin ikinci ve üçüncü ciltlerinde ayrıntıyla dile getirilmiştir. Bu konuda çalışmalar devam etmektedir.

Ferda Keskin 

Paylaş:

Önceki Yazı

Mıncırık

Akıncan Eldes, Nebil Bayçın
  Akıncan: Merhabalar. Bu hafta sizlere Astrid Lindgren’in yazdığı Pippi Uzunçorap Cincin Adasında kitabını tanıtacağım. Bu kitap bir üçlemenin üçüncü…
Devamını Oku

Sonraki Yazı

Michelle Gardner-Quinn

Michelle Gardner-Quinn Çev: Ömer Madra
  Buna İnanıyorum… Hayatın her türüne büyük saygı gösterilmesi gerektiğine inanıyorum. İnsanlığın yeryüzüne ve deneyimlerimizi paylaştığımız tüm hayata karşı sorumluluğu…
Devamını Oku

İlgili İçerikler

Sun Ra

Akın Yılmaz
  Sun Ra gibi ana yolun yolcusu olmayan cazcılar, Sun Ra’yı biraz olsun anladılar anlamasına da, kendisinin o seçkin evrende…
Devamını Oku

Portekizce

Leman Sam
Rahmetli Turgut Boralı ile Bodrum’dayız… Ben Doğan Canku ile birlikte çalışıyorum. Gerçekten Bodrum’un çok güzel olduğu dönemler… Ah şimdi de…
Devamını Oku

Erol Atar

Nazif Topçuoğlu
Modern zamanların en önemli Türk fotoğrafçısı. Türkiye’de 1980’li yıllarda başlayan değişimi kendine özgü tarzıyla belgelemekle kalmamış, fotoğrafçının toplumda saygıdeğer bir…
Devamını Oku

Suç Ortaklığı

Günün Sözü
  “Tepki göstermezseniz işlenen suça ortak olursunuz.” Pelin Batu Antalya Sorgun’da 200.000 ağaç kesilerek orman alanına golf sahası yapılmasına 200.000…
Devamını Oku