James Hansen Çev: Ömer Madra
Çeviren: Ömer Madra

Küresel Isınma

 

Küresel Isınma denince ilgili bilim topluluğunda anlaşılan şey ile küresel ısınma  konusunda asıl  bilgi sahibi olması gerekenlerin –yani halkın ve siyasi karar alıcıların– bu konuda bildiği şey arasında büyük bir uçurum var.  Son 30 yıl içinde 1 derecelik (Fahrenheit) bir küresel ısınma meydana geldi. Ama, halihazırda atmosferde bulunan gazlar yüzünden daha 1 derecelik küresel ısınma da yolda. Bunlara ilaveten, şu andaki enerji altyapısından dolayı –yani örneğin bu sorunla baş etmeye karar vermiş olsak dahi ortadan kaldırmayacağımız elektrik santralleri ve taşıt araçları yüzünden– yolda 1 derecelik küresel ısınma daha var.

ABD Enerji Bakanlığı, her yıl atmosfere gitgide daha fazla CO2 boca edeceğimizi belirtiyor: sadece ilave CO2 değil, bir yıl önce atmosfere atılan CO2’den daha fazlası kastediliyor burada. Bu yolu izlemeye ‘bir on yıl için bile olsa’ devam etmek, çok çarpıcı iklim değişiklikleri olacağının garantisidir. Bu da bana göre başka bir gezegen ortaya çıkacak demektir: Kuzey Kutbunda buzu olmayan denizleriyle; dünyanın dört bir yanındaki sahillerde fırtınalara ve sürekli yükselen deniz seviyelerine bağlı olarak durmadan tekrarlanan facialarıyla; tatlı su kıtlığına ve değişken iklim bölgelerine bağlı bölgesel iklim bozulmalarıyla belirlenen bambaşka bir gezegen bu.

 

 

Ağıt

Dünya, çarmıha gerilmiş gezegen,

bir sesi olsaydı eğer,

ve bir de şakacı yanı,

şimdi şunu derdi mutlaka

kendisini nasıl kullandığımız hakkında:

“Affet onları Baba,

ne yaptıklarını bilmiyorlar.”

İşin şakası da şurda olurdu ki,

ne yaptığımızı

biliyoruz biz.

Yaşayan son şey de

bizim yüzümüzden ölüp gittiğinde,

ne kadar şairane olurdu hani

Yeryüzü kalkıp,

şöyle Büyük Kanyon’dan semalara

yükselen bir sesle

seslenseydi şöyle:

“Bu iş bitti.

İnsanlar burayı sevmedi.”1

Kurt Vonnegut

Çev; Ömer Madra

 

Bu sorunla baş etmek için yapılması gerekenler konusunda beş tavsiyem var. ABD Kongresi bu tavsiyeleri dinleyecek olursa, sorunu çözebiliriz. İşin ilginç yanı, kasvetli bir kıyamet günü senaryosu da değil bu. Aslında, küresel ısınma sorunuyla başetmek için yapmak zorunda olduğumuz şeylerin ekonomimiz açısından, enerji bağımlılığımız açısından, çevreyi korumak açısından ve canlılar âlemini, yani varoluşu korumak açısından birçok başka yararı da var…

  1. Birincisi, kömür yakan yeni enerji santrallerinin yapılmasına bir moratoryum getirilmeli, CO2 yakalama ve tecrit etme teknolojisini geliştireceğimiz güne kadar yeni santral inşası tamamen askıya alınmalıdır. Bu teknolojiye muhtemelen beş ya da on yıl içinde sahip olacağız. Önümüzdeki on yıl içinde CO2’yi yakalayıp tecrit etmeyi başaramayan kömür yakmalı santrallerin üstünden buldozer geçirilmesi gerekeceği açıkça ortaya çıkacaktır. CO2’nin iyice tehlikeli seviyeye çıkmasını engellemenin tek yolu da budur; çünkü, yalnızca petrol ve doğalgaz tüketimimiz bile bizi o tehlikeli seviyeye yaklaştırmaya yetecektir. Ayrıca, petrol ve doğalgaz öylesine kullanışlı yakıtlardır (ve insanlara onları çıkarmayın diyemeyeceğimiz ülkelerde bulunmaktadırlar) ki, bunların kullanılmasına devam edileceği şüphesizdir. Ömürleri elli ilâ yetmişbeş yıl olan eski teknolojiye dayalı enerji santrallerini normal ömürlerini tamamlayana kadar bile kullanamayacaksak, onları neden inşa edelim ki? Bunun akla uygun, mantıklı bir yanı yok. Üstelik, verimlilik alanında öylesine büyük bir potansiyel mevcut ki, bundan yararlanmamız halinde yeni enerji santrallerine zaten ihtiyacımız olmayacak.
  1. İkinci tavsiyem, hiçbir politikacının kalkıp da yararlı olduğunu söylemeye hazır görünmediği bir önlem olacak: Tehlikeli seviyenin çok ötesinde CO2 miktarına ulaşmayı önlemememizin tek yolu, emisyonlar için bir bedel biçmektir. Ekonomik sorunlar çıkmasından kaçınmak istiyorsak bunun tedricen artacak bir fiyat olması gerekir: çünkü böylece tüketici, ne kadar yakıta ihtiyacı olduğunu hesaplayarak bu ihtiyacı azaltacak enerji kaynaklarını arama seçeneğine sahip olur. Bu da bizim hem enerji verimliliğine, hem de yenilenebilir enerji teknolojilerine aynı anda yatırım yapmak zorunda olduğumuz anlamına gelir. Sonuç, ileri teknolojiye dayalı, yüksek ücretlerin ödendiği işler olacaktır. Ayrıca bu fiyatlandırma enerji bağımsızlığımız, ulusal güvenliğimiz ve ödemeler dengemiz açısından da çok iyi sonuçlar verecektir.
  1. Ama karbon salımlarına fiyat biçilmesi de yeterli olmayacaktır. İşte bu da bizi üçüncü tavsiyeye getirir: Enerji verimliliği standartları koymak zorundayız. Bu, sayısız kereler ortaya konmuş, ispatlanmış bir ihtiyaçtır. En büyük enerji kullanımı binalarda olmaktadır; mühendisler ve mimarlar yeni yapıların enerji ihtiyacını kolayca yüzde 50 oranında azaltabileceklerini ortaya koydular.
    İklim değişikliğinin olağan sonuçlarından biri: artan seller.

    Bu hedef ABD Belediye Başkanları Konferansı tarafından da onaylanıp benimsendi, ama bu hedefi tek tek şehirler temelinde gerçekleştiremeyiz. Ulusal standartlar koymak zorundayız. Aynı şey taşıt verimliliği için de geçerli. Yirmibeş ya da otuz yıldır taşıtlarda verimlilik konusunda bir ilerleme kaydetmiş değiliz. Ulusal hükümetimiz ise, Ulusal Araştırma Kurulu’nun (National Research Council) kolaylıkla erişilebilir bulduğu ve California ile diğer eyaletlerin kabul etmek istediği hedefi, yüzde 30 oranında taşıt verimlilik artış hedefini kabul etmeyen ve buna direnen otomobil imalatçılarının açtığı davada o şirketlerle aynı safta yer alıyor.

  1. Dördüncü tavsiyem –ki bu herhalde yerine getirilmesi en kolay olanı– buz örtülerinin kararlı dengesine ilişkin. Buz tabakalarının değişime uğraması için binlerce ya da onbinlerce yıl geçmesi gerektiği şeklindeki eski varsayımın yanlış olduğu apaçık. Şimdiki kaygımız, buz örtülerindeki değişimin hiç doğrusal olmayan, çok nonlineer ve üstelik ivme kazanabilecek bir süreç olması.
    Ekonomik büyüme ve sera gazı salımları konusunda ‘böyle gelmiş, böyle gider’ senaryosuna bağlı kalınırsa, 21. yüzyılda dünya yüzeyi ısınma dağılımının grafikte görüldüğü gibi olacağı tahmin ediliyor. Hadley merkezinin iklim modeline göre ortalama sıcaklık 3°C olacak.↩︎

    Özellikle Batı Antarktika buz örtüsü savunmasız durumda. Bir çökerse, bu, yüz ya da iki yüzyıl kadar kısa bir zaman ölçeği içinde deniz seviyelerinde beş-altı metrelik bir yükselmeye yol açabilir.

  1. Buz örtülerindeki kararlı dengeler konusunda ulaştığımız bu bilgiler o kadar yeni ki, Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli’nin (IPCC) raporu dahi bu konuyu yeterince etraflı bir şekilde ele alamıyor. Panel’in buz örtülerini inceleme süreci gerektiği kadar uzun ve etraflı idi. Ama, buz örtülerinin istikrarı sorunu öylesine kritik ki, bunun gerçekten en iyi bilim insanlarımız tarafından öncelikle ele alınıp incelenmesi gerekiyor. Kongre Amerikan Ulusal Bilimler Akademisi’nden bu konuda bir inceleme yapmasını ve vardığı sonuçları çok yalın bir dille rapor etmesini talep etmeli. Abraham Lincoln Ulusal Bilimler Akademisi’ni işte tam da böylesi amaçlar için kurdurmuştu; şimdi onu bu şekilde kullanmamamız için hiçbir sebep yok.
  1. Sonuncu tavsiye ise, ilgili bilim topluluğunun anladıkları şey ile kamuoyu ve siyasi karar alıcıların bildikleri şey arasındaki büyük mesafeye ilişkin. Demokrasinin temel önermelerinden biri, kamuoyunun bilgilendirilmesini ve bu bilgilendirmenin dürüstçe yapılmasını içerir. Bugün en az iki önemli konuda böyle yapılmadığı görülüyor. Biri şu: Bilim kuruluşlarının kamuyu bilgilendirmekle görevli büroları, en üst seviyesinde siyasi atamalarla doldurulmuş durumda. Bu merkezlerde çalışan kamuyu bilgilendirmekten sorumlu memurlar, bilimsel verileri kamuoyunun anlayacağı bir dile tercüme etmekle yükümlü olduklarını hisseden profesyonel insanlar. Bununla birlikte, ne yazık ki, en yüksek mevkilere yapılan siyasi atamalarda böyle bir durum göze çarpmıyor. İkinci mesele de Kongre’de yapılan tanıklıklar. Kongre’ye rapor sunan bir hükümet memurunun –yani teknik konularda çalışan bir devlet memurunun– verdiği ifadenin önce Beyaz Saray tarafından onaylanıp düzeltilmesi gerektiğini Anayasamızın Mimarlarının öngörmüş olduklarını hiç sanmıyorum. Ne var ki, şimdilerde işler böyle yürütülüyor. Ve açık söylemem gerekirse, ABD yönetimi ister Demokratlarda, isterse Cumhuriyetçilerde olsun fark etmiyor, işler aynen böyle yürütülüyor.

Bu sorunlar, otuz yıllık hükümet görevinde tanık olmadığım kadar kötüleşmiş halde. Ama, bunların yeni sorunlar olduğu da söylenemez doğrusu. Anayasamızda Kongre komisyonlarına gönderilen bilimsel bilgilerin yürütme organı tarafından süzgeçten geçirileceğine ilişkin herhangi bir ibare olduğunu sanmıyorum. Hükümetimizin, Cumhuriyetin Kurucularının öngördüğü şekilde işlemesi isteniyorsa, iletişim ve haberleşme konusundaki uygulamalarda mutlaka reform yapılması gerekiyor.

Küresel ısınma meselesi, çok geniş kapsamlı bir sorunu gözler önüne serdi: Özel çıkarların hükümetimizin işleyişi ve kamuoyu ile haberleşme üzerindeki yaygın etkisi sorununu. Bana öyle geliyor ki, seçim kampanyalarının finansmanında etkili bir reform yapmadığımız, ve böylelikle özel çıkarların siyasi karar alıcılar üzerinde büyük etki etmesini engellemediğimiz sürece küresel ısınma sorununu çözmek de hayli zor olacak.2

James Hansen.  Çev; Ömer Madra 

 


  1. Kurt Vonnegut; A Man Without a Country. New York: Seven Stories Press, 2005.↩︎
  2. Küresel Isınma kavramını, iklim bilimci arkadaşlarıyla birlikte daha 1981’de ilk kez dünyaya duyuran, küresel ısınma ve iklim değişikliği modellerini ilk kez yine iklimbilimci arkadaşlarıyla ortaya koyan NASA Goddard Enstitüsü Başkanı Dr. James Hansen’in 2007 Şubatında ABD’de Ulusal Basın Kulübü’nde yaptığı konuşma. Nation dergisinde (7 Mayıs 2007) yazıya uyarlanmış halinden çevrilerek aktarılmıştır. Önerilen politikalara ilişkin görüşlerin Dr. Hansen’ın kişisel görüşleri olduğu, NASA’yı bağlamadığı belirtilmektedir.
Paylaş:

Önceki Yazı

Kutup Yağmuru

Günün Sözü
  “İnsan merak ediyor, acaba daha önce hiç kimse Kuzey Kutbu’nda yağmur yağdığı haberini dünyaya duyurmuş mudur?” Uluslararası Kutup Yılı…
Devamını Oku

Sonraki Yazı

Küreselleşme

Jan Aart Schoelte ile söyleşiden
Küreselleşmeyi bir süreç olarak düşünebiliriz; bu süreçte insanlar dünyanın neresinde olurlarsa olsunlar birbirleriyle daha fazla bağlantı kurma imkânına sahip oluyorlar.…
Devamını Oku

İlgili İçerikler

Türkü

Emre Dağtaşoğlu
‘Halk müziği’ kavramının günümüz için oldukça tartışmalı anlamlar taşımaya başladığını ve sınırlarının gittikçe belirsizleştiğini görmekteyiz. Buna rağmen halk müziğini, yerel…
Devamını Oku

Guernica

İlker Özünlü
Guernica’yı anlayabilmek için Picasso’yu, onun resme bakışını anlamak gerekiyor. Açıklama ve yorumlardan titizlikle kaçınan Picasso ise “İnsanlar görmek istediklerini görür”…
Devamını Oku

Kara Panterler

Tan Morgül
(Black Panthers Party) Amerika Birleşik Devletleri’nde siyahlara yönelik ırk ayrımcılığı ve şiddet politikasına karşı Oakland’da Huey P. Newton ve Bobby…
Devamını Oku

Sözde Dünya Müziği

Engül Atamert
Bize küçük yaşlardan itibaren müziğin ‘evrensel bir dil’ olduğu söylenir, ama acaba hiç düşünür müyüz gerçekten ne kadar evrensel olduğunu?…
Devamını Oku