28 Eylül 2007
Paul Kurby

Caravan Stage Company

Paul Curby ve Adriana Kelder tarafından 1970 yılında yaratılan Caravan (Kervan), Vancouver adasında yolculuk yapan tek arabalı bir kukla gösterisi olarak başladı. Daha sonra büyüyerek, 25 kişilik bir oyuncu, müzisyen, sanatçı ve teknisyen kumpanyasının, herbiri bir çift at tarafından çekilen 6 büyük at arabasıyla turneler yaptığı, önemli bir tiyatro organizasyonu haline geldi. Caravan’ın amacı gösteri sanatlarını deneyimleme olanağına pek sık sahip olmayan insanların yaşamlarına, özgün tiyatro prodüksiyonlarını doğrudan getirmekti. Caravan’ın gösterilerinin temelinde, işbirliği ve katılım gibi değerler ön planda olup, amacı, tiyatro aracılığıyla insanlara kendi değerleri ve güçlerini hissettirmekti. Caravan ekibi bir umut ve kutlama tiyatrosu yaratmak peşindeydi. Kuzey Amerika’da British Columbia’nın hayalet kasabalarından, San Francisco’nun kent parklarına, Oregon’un kıyı kasabalarından, doğu Washington’un çöl yerleşimlerine, Toronto ve Detroit caddelerinden güney Florida’nın alışveriş merkezlerine, Alberta’nın hastanelerinden kuzey New York’un okul bahçelerine uzanan 30 bin kilometreden fazla yol katettiği bilinen bu kervanın son durağı, Toronto’daki Dünya Tiyatro Festivali oldu. Orada sergiledikleri 7 saatlik The Coming (Geliş) adlı oyunun konusu ise dünyanın içinde bulunduğu durumdu. Caravan ekibinin 1993 yılında sona eren 23 yıllık turnelsi, dört yıllık yoğun bir çalışmayla kendi yaptıkları 30 metre boyundaki bir tekneyle son 10 yıldır nehir ve deniz kıyılarında seyrettikleri yeni bir yolculukla sürüyor.1

“Kaçacak Bir Sirk bulamadık, Biz De Bir Sirk Açmaya Karar Verdik”

Paul Curby: Hikâye aslında çok yıllar önce Adriana ve benim Kanada’da biraraya gelmemiz, birbirimize çılgınca âşık olmamız ve bir sirkle kaçmaya karar vermemizle başladı. Kaçacak bir sirk bulamadık, biz de bir sirk açmaya karar verdik. Böylece, Kuzey Amerika’da kendi yapacağımız, rengârenk boyanmış dev çingene arabalarıyla yolculuk yapmaya niyetlendik. Clydesdale cinsi birkaç yük atı satın alarak Kanada ve Amerika Birleşik Devletleri’nde yolculuğa başladık. Kendi çadırımızı da kendimiz ürettik; gösterilerimizi 1993’e kadar bu çadırda yaptık.

O zamanlar, kendi tasarladığımız gergili bir çadırımız vardı. Kuzey Amerika’da ‘Big Top’ diye bilinen çadırlara benzeyen ama kendimize uyarladığımız bir çadır ürettik. 7-8 yüz kişinin oturabileceği bir çadırdı bu. Çadırı kurduktan sonra, arabaları da içine alabiliyorduk ve onlar çadırın iç çeperinde dizilerek sahne olarak kullanılıyordu. Böylece gösteri, onu izleyenleri çevreliyordu.

Tabii herşeyi bizim yapmış olmamız bu zanaatların ustası olduğumuz anlamına gelmiyor. Bütün bu becerileri, düşünebileceğimiz, hayal edebileceğimiz en heyecan verici ve teatral çevreyi yaratmak için geliştirdik, öğrendik ve herşeyi kendi başımıza tasarladık. Yani, biz çılgın bir düşgücünü hayata geçiren insanlarız aslında.

Hiçbir biçimde büyük sponsorlara sahip bir tiyatro grubu değiliz. Herhangi bir şirket ya da hükümetin desteğiyle çalışmıyoruz. Çok bağımsız kalmaya çalışıyoruz ve bunu seviyoruz ama ne yazık ki bu da herzaman fazla para getirmiyor. Masamıza daha fazla yemek ve kahve koyabileceğimiz anlamına geleceği için, hertürlü katkıyı memnuniyetle kabul ediyoruz.

Amara Zee

Teknemizin adı Amara Zee, aslında ‘deniz tanrıçasının kalbi’ anlamına geliyor. Hangi deniz tanrıçası, diye merak edebilirsiniz, bu bizim kendi deniz tanrıçamız. Amara Zee, bizim tarafımızdan yapılıp, 1996’da denize indirildi; 1997’de ise tiyatro ile yola çıktı. Amara Zee’nin yapılma amacı, tiyatro grubumuzu, bütün Kuzey Amerika’ya, sonra da eğer başarabilirsek, Avrupa ile Asya ve Kuzey Afrika’nın bazı bölümlerine götürmesiydi. 2005’te New Orleans’dan geldik ve okyanusu bir başka geminin yardımıyla geçtik. Hamburg’da büyük bir gemicilik şirketinden sponsorluk aldık. Onlar 30 metre boyundaki Amara Zee’yi okyanus geçen 250 metrelik bir geminin üzerine kaldırıp koydular. 2005 yılı Temmuz ayında bizi Rotterdam’a getirdiler. Sonra, 2005 yazında Hollanda ve Belçika’da turne yaptık. Kışı Rotterdam’da geçirdik. 2006’da bu kez Hollanda’da bir başka turne yaptık. Ekim ayında Rotterdam’dan ayrıldık ve Ren nehrinde yolculuk yaparak Tuna nehri üzerinden Viyana’ya geldik. Geçen kışı Viyana’da geçirdik. Viyana’da yeni bir gösteri hazırladık ve Haziran başında sahnelemeye başladık. Sonra da Tuna nehrinde güneye doğru yola çıkarak Viyana’dan ayrıldık. Macaristan, Sırbistan, Romanya, Bulgaristan’da gösteriler yaptık ve Ağustos sonunda Karadeniz’e çıktık. Birkaç hafta Karadeniz’de seyrettikten sonra sonunda İstanbul’a geldik.

Caravan Stage Company.

Dans, Işık, Ateş ve Müzik…

Yaptığımız şey, gemide yolculuk ve gösteri yapmak. Amara Zee, seyyar bir tiyatro mekânı olarak yapıldı…. Genelde politik ve çevreci bir temaya sahip, özgün, çağdaş tiyatro yapıyoruz. Kendi tiyatro tarzımızı yarattık diyebilirim. Yaptığımız tiyatro; tipleme, metin, şiir ve havada yapılan danslar, özel ışıklar, ateş gibi özel efektler içeriyor. Ana bileşenlerden biri de müzik. Müzikler her gösteri için özgün olarak yaratılıyor. Bu yıl 4 müzisyenimiz var: biri Kanada’nın Montreal kentinden, diğeri ise Vancouver’dan. Vancouver’dan olan müzisyenmiz burada, İstanbul’da 3 yıl ney çalışmış. Bestecimiz ve piyanistimiz Paris’ten, o da İstanbul’da çalışmış ve çalmış. Bir de İngiltere’den gelen basçımız var. Oyunda müzik grubunun adı Fiction Landers, oyunumuzun adı ise Utopian Floes.

Utopian Floes

Oyun, aslında tümüyle küresel ısınma ve iklim değişikliğiyle ilgili. Hikâye şöyle: gösterideki karakterler, enkaza çevrilmiş Dünya gezegeninin hayatta kalan son insanları. Bunlar, tam ölürlerken, ölüm anlarında, Ay Tritonu tarafından gizemli bir biçimde ele geçirilip tutsak edilmişler. Tanrıça onları ay gemisine koymuş ve bir yandan uzayda yolculuk yaparken “bu kez doğrusunu yapabilir miyiz?” düşüncesiyle yeni ve zararsız bir varlık yaratıp, onları yeni bir gezegene yerleştirmeye çalışıyor.

Şen Gemiciler

Caravan’ın ve gösterilerinin ilginç yanlarından biri onu izlediğinizde, deneyimlediğinizde, oyuncuların, hergün o tiyatroda yaşadığını, onu soluduğunu, onu yediğini farketmenize yol açan cinsten bir tiyatro olması.

Amara Zee adlı teknenin her santimetresi sahnenin bir parçası.↩︎

Teknede gündelik rutin, yolculuk ve gösteri zamanlarına bölünüyor. Böylece haftada 2-3 belki de 4 günü yolda geçiriyoruz. Aslında kumpanyamızı ekiplere ayırıyoruz –ki denizcilik dilinde buna vardiya diyoruz– 3 vardiyamız var. Seyir halindeyken, vardiyaların herbiri 4 saat ve kalan 8 saatte çalışılmıyor. Bu vardiyadayken her kişi bir saat navigasyon yapıyor, dümen tutuyor ya da pruvada nöbet bekliyor.

Limana vardığımızda gösteri moduna geçiyoruz ve birbuçuk günü gemiyi gösteriye hazır etmek, yani seyir yapan bir gemiden, bir tiyatro gemisine dönüştürmek için kullanıyoruz.

Bu da kendi ışıklarımızı taşıdığımız, setlerimizi inşa ettiğimiz, donanımımızı ve ses düzenimizi ayarlamamız anlamına geliyor. Bütün bunlar geminin güvertesinin altından, baştaki ambardan çıkartılıp geminin her tarafına asılmak durumunda. Setleri güverte üzerinde ve kıyıda inşa ediyoruz. Gece boyunca bütün ışıkları odaklıyoruz. Sonraki gün ise ilk gösterimizi yapıyoruz. Büyüklüğüne bağlı olarak her yerleşimde 3-4 gösteri gerçekleştiriyoruz..

Otoriter Bir Anarşi

Ekibimiz o sırada devam eden gösteriye ve önceki gösteriden ne kadar farklı olduğuna bağlı olarak zaman zaman değişiyor. Bazıları 5-6 yıldır bizimle beraber, bazıları ise yalnızca bu sezon için katıldılar. Ama genellikle insanlar 2-3 yıl kalıp sonra sabit yaşamlarına geri dönüyorlar.

Kumpanya içinde yaşanan eşitlikçi düzeni oluşturmak bizim yıllar içinde geliştirdiğimiz bir anlayışın ürünü. Mali temelde kimse diğerinden daha fazla para kazanmıyor. Gösteriden ne gelirimiz olursa önce, yiyecek, yakıt gibi giderleri düşüyoruz. Sonra da geriye ne kaldıysa, bütün kumpanya arasında eşit olarak bölünüyor.

Her hafta kumpanya toplantısı dediğimiz bir toplantımız var. Bu toplantılarda herkes sıkıntılarını, önerilerini ortaya koyuyor, olan biten ve neler planladığımıza ilişkin bilgi alışverişinde bulunuyoruz. Bu herkesi ve herkesin kaygılarını uyumlandırmaya yarıyor ve gerçekten de oldukça iyi işliyor. Yani teknede otoriter bir hiyerarşik yapı yok, otoriter bir anarşi var diyebiliriz. Paul Kurby ile Söyleşiden, Pr; İlkel


  1. “Caravan Stage History” (Der; Melda Keskin)www.caravanstage.org
Paylaş:

Önceki Yazı

Canteen

Sedat Nemli
1971’in Temmuz ayında İngiltere’de gerçekleşmiş, biri Fairfields Hall, Croydon ve skandallarıyla ünlü ‘underground’ dergisi OZ yararına Londra’da olmak üzere; iki…
Devamını Oku

Sonraki Yazı

Caterina Cornaro

Filiz Ali
Gaetano Donizetti, 19. yüzyılın en tanınmış dört İtalyan opera bestecisinden biri. Diğerleri ise, Rossini, Bellini ve Verdi. Donizetti’nin dünya opera…
Devamını Oku

İlgili İçerikler

Vicdani Ret

Ayşe Gül Altınay
  Zorunlu askerlik tarihi kadar eski olan ‘vicdani ret’ kavramının dilimize girmesi Sokak dergisi ve Güneş gazetesi aracılığıyla oldu. Vedat…
Devamını Oku

Erol Atar

Nazif Topçuoğlu
Modern zamanların en önemli Türk fotoğrafçısı. Türkiye’de 1980’li yıllarda başlayan değişimi kendine özgü tarzıyla belgelemekle kalmamış, fotoğrafçının toplumda saygıdeğer bir…
Devamını Oku

Mauss

Ahmet İnsel
dergisi 1981 yılında, küçük bir grubun kendi olanaklarıyla hazırlayıp, fotokopi ile çoğalttığı üç aylık bir bülten olarak yayınlanmaya başladı. İsmi…
Devamını Oku

Buz gibi

Mark Serreze
  “Eğer birkaç yıl önce sorsaydınız, Arktik’te tüm buzun 2100’te, hadi bilemediniz 2070’de biteceğini söylerdim size. Ancak, artık 2030 tarihinin…
Devamını Oku