4 Şubat 2002
Şermin Alyanak

Bilye

misket, cicoz… Bu oyunun ne kadar eskilere uzandığını aradıştırdığınızda herhalde insanlığın varoluşu kadar eski dedirtiyor. Değişik ülkelerde yapılan arkeolojik kazılarda değişik malzemelerle yapılmış minik toplara, bilyelere veya bunlarla oynanan değişik oyunlarla ilgili anlatımlara rastlanmış. En eskilerden bir tanesi olarak Avusturya’da paleolitik döneme ait bir mağarada bulunan küçük beyaz bilye ve yuvarlak çakıllardan söz ediliyor. Üstelik de bunların yerel taşlardan yapılmadıklarını duyduğumuzda, sahiplerinin onları başka bölgelerden taşımış olduklarını düşünüyoruz.

Eski Mısır, Eski Yunan, Minos, Eski Roma…

Bilyelerle bir tablanın üzerinde oynanan oyunlarla ilgili bulgulara, kilden yapılmış minik toplara Mısır’da ve Yakın Doğuda yapılan kazılarda rastlanıyor. MÖ 4000 yıllarında Mısır’da bir çocuk mezarında bulunan taş toplar ve kemer oluşturan dikmeler belki de bulunan en eski bilye oyunu örneklerinden. British Museum da bulunan Girit adasında yaşamış Minos kültürüne ait bilyeler de MÖ 2000-1700 yıllarından kalma.

Antik Yunan’da cevizle oynanan ve bizim ‘daire’ oyununu andıran bir oyunun adı ‘omilla’, Bu da muhtemelen ‘mile’ sözcüğünün kökeni. Antik Roma’da oynanan çocuk oyunlarından bir tanesi de ‘Saturnalia’ yani kışa giriş kutlamalarında kendilerine hediye edilen minik ‘relinquere nuces’ deyişinin de bu ceviz oyunuyla ilgili olduğu düşünülüyor.

MS 200’lerde Romalı Athenaeus, Penelope ile evlenmek isteyen damat adaylarının bilye oyunu sonucunda belirlendiğini anlatıyor. Bir başka Romalı yazar olan Ovidius da ‘Ceviz Ağacı’ adlı şiirinde bu tür oyunlardan bahsediyor. Dolayısıyla yazılı belgelere dayandırarak bilye oyununun kökeninin Romalılar olduğunu söyleyenler çoğunlukta. Roma İmparatorluğunun sınırları içinde bulunan diğer ülkelerde bu oyunun yaygınlaşmış olması oldukça mümkün. İngiltere’de bulunan cam kürelerin de Erken Roma dönemi yapımı olduğu biliniyor.

“Hani Ya Cicoz, İşte Cicoz…”

İster cam, ister kil, isterse mermer ve benzeri taşlardan yapılmış olsun, bilyenin en eski evrensel oyuncaklardan biri olduğunu, her kültürde ve her bölgede kendine göre isimler aldığını, farklı oyun kuralları, hatta kendisine göre bir jargonu olduğunu izliyoruz. Çocukluğumuzda en yaygın adı ile ‘bilya’ ya da ‘bilye’nin Fransızca küçük top anlamına gelen ‘bille’ sözcüğünden geldiği ve bunun da 12.yüzyılda ortaya çıktığı Dauzat Etimolojik sözlüğüne göre biliniyor. ‘Bilya’ şeklinde telaffuzuna bakılırsa İtalyanca ‘biglia’ sözcüğünden geldiği de düşünülebilir. Bir diğer yaygın sözcük de ‘misket’. Bu da üzüm veya halk oyunu değil de, mermilerde kullanılan küçük yuvarlak saçmalar veya misketlerle ilişkili olsa gerek. ‘Hani ya cicoz, işte cicoz, al cicozu, ver cicozu’ tekerlemesinde yer alan ‘cicoz’ sözcüğünün nereden çıktığı ise belirsiz.

Pieter Brueghel’in 1560 tarihli ‘Çocuk Oyunları’ adlı resminde yeralan 80 çocuk oyunundan bir tanesi de bilye oyunu. Dünyanın birçok yerinde rastlanan bu oyun ismini sadece şeklinden değil, aynı zamanda bilyelerin yapılmış olduğu malzemeden de alıyor. Ortaçağda en yaygın ve tabii ki en ucuzu da kilden yapılanlarıydı. 17. yüzyılda Almanya’da su gücüyle çalışan değirmenlerin devreye girmesiyle mermer, alabaster veya karnelin, kaplan gözü, akik gibi yarı kıymetli taşlardan seri olarak üretilmeye başladı. O tarihe kadar bu gibi malzemelerden üretim ancak becerikli taş ustalarının önce çekiçle sonra da taşlayarak yaptıkları yuvarlama işlemi ile yapılıyordu. İngilizce deki ‘marble’ (mermer) veya ‘aggie’ (akik) kelimeleri de malzeme kökenli isimlerdir. En iyi ‘kafalık’ dediğimiz vurucu bilyeler, sağlamlıkları nedeniyle yarı kıymetli taşlardan yapılanlar olarak kabul edilirler.

Bilye oynayan Meksikalı çocuklar.

Pişmiş Kil

En sıradan bilyeler (commies) sırlı ve sırsız olarak pişmiş kilden yapılanlarıdır. Üretimleri çok basittir, bir borudan çıkarılan silindir şeklindeki kil, kalıp içinde preslenir veya yuvarlatılır, üstü boyandıktan veya sırlandıktan sonra da fırınlanır. Hammaddesi kil olan bilyelerin en kıymetlileri ‘stoneware’ veya porselen olanlarıdır. 19. yüzyıl yapımı olan stoneware bilyeler genelde manganez sırlı olarak kahverengi, kobalt sırlıları da mavi renkteydi. Yine 19.yüzyılın başlarında Almanya’daki porselen fabrikalarının bazıları beyaz kaolin kullanarak porselen bilyeler üretmeye başladılar. Yüksek dereceli fırınlarda pişirilen bilyelerin üstü daha sonra el dekoru ile çiçek, yaprak veya geometrik desenler işlenerek tekrar fırınlanırdı. İnsan bunlarla oynamaya kıyamaz herhalde.

Cam Bilyeler

Belki de herkesin en çok sevdiği bilye türü ise camdan olanları… Cam bilyelerin yaygınlaşması 15. yüzyıla uzanıyor. Başlıca üretim merkezleri ise Venedik ve Bohemya. 1846 yılında Almanya’da Lausch şehrinde bir cam ustasının geliştirdiği bilye makası (Marbelschere) ile tek bir hareketle cam çubukları kesilerek top şeklinde yuvarlanabilince üretim hız kazandı. Tek veya çok renkli olarak üretilen cam bilyeler yaygınlaştı. İstenen renklerde üretilen cam eriğinden istenen çap ve desene göre bir cam çubuk yapılarak demir çubuğun üzerinde çevrilerek ateşe tutuluyordu. Bu işlem sırasında istenen renk ve şekillere göre daha ince cam çubuklar, toz ve granül şeklindeki camlar ekleniyordu. İstenen kıvama gelince de makasla kesilerek yuvarlanıyordu. Tek bir cam çubuktan birkaç tane bilye üretilebilmekteydi. Çubuğun kesildiği yerde kalan noktacık da bilyenin el yapımı olduğunu gösteren bir işaretti. Günümüzde aynı teknikle el yapımı ‘sanat camı’ bilyeler üreten küçük atölyeler ve sanatçılar var ve örnekler tek kelimeyle göz kamaştırıyor.

El yapımı cam bilyeler desenlerine ve renklerine göre adlandırılıyor, çoğu da oldukça eski teknikler: ‘latticino’lar içinde bükümlü bir ağı andıran ince şeritlerin bulunduğu örnekler. Bu ağ 8-40 adet ince şeritten oluşuyor. Bilyenin yüzeyine yakın daha seyrek renkli şeritler var. ‘lutz’ denen bilyeler, koleksiyoncuların en çok sevdikleri ve tabii ki en pahalılarından. 1900’lerde üretildiğinde 100 tanesi 35 Cent’e satılırken günümüzde bu fiyat bir teki için 1000 doların üstünde. İçinde minik bakır kristalleri olan yeşil cam nedeniyle ışıl ışıl bir görüntüsü olan bu tür, adını her ne kadar 19. yüzyılda Amerika’ya göç etmiş bir Fransız cam ustası olan Nicholas Lutz’dan alsa da, asıl kökeni Almanya.

Diğer bir başka kıymetli tür de ‘sülphide’ adı verilen, tek tek yapılan ve içinde hayvan, kuş ve insan figürleri olanlar. Cam ustasının mesaisinden sonra çocuklarına oyuncak veya ailesine hediye olarak yaptığı örneklerden bazıları takı olarak da kullanılırmış. Gerçekten de 19. yüzyılda moda olan kameoların yaratıcısı İngiliz Pellat’ın geliştirdiği yöntemde porselen hamurunun potaş silikatı ile birlikte bir kalıba dökülmesi ve düşük ısıda fırınlanması tekniği uygulanıyordu. Bu tekniğin cama uygulanması için iki usta gerekiyordu. Biri demir çubuğun üstünde cam çubuğunu hazırlıyor, öbürü de hazırladığı figürü camın içine yerleştiriyordu. Bilyenin ucundaki cam, tekrar figürün üstüne katlanarak yuvarlatılıyordu. Bu katlama sırasında figürle cam arasında kalan hava boşluğu da bilyede ayrı bir ışık oyunu yapıyordu. Böylesi bir uğraştan sonra fiyatının 5.000 $ olduğuna şaşmamak gerek.

Bilye Tava

Sokak çocukluğu döneminde kilden elde yuvarladığımız şekilleri ateşte pişirmeye uğraşırdık, çoğu da çatlardı. Geriye kalanlar da ilk darbede dağılırdı. Dağılmaz da ‘ütülürse’ kalbimiz ağrımazdı. Bir başka hainlik de rulmanlardan söktüğümüz çelik bilyelerdi… Bizim en çok tanıdığımız ve zaman zaman da Paşabahçe mağazalarında rastladığımız ‘kedi gözü’ denilen ve içinde bir veya bir kaç renkten oluşan bir kıvrımı olan şeffaf cam bilyeler ilk kez 1950’lerde Japonlar tarafından üretilmişti. En ucuz bilye türleri arasında sayılan bu bilyeleri hiç kızartmayı denediniz mi bilmiyorum. Kızgın bir tavada ısıttıktan sonra buzlu suyun içine atın, yüzeyi sağlam kalıyor, bilyelerin içinde minik minik çatlaklar oluşuyor. Annem öğretmişti, bunlarla takı türü bir şeyler yaparak bizi oyalıyordu. Siz yine de dikkatli olun, bazen parçalara ayrılabiliyor.

Batı Afrika’dan el yapımı bilyeler.

‘Soğan Kabuğu’

El yapımı cam bilyelerin sevilen bir örneği de değişik renkli camların katlanarak kıvrılmasıyla oluşturulan ve ‘soğan kabuğu’ adı verilenleri. Bir başkası içindeki mika parçacıklarının bulunduğu renkli şeffaf camdan üretilmiş ‘mika’ lar. Bir de daha az şeffaf veya opak olanlar var. Örneğin ‘clambroth’lar süt beyazı camdan olup, üstünde uçları kavuşmayan renkli spiral çizgilerin bulunduğu bir tür. Bir başka ilginç örnek de üstünde renkli çizgilerin bulunduğu siyah cam bilyeler. Kökeni Almanya olmakla beraber her nedense Hindistan’dan geldiği kabul edilerek bu türe ‘Hint kıvrımı’ (Indian swirl) adı verilmiş. Endüstriyel üretimde elle üretimden farklı olarak cam daha büyük fırınlarda üretilip istenen kıvama gelince bir ağızdan aktarılıyor, istenen boylarda kesilen parçacıklar hareket eden mekanik rulolar yardımıyla yuvarlatılıyor. Bu bilyeler daha sonra soğumak üzere metal kaplar içinde toplanıyor. İstenen renkteki saydam camların içine ‘kedi gözü’, ‘yaprak’ gibi desenler yapılmak istendiğinde fırın ağzına, kesme işleminden önce cam eriyiğinin içine istenen renkte cam enjekte ediliyor. Yüzeylerine desen yapılmak istendiğinde de bilyeler henüz sıcakken değişik tozlar, cam kırıkları veya mika gibi malzemeler dış yüzeye uygulanıyor.

Bilindiği kadarıyla endüstriyel cam bilye üretiminin mucitleri Danimarka göçmeni bir olan Amerikalı Martin F. Christensen ve oğlu Charles’tı. Baba oğul, 24 Ekim 1905 yılında almış oldukları patentle Steubenville, Ohio’da fabrika kurarak bilye üretimini ayda bir milyon adete çıkardılar. 1917 yılında çok soğuk geçen bir kış, doğalgaz kullanımını olanaksızlaştırdı ve Christensen’ler fabrikalarını bir daha açmamak üzere kapattılar. O yıllarda önde gelen bir başka Amerikan bilye üreticisi de M. F. Christensen’den ayrılan Horace C. Hill’ in ortaklarıyla kurduğu Akro Agate Co. adlı şirketti. Sadece Amerika’nın değil bütün dünyanın en büyük bilye üreticisi olan bu şirket 1951 yılına kadar üretimini sürdürdü. Seri üretime geçişle elle üretilen cam bilyelerdeki bütün renkler ve desenler uygulanabildiği gibi akik ve mermer gibi taşların desenleri de taklit edilebildiğinden, bilye oyunları giderek yaygınlaştı. Bu üretim şekli, o tarihe kadar elle üretilen bilye tekelini neredeyse elinde tutan Alman şirketlerinin de sonu oldu. 1920’li ve 30’lu yıllar ise başka fabrikaların da üretime geçtiği ve bilye oyununun dünyada en popüler olduğu dönemler olarak tarihe geçti.

Bilye Oyunları

Dünya Bilye Şampiyonasında oynanan oyun içiçe iki dairede gerçekleşiyor. Ortadaki 30 cm çapındaki dairenin içine yerleştirilen 49 bilye, dıştaki 2 m çapındaki dairenin her hangi bir kenarından yapacağınız atışla başlıyor. Bu oyun bizim ‘daire’ oyununa benziyor ama galiba biz ayakta durarak da atış yapabiliyorduk. Bunun gibi bazı oyunları bana dayım öğretmişti, onun verdiği bilyelerin bir kısmı da duruyor hala. Rahmetli dayım Britannica’da yazılan “Türkiye’de erkek çocuklar kil, mermer,demir ya da camdan yapılmış küçük bilyelerle oynarlar” cümlesini okumamıştı herhalde. Ev içinde oynadığımız bir başka oyun da halının altına sürülen kocaman kül tablasının oluşturduğu ‘çukur’ oyunu idi.

Yazlığa gidildiğinde mahalledeki arkadaşlarla en sık oynanan oyunlardan biri yine çukur kazılarak oynanan ‘kaptan’dı. Bir diğerinde ise yere çizilen bir çizginin üzerine dizilen bilyeler ve ondan bilmem kaç adım uzaktaki atış çizgisinde sıra almak için ‘birinç, ikinç, sonunç’ diye bağırmalar sözkonusuydu. ‘Çizgi’ oyununun kuralı ‘sağ baş, sol baş’ diye duyurduktan sonra nişan alıp da vurduğunuz bilyenin sağında veya solunda kalan bilyeleri toparlamanızdı.

Bir başka oyun da ‘müselles’ veya ‘üçgen’di. Bu oyunda yere çizilen üçgenin kenarına her oyuncu belirli sayıda bilye koyar, dört adım uzaktaki atış noktasından nişan alarak olabildiğince çok bilyeyi bu üçgenin dışına atmaya uğraşırdı. En yaygın oynan bilye oyunu olan ve iki kişinin oynayabileceği ‘kafa karış’ ta bir oyuncu bilyesini rastgele belli bir uzaklığa atarsa, karşınızdakini vurmaya ya da bir karış yakınınıza düşmeye uğraşırdı. Eğer vurursa karşı oyuncudan iki bilye, bir karış arayı tutturmuşsa tek bir bilye alırdı. ‘Çer-çöp’, ‘Fırttı babuç’ gibi, yıllar öncesinden kulağımda kalmış bazı seslenmeler ve yukarıda saydığım bazı oyunlar bilye oyun jargonundan hatırlayabildiğim sadece bir kaç tanesi. Son yıllarda böylesine naif oyunlar oynayanlara (kukalı saklambaç, yılan, dokuz taş vb.) rastlamadığım için de kimseyi yakalayıp soramıyorum. Herkes oyunlar unutuluyor diye şikâyet ediyor ama onları çocuklarına aktarmaya da uğraşmıyor.

Galiba 1950’ler bilye modasının sonuydu. Bazı kaynaklar 60 ve 70’li yıllarda yetişen çocukların bu oyunla ilgilenmemelerinin nedenini tüm sokak oyunları gibi bilyeleri de terk edip televizyon etrafında toplanmalarında görüyor. Diğer yandan çocukların oynayacak boş arsaları veya otomobil geçmeyen sokakları de giderek azaldı. Bunun üzerine 50’lerin çocukları olan yetişkinler de 70’li yıllarda bilye koleksiyonu modasını başlattılar. Bu da bazı ülkelerde sanatsal cam bilye üretiminin tekrardan doğmasına neden oldu. 1920’li ve 30’lu yıllarda bilye basit bir çocuk oyunu olmaktan çıktı, hatta yetişkinler arası turnuvalar düzenlenir oldu. Bu turnuvalardan iki tanesi; Wildwood, New Jersey, ABD ve Londra’nın güneyinde Tinsley Green adlı kasabada hâlâ sürdürülüyor. Her yıl Paskalya öncesi ‘İyi Cuma’ günü düzenlenen Dünya Bilye Şampiyonası’nın geçmişi I. Elizabeth dönemine kadar uzanıyor ve 1700’lerden beri her yıl düzenleniyor.

Şermin Alyanak

www.acikradyo.com.tr 

Kaynaklar

Marilyn Barret; Aggies, Immies, Shooters and Swirls: The Magical World of Marbles. Boston: Bullfinch Press, 1994.

William Bavin; Marbles, The Pocket Book of Marble Collecting, History & Games. London: Outline Press Ltd., 1991.

www.marblealan.com

www.marblemuseum.org

Paylaş:

Önceki Yazı

Bilinçdışı

Şenol Ayla, Serol Teber
Daha önce yazarların, şairlerin, filozofların sözünü ettikleri, kullandıkları bilinçdışı tanımını geliştirip, psikoanaliz kuramının temel kavramlarından biri olarak kullanır Freud. Tabii…
Devamını Oku

Sonraki Yazı

Binicilik

Mahir Başdoğan
Her ne kadar ata binmek gibi algılansa bile, yakından bakıldığında at ile bir yerlere gitmek diye tanımlanabilecek o ‘biniş’ faaliyeti…
Devamını Oku

İlgili İçerikler

Avrupalı

Ömer Madra
“Kim Avrupalı?” Bu sorunun cevabını Avrupa da dahil –hatta başta Avrupa– olmak üzere dünyanın herhangi bir kıtasında verebilecek kimse olduğunu…
Devamını Oku

Açık Toplum

Şahin Alpay
20. yüzyılın en büyük düşünürlerinden biri olan bilim ve siyaset felsefecisi Karl Raimund Popper’in (1902 – 1994), Açık Toplum ve…
Devamını Oku

Zapatista

İlker Özünlü
Zapatista’ların 1994 yılında1 Chiapas’ın en önemli kenti olan San Cristóbal de las Casas’ta ortaya çıkışları NAFTA’ya, yani ABD, Kanada ve…
Devamını Oku

Bisiklet

Aydan Çelik
insan aklının yarattığı, en uçuk icatlardan biridir. Tekerleğin bulunması ne kadar büyük bir buluş ise, önlü-arkalı iki tekerleğin dengede kalacağı…
Devamını Oku