Teşekkür

Açık Radyo’yu uygun bir dille tanımlamak için pek çok farklı kelime kullanılabilir şüphesiz. 15 yıldır kesintisiz yayın faaliyetini sürdüren bu kuruluş için ilk ağızda akla gelebilecek binbir türlü sıfat ve kavram bulunabilir. Ama, bize öyle geliyor ki, bunlar arasında bu radyoya en uygun düşecek, onu en kısa yoldan, en net bir şekilde tanımlayacak olan kavram, onun “kolektif” bir varlık oluşudur.

Denebilir ki, Açık Radyo işin ta başından beri kolektif bir “proje”ydi aslında. İki kişi sohbet ederken “sofranın ortasına doğuvermiş” bir fikirden çıktı; sonra hızla filizlendi, gittikce daha fazla sayıda insanin zihninde tartışıla tartışıla gelişti, yüze yakın insanın ortaklığıyla “resmen” kuruldu, ardından tamamen ortaklaşa nitelikte bir hareketliliğin sonunda hayata geçirildi; derken binlerce dinleyiciyi içine alan bir ortaklaşa hayat tarzına dönüşerek evrildi ve bu, radyonun tüm hayatı boyunca böylece sürüp giderek günümüze kadar geldi. Kısacası, ne yaptıysak şu âlemde, hepsini ortaklaşa yapalım istedik. Tabii, elimizden geldiği, dilimiz döndüğü ölçüde.

Radyonun hayatını, ettiğini, eylediğini, fikrini ve zikrini dile getirmeyi, yani sözünü yazıya dökmeyi amaçlayan bu kitap da, tıpkı radyonun kendisi gibi, sadece kolektif diye nitelendirilebilecek bir çabanın ürünü olarak ortaya çıktı. Kurucularımız, ortaklarimiz, programcılarımız, profesyonel çalışanlarımız, dinleyicilerimiz, destekçilerimiz, dostlarımız, ve bilumum “ruh akrabalarımız”, şu mütevazı kitap içinde türlü biçimlerde, doğrudan ve dolaylı, bilerek ve bilmeyerek fedakârca ortak bir gayret gösterdiler. Buna, zaman zaman koridorlarımızı şenlendiren dört ayaklı veya solungaçlı can dostlarımız da dahil tâbii.

Hepsine büyük bir gönül borcumuz var. Bununla birlikte, tümünü burada zikretmek, neredeyse imkânsiz denecek kadar zorlu bir çaba gerektiriyor ve doğrusunu isterseniz, takatimizin buna yetmeyeceği apaçık ortada.

Dolayısıyla, teşekkür borcumuzu, bu kitabin ortaya çıkmasında vazgeçilmez derecede büyük rolleri olduğunu düşündüğümüz nispeten küçük bir grup dostumuzla sınırlı tutmak zorunda kaldık. En basta üç kadın geliyor: Canan Pak, en büyük payandamızdı: baştan sona fikren, mânen ve maddeten benzersiz bir destek sağladı; Füsun Eczacıbaşı projeyi pratikte mümkün kılan, yani ete kemiğe büründüren kişilerin başında geliyordu; Meral Mutlu Madra tıpkı Radyo’da olduğu gibi, kitap işinin de her aşamasında aktif müdahildi. Gürhan Ertür teknik bilgi toplamanın yanı sıra, o benzersiz arşivini her aşamada hizmete sundu, Atilla Aksoy bilgece fikirler, Salih Ecer şairane esinler verdi, ayrıca bir yığın ansiklopedik kaynak yığdı önümüze, hayatî ilişkiler kurdu; Ayperi Karabuda her zamanki cömert dostluğuyla Reuters’dan olağanüstü güzellikte görsel malzemeleri bize armağan etti; Dilek Hepgüler hep yaptığı gibi gayet ağır yükleri omuzladı, metin kontrolleri, düzeltmeler yapti; Akın Yılmaz mazoşistçe bir keyifle defalarca düzeltme, arada bir de redaktörlük yaptı; Şenol Ayla ilk okuma ve tashihlerle ilgilendi; Çigdem Dalay Açık Radyo web sitesinin taranmasına yardımcı oldu ve maddeler için içerik sağladı; Melda Keskin kaynakçaların düzenlenmesinde görev aldı; Jak Kohen, Deniz Koloğlu ve Didem Gençtürk kitabın kimi maddelerinin radyo mikrofonlarından sesli olarak yayılmasında görev aldılar. Ayrıca, aşağıdaki listeye isimlerini sıkıştırmaya çalıştığımız Açık Radyo Yönetim Kurulu üyeleri, çalışanları ve Açık Radyo dostlarına teşekkürü bir borç biliriz: Ahmet Günes, Ahmet Yel, Armağan Döver, Atalay Şengül, Avi Haligua, Ayşe Ersoy, Buket Metin, Cansel Aydos, Çağlar Tosunoğlu, Çağrı Akyurt, Çiğdem Çelik, Demet Çevikoğlu, Demet Hakman, Eli Haligua, Engin Altaş, Eraslan Sağlam, Erdal Karamercan, Erkan Üstünol, Feryal Kabil, Funda Ata, Gökşen Şahin, Gözde İvgin Özdemir, Gürkan Vayis, Hakan Ergin, Hanife Yüksel, Hasan Ersel, Hilmi Güvenal, İlksen Mavituna, Leyla Aktay, Mahir Başdoğan, Melda Keskin, Melih Bağış, Mert Öztekin, Murad Özbaşaran, Nazar Büyüm, Nisa Şahin, Oktay Barlass, Osman Kaytazoğlu, Ömer Şahin, Pehlivan Yel, Sema Özbek, Sera Kalkavan, Serra Yılmaz, Sezer Soybay, Sibel Asna, Songül Söğüt, Volkan Artunç, Volkan Balkan, Yaprak Melike Uyar, Yasemin Şensöz, Yiğit Ekmekçi, Yusuf Aksoy, Zeynep Denizmen.

Tabiî, söylemeye bile gerek yok ki, Açık Kitap’ta yer alabilecek tüm hata ve eksikliklerden yalnızca editörler sorumludur.

2009, Sona Ertekin ve Ömer Madra

Onbeş yıl sonra

Açık Kitap, Radyo’ya yolu düşmüş herkes gibi bizim de hemen elimize “tutuşturulan” heybetli bir kitaptı. Açık Radyo’nun onbeşinci yılında yüzlerce farklı zihnin ortaklaşarak meydana getirdiği bu koca ansiklopediyi, basılmasından onbeş yıl sonra okumanın ikimiz için benzer iki duyguya karşılık geldiğini birkaç ay sonra keşfettik. İlki, dünyayı merak ve hevesle algılayan herkes gibi, henüz konuşmayı bilmediğimiz tarihlerde var olmuş başka bir dünyanın tartışmaları ve hevesleri arasında savrulmaktan kaynaklı bir afallama hâli. İkincisi, bugün “konuşmayı” öğrenmekte olanlar için bu kitabın ne kadar çok şey ifade edebileceği.

Radyomuzun otuzuncu yılında, Açık Kitap’ın bir web sitesine dönüşmesi fikri buradan çıktı. Bir araya geldik; ne yapabiliriz diye düşündük. Konuştuk, ortaya bir proje çıktı, o sırada radyo kapandı, bir dünya şey oldu, ne olursa olsun yapalım dedik, radyo açıldı, işte yaptık. Lime or Lemon “biz gönüllüyüz” dedi; Orçun İybar, Onur Günan, Ayşegül Ölge, Merve Ürtiş ve Eren Okka web sitesini tasarladı, kodladı, yayına aldı. Artun Çinetçi’den bu kez kapağı değil “banner”ı tasarlamasını istedik. Sona Ertekin bir önsöz daha yazdı.

Sonra, Ari Alpert bir kartpostal tasarladı; bir yüzünde Magnum’un Gözünden 68 fotoğraflarından biri, diğer yüzünde web sitesine giden kod vardı. Paperstreet’ten Zeynep Özbay, İpek Özbay ve Ayşenaz Özcan da baskısını üstlendi. Böylece, “1000 kişilik bir parti”de elden ele dolaşabildi bu site.

Açık Kitap’ı otuz yılın açıkta ve devingen bir yüzeyi, kolektif hafızamıza ışık tutan bir arşivi olarak gördük. Onbeş yıl önceki maddeler olduğu gibi duruyor; “İnternette Açık Radyo”, Apaçık Radyo’nun bir internet radyosu olarak devam edişini anlatmıyor. Belki bu siteyle Açık Kitap’ın hikâyesi artık sadece okunmakla kalmaz; yaşanır, dinlenir ve konuşmayı bugün öğrenenlere, kendi seslerini aradıklarında elverişli bir yol haritası olur.

2025, Nazlı Zaman ve Kübra Oğurtanı