Zinedine Yazid Zidane. (Doğum Tarihi: 23.07.1972, Marsilya-Fransa) Cezayir asıllı Fransız futbolcu. ‘Zizou’, ‘ZZ’ ve ‘Yaz’ lakaplı Bedevi futbolcu Zidane her ne kadar ileriye dönük ofansif oyuncu olarak bilinse de, ‘bazıları’ nezdinde yüz hatları vesilesiyle vicdana dönük defansif muteber bir insandır. Başka türlü hayallere, anlamlara alet edilebilecek incelikte, mütevazılıkta, efendilikte ve şiddette, asilikte, yıkıcılıktadır. Sahalardaki son 10 numaranın futbolu bırakması ile ‘futbol dilencilerinin’1 bir hâmisi daha zaten iyiden iyiye çöle dönen futbol sahnesinden çekilmiştir.
Futbola Marsilya’nın banliyölerinde başlamış, daha sonra 16 yaşında Cannes’da başlayan birinci lig macerasını, sırasıyla Bordeaux, Juventus ve Real Madrid’de sürdürmüştür. Sayısız kupa, ödül ve başarı kazanmıştır. Lakin bunların çok da önemi yoktur. 2006’daki dünya kupasında İtalya’ya oynanan final maçının uzatma dakikalarında İtalyan futbolcu Materazzi’ye ikram ettiği ‘tos’la kırmızı kart görmüş ve bir finalin sonucundan daha fazla konuşulan ilk insan olmuştur.

Zizou
… Zaten çöle dönen keyif hâllerimizin ortasındaki son kale de, Zizou’nun sahadan çekilmesi ile düşmüş oldu. Yanlış anlaşılma olmasın, Materazzi’ye ‘tos yapıp’ kırmızı kart gördü diye düşmedi bu kale. Sadece güzel oyundan ve güzel ‘duruş’tan yana pek de eli açık olan bir topçu futbolu bıraktı. Hayatının bu son maçında bile, efendilerinin sofrasında masadan kalkmayı bir an bile düşünmedi. Aklıyla değil, yüreğiyle hareket etti. Neden öyle, bir anda dönüp de Materazzi’ye tos attı, onu bile tam olarak bilmiyoruz. Çok da önemli değil. Lakin maçın hemen peşinden bu mesele ile ilgili laf etmeyerek, ortalıkta bas bas bağırmayarak, neden farklı olduğunu da gösterdi hepimize. O ne ketumluktu öyle!
Maradona’yı çok sevmiştim. Zinedine Zidane’ı çok sevdim. İkisi de, modern futbola inat, mahalle maçında oynar gibiydiler. Tek farkları, biri takımı kendisi kuruyordu, diğeri kurulmuş takımda en iyisini yapıyordu. Lakin, ikisi de hiçbir zaman, oyunun en güzel yerinde, ‘efendiler’ çağırınca toplarını alıp gitmediler. Jean-P. Sartre şöyle der: “Şiddette çekici bir yan vardır.” Bağlamı bir yana, Zizou’nun yaptığı o hareketi, çokça da meşrulaştırarak üstleniyorum. Tamam aklımla değil belki, ama yüreğimle. Hani siz de bir düşünün (Ahmet Çiğdem’in hatırlattığı üzere), sizin içinizden hiç mahallede top oynarken, babanız ne kadar tembihlese de, oyun içinde her türlü pisliği, ahlaksızlığı yapan, fırsat buldukça onu bunu tekmeleyen birine vurmak geçmedi mi? Materazzi’nin muhtemelen bilinçli bir provokasyonla, Zizou’yu oyundan attırmasıyla, bir abinin gelip sizin topunuzu alıp gitmesi arasında ne fark var? Materazzi bizim topumuzu çaldı. Zizou da, hepimiz adına, ona vurdu! İşte bu nedenle ben bu hareketi üstleniyorum. İşte ben Zizou’nun en çok bu ‘erdemli’ hâlini sevdim. Daha da yazarım, ama burada durucam, belki de durmak lazım. Sonuçta olay çok sıcak. Ben de kendimi ‘sıcak’ kelâmlardan alamıyorum… Zinedine Yazid Zidane, benim nezdimde, o dakika oyundan çıkıp seremoniye katılmayarak, kendini Beckenbauer gibi, Platini gibi, Pele gibi ‘loca’ya değil, bizim kalplerimize hapsetmiştir. O vakit ben de bu yazıya yakın dostlarının ve takım arkadaşlarının, ona taktığı lakapla veda edeyim. Muhtemelen mahalle maçlarında da Zizou’ya öyle bağırıyorlardı. Güle güle ‘Yaz’, seni özleyeceğiz!2
Tan Morgül
- Bu terim Eduardo Galeano’dan ödünç alınmıştır.
- Tan Morgül: “Kupa’yı Değil, Zidane’ı Tutmak” Açık Radyo, 11 Temmuz 2006. (Dünya Kupası finalinden iki gün sonra)