2005 tarihli bir BM raporuna göre, dünyada ülkeler arasında ve ülkeler içinde görülmemiş bir eşitsizlik baş göstermiş durumda. Yeryüzünün üretim hasılasının yüzde 80’i, zengin ülkelerde yaşayan 1 milyar insana giderken, geri kalan beşte bir, yoksul ülkelerde yaşayan 5 küsur milyar insan tarafından paylaşılıyor. Ama ayrıca, ABD, Kanada ve İngiltere gibi zengin ülkeler bile bu eşitsizlik trendinden kaçabilmiş değiller. Dünya nüfusunun yüzde 43’ü, yani yaklaşık 2.8 milyar insan, günde 2 dolardan az bir gelirle ‘yaşıyor’. Böylece ortaya büyük bir “gelir açığı” çıkıyor ki, yoksulluk, sanılanın aksine, kalıcı bir sorun. Ancak, yoksulluğun her yerde sorun olmadığı, hatta aksine, Arundhati Roy’un deyişiyle dünyanın en kârlı sektörü olduğu durumların da yaygın olduğu söylenebilir. Yoksulluk, zengin ülkelerin ve bilhassa o ülkelerdeki dar zengin kesimin yararına işlev görebiliyor.
Yalnızca ABD’den örnek verilirse, Bush’un iktidara geldiği 2000 yılından 2005 sonuna kadar, ücretler sabit kalmış olmasına rağmen, şirket kârları en az ikiye katlandı. ABD’de şirket yöneticileri (CEO) ile ortalama işçi arasındaki açık, bir kuşak öncesine göre ikiye katlandı. Bush’un vergi indirimleri reformu tam olarak yürürlüğe girdiğinde, ABD’nin en zengin yüzde beşlik diliminin ülke gelirinin neredeyse yarısına sahip olacağı hesaplanıyor.
Yaşam Beklentisi
2007 tarihli bir BM raporunda ise dünyanın en zengin ülkelerindeki yaşam beklentisinin en yoksul ülkelerdeki yaşam beklentisini 30 küsur yıl aştığı belirtiliyor. 2000-2005 yılları arasında OECD ülkelerinde ortalama ömür süresi beklentisi 78.8 yıl olmuş. Yani ABD, AB ülkeleri, Kanada, Avustralya, Japonya vb. Gibi varlıklı ülkelerin vatandaşlarının ortalama 80 yıla yakın yaşamaları mümkün. Üstelik, bu ömür süresi 1970-1975 dönemiyle kıyaslandığında yedi yıl, bir önceki yüzyıla göre de 30 yıl artmış. Oysa, örneğin Sahra-Altı Afrika ülkelerinde 1970’ten 2005’e yaşam beklentisi sadece 4 ay artmış ve 46.1 yıla ulaşmış. (En yoksul bazı ülkelerde bu süre yaklaşık 38 yıl.) Yani, yoksul Afrika ülkelerinden birinde doğan bir çocuğun en geç 47 yaşına gelince öleceği istatistiksel bir kesinlik arz ediyor. Öte yandan, zengin ülkelerde yaşam beklentisi konusunda da keskin eşitsizlikler göze çarpıyor. Yalnızca Britanya’dan örnek verilirse, Glasgow’daki en yoksul İskoç erkeklerinin yaşam beklentisi sadece 54 ve bu rakam Hindistan ortalamasının altında.

‘Gelir açığı’ ile ‘sağlık açığı’: Hem ülkeler içinde, hem de ülkeler arasında karşımıza çıkan ve gittikçe büyüyen bu çifte tehdit karşısında ne yapılabileceği, nasıl önlem alınabileceği çağın en tartışmalı konularından biri olarak karşımıza çıkıyor. Ancak, öncelikle “sebeplerin sebepleri”ne eğilmek gerektiği belirtiliyor: Yani, her yerde vatandaşların kendi hayatlarının kontrolünü kendi ellerine almalarına yardımcı olmak üzere sosyal politika müdahaleleri yapılması öncelikle öngörülüyor. Her türlü devlet müdahalesini zinhar reddeden serbest piyasa mutlakiyetçiliğinin bu korkunç ikizleri gürbüzleştirdiğini öngören ve sosyal politika reformları öngören saygın ekonomistlerin sayıları ve sesleri de dünyada hızla yükseliyor. Adem Örmar
Kaynaklar
UN/UNDP raporları, 2005.
www.un.org
www.undp.org
Paul Krugman; “The Great Wealth Transfer” Rolling Stone. 30 Kasım 2006.
Jeremy Laurance; “Thirty Years: Difference In Life Expectancy Between The World’s Rich And Poor Peoples” The Independent Online, 7 Eylül 2007.
www.independent.co.uk