Ayşe Gül Altınay

Vicdani Ret

 

Zorunlu askerlik tarihi kadar eski olan ‘vicdani ret’ kavramının dilimize girmesi Sokak dergisi ve Güneş gazetesi aracılığıyla oldu. Vedat Zencir ve Tayfun Gönül adında iki genç, vicdani retçi olduklarını açıklamışlardı. Sene 1990’dı. Türkiye adı konmamış bir savaşın ortasındaydı. Ossi (Osman Murat Ülke) bu sırada Antalya’da öğrenciydi ve Sokak dergisi okuyordu. Vedat Zencir ve Tayfun Gönül’le yolları üç yıl sonra İzmir Savaş Karşıtları Derneği’nde (İSKD) çakıştı. Derneğin aktif olmaya başladığı 1993-1994 yılları Türkiye’nin şiddet politikalarına teslim olmaya başladığı yıllardı. Herkes şiddetten şikâyetçiydi gerçi ama yalnızca ‘öteki’nin şiddetinden. Ossi tam bu günlerde askerlik cüzdanını yakıp vicdani reddini açıklıyor ve şiddetin her türüne koşulsuz karşı olduğunu, kimseyi öldürmeyeceğini, öldürmenin eğitimini almayı da reddettiğini duyuruyordu.

Yalnız değildi. İSKD’de toplanmış kadınlı erkekli bir grup, her Türk’ün asker doğduğu söylemine karşı aslında kimsenin asker doğmadığını, asker yapıldığını son derece yaratıcı yöntemlerle dile getiriyorlardı. Bu yüzden Coşkun Üsterci’nin deyimiyle “deli saçması gibi gözüken bir şeyleri savunan marjinal insanlar” olarak algılanıyorlardı. Antimilitarist dil 1990’lardan 2003’e daha görünür olmaya başladı. 1 Mart 2003’te savaş tezkeresinin Meclis’te reddine giden süreçte sıkça duyulan “Öldürmiycez, ölmiycez, kimsenin askeri olmiycaz” sloganı bunun göstergelerinden biriydi. Her savaş karşıtı şiddet karşıtı değildi, ama her savaşa ve her türlü şiddete karşı çıkanlar artık daha görünür olmaya başlamışlardı.

Miting alanlarında bu slogan atılırken onu hayata geçirmenin ağır bedelini ödemek bu sefer Mehmet Bal’a düşmüştü. 1999’dan beri ‘dışarıda’ olan Ossi’nin askerî cezaevinden arkadaşı Mehmet Bal, Irak Savaşı’na giden günlerde ‘emre itaatsizlik’ ve ‘halkı askerlikten soğutmak’ suçlarından yargılandı, 40 gün hapis yattı ve beraat etti. Askeri savcı Mehmet’in vicdani ret açıklamasını vicdan ve ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirmişti.

Bu arada Mehmet Bal’la Dayanışma Komitesi oluşturulmuş, bu komitenin en aktif üyelerinden biri de 11 Eylül’ün hemen ardından vicdani reddini ilan etmiş olan Mehmet Tarhan olmuştu. Vicdani ret açıklamasında Mehmet Tarhan, “Gerekçe her ne olursa olsun yaşam hakkının ihlali bir insanlık suçudur ve uluslararası hiçbir sözleşme ya da yasa bunu meşrulaştıramaz. Bu nedenle hangi koşulda olursa olsun bu suça ortak olmayacağımı ilan ediyorum. Militarist aygıtların hiçbirinin hizmetinde olmayacağım. Şiddetten arınmış, iktidar hesaplarından uzak, sınırsız ve doğayla barışık bir insanlığın özlemindeyim” diyor ve devam ediyordu: “Eşcinsel olmam nedeniyle ‘hak’ olarak sunulan çürük raporunu militer düzenin kendi çürüklüğü olarak algılıyorum.”

Bana o anlamda özel muamele gösterildiğini düşünmüyorum, çünkü biz hep ortada olduk, eylemlerde de bulunduk, bizim yaptığımız eylemlerde en azından 5-10 vicdani retçi birarada bulunur, çevresi polislerle sarılır ama gözaltına alınmazdı. Bu görmezden gelme politikası bizi marjinalize ediyor ve söz söyleyemez hale getiriyor, dilsizleştiriyor. Çünkü kahrolası bir kurban üzerinden muhalefet geleneği var, onu yıkmamızı engellemiş oluyor. İkincisi, içerideki retçi, politik bir figüre dönüşüyor ve birçok diplomatik alanda da kullanılıyor… Hem uluslararası kamuoyu, hem de devletler sistemi kullanıyor. İçeri almak bu anlamda sıkıntılara neden olabiliyor. O yüzden içeri almamayı tercih ediyorlar. Benim cezaevine girmemin nedeni herhalde askerlik şubesindeki katır inadımdır. Çaresiz kaldılar.

Mehmet Tarhan1

Kadınların ve erkek eşcinsellerin ortak noktası, ‘erkek’ olarak algılanmadıkları için askere alınmamaları. ‘En kutsal vazife’yi yapan erkekler birinci sınıf vatandaş. Kalan herkes biraz eksik. Antimilitarist hareketin başından beri cinsiyetçiliğe vurgu yapılıyor ama kadınların ‘vicdani retçi’ olarak gözönüne gelmeleri de heteroseksizmin sorunsallaştırılması da son birkaç yılda olmaya başladı. Kadın retçilerden Ferda Ülker, “Vicdani ret militarizme ve onun bütün yüzlerine karşı doğrudan bir karşı duruşun adıdır” diyerek kadınların militarist süreçlere katılmayı reddetmelerinin adını da vicdani ret olarak koyuyordu.2 (Bkz; Militarizm) . Ayşe Gül Altınay . ww.acikradyo.com . 8 Şubat 2006 .


  1. Mehmet Tarhan ile söyleşiden, Pr; Açık Gazete, 11 Nisan 2006.↩︎
  2. ‘Mehmet Tarhan’ı Görme Zamanı’ başlıklı makalenin tam metni www.acikradyo.com’da ve 5 Şubat 2006 tarihli Radikal gazetesinde yayınlanmıştır.

    Logo

    RA: “Gerekçe her ne olursa olsun yaşam hakkının ihlali bir insanlık suçudur ve uluslararası hiçbir sözleşme ya da yasa bunu meşrulaştıramaz”, Mehmet Tarhan.

    Tankın Geldiği Gün

    RA: Tankın Geldiği Gün. (Anonim)↩︎

Paylaş:

Önceki Yazı

Vicdan

Şenol Ayla
“Vicdan hepimizi korkak yapıyor.” Hamlet, William Shakespeare . Serol Teber . Der; Şenol Ayla . Pr; Didik Didik Freud .…
Devamını Oku

Sonraki Yazı

Vietnam

Ömer Madra
Vietnam Savaşı 30 Nisan 1975’te ‘resmen’ sona ermişti. Filmler dışında artık kimsecikler pek hatırlamasa da, yakın geçmişin en büyük savaşıydı…
Devamını Oku

İlgili İçerikler

Kırsal Dionysos Şenlikleri

İlker Özünlü
Sanat, insanoğlunun yaşamı yeniden üretmek üzere yaratıcılığı keşfetmesiyle başlamadı. Çünkü böyle bir keşif yapmasını gerektirmeyecek denli içseldi onun yaratıcılığı; yaşamdan…
Devamını Oku

Gece Uçuşu

Cem Madra
Bunun üzerine çok düşündüm. Daha önce de düşünmüştüm. Hatta bazan uykularımı falan da kaçırdığı oldu. İşte babamla ve İstanbul’a geldiğim…
Devamını Oku

Nazmi Sesalan

Cemal Ünlü
İkinci Dünya Savaşı yılları Türk plakçılığı için kolay yıllar olmadı. Ham madde darlığının yanı sıra radyo yayınlarının giderek yaygınlaşması plak…
Devamını Oku