Ömer Madra

Türkiye ve Küresel İklim Değişikliği

 

“Bütün bu felaketlerin olacağını biliyorsunuz da, neden o zaman önlem almıyorsunuz?”

2006 yılında, İstanbul’da bir ilköğretim öğrencisi bunu sordu dünyaya. 21. yüzyılın temel sorusuydu bu –cevaplaması en zor soru. Cevaben, “küresel ısınma gibi çok ‘bilimsel’ ve ‘karmaşık’ gibi görünen bir konuda, yeterince bilgiye sahip olmadığımız için harekete geçmediğimizi,” söyleyebiliriz; ama, ne yazık ki, bu cevap doğru olmaz.

Yeterli Bilgiye Sahibiz

Birleşmiş Milletler’in Nobel Barış Ödüllü İklim Kuruluşu (IPCC), ‘sentez’ adını verdiği son raporunda (16 Kasım 2007), gezegenimizin geleceği hakkında bilim dünyasının ortak görüşünü net bir şekilde ortaya koyuyor. Küresel iklim değişikliğinin en az % 90 ihtimalle sadece insan faaliyetleri sonucu meydana geldiğini ortaya koyan raporun ilk cümlesi şöyleydi:

“İklim sisteminin ısınmakta olduğu, tartışılmaz bir gerçektir; bu, artık küresel hava sıcaklıklarındaki artışların, her yerde kar ve buzulların erimesinin ve dünyada deniz seviyelerindeki ortalama yükselmenin gözlemlenmesiyle kanıtlanmıştır.”1

Raporda, âcilen tedbir alınmaması halinde dünyanın hızla ölüme sürükleneceği, dünya denizlerinde asitlenmenin küresel ısınmayı çok daha vahim hale getireceği, bununsa yeryüzündeki canlı türlerinin üçte birini yok edeceği, büyük kıtlık ve açlıklara yol açacağı ortaya koyuluyor…

BM Genel Sekreteri, Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli Başkanı, NASA’nın Goddard Enstitüsü Başkanı, ayrı ayrı uyarılarda bulunuyor, geri döndürülmez noktaya sekiz yıl içinde varabileceğimizi bildiriyorlar. İklim değişikliği konusunda dünyayı ilk uyaran bilim insanlarından Dr. James Hansen, şöyle diyor: “İklim sisteminin eşik noktasında, uçurumun kenarında duruyoruz. Bu eşiğin ötesinde kurtuluş yoktur.”

Yani, her şeyin aslında kendi elimizde olduğunu söylemek, gerçeğin ta kendisi. Karbondioksit Salımları Araştırması’nda2, beton duvara doğru son sürat hareket eden bir arabaya benzeyen gezegende, Türkiye’nin hangi noktada bulunduğuna ilişkin ipuçları verecek saptamalara yer veriliyor.

4 Noktada Türkiye’nin Konumu

Bunların ilki, Türkiye’nin, küresel ısınmaya sebep olan sera gazı artışlarında dünya rekortmenlerinden biri olması. BM İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi Ek 1 (sanayileşmiş ülkeler) listesinde yer alan 41 ülke içinde Türkiye, karbondioksit ve diğer gazları salım oranı açısından açık farkla birinci geliyor, (1990 ile 2004 yılları arasında %74.4 artış). Yani, ülkenin ekonomik büyümeyi ekolojik kaygıların çok önünde tuttuğu belirgin bir husus.

İkincisi, AB ile kıyaslama açısından da durum paralellik gösteriyor: kişi başına salımlar açısından en alt sıralarda olmasına rağmen, Türkiye nihaî enerji tüketimi başına sera gazı salımlarında AB içinde 1’inci sırada bulunan Belçika ile aynı değere (2.32 Mton CO2/ Mtep) sahip. Yani, verimsiz alt yapının yanı sıra ülkenin kömür, petrol ve doğal gaz gibi en büyük küresel ısınma etkenlerine büyük bir bağımlılık içinde olduğu, yenilenebilir enerji kaynaklarına (rüzgâr, güneş, hidrolik, jeotermal vb.) ise rağbet etmediği açıkça ortaya çıkıyor.

Üçüncüsü, termik santrallerin Türkiye’nin toplam CO2 salımında % 20 payla 3’üncü sırada yer aldığı, salımların büyük artış gösterdiği de raporda belirtiliyor. Oysa, Eylem İçin Karbon İzleme (CARMA) veri bankasına göre Türkiye, enerji üretirken dünyada atmosfere en fazla karbondioksit salan ülkeler arasında küresel ısınmaya en fazla katkı yapan 15’inci ülke. (102 milyon ton CO2, 124 milyon MWh enerji.) Bir diğer yeni gelişme de, TBMM’de 9 Kasım 2007 tarihinde kabul edilen 5710 sayılı yasa. Esas olarak nükleer santrallerle ilgili olan bu yasa, geçici 2’inci maddesi ile kömür yakıtlı santralleri teşvik ediyor ve ürettikleri elektriğe uzun yıllar alım garantisi getiriyor. Oysa, dünya bilim camiası, –en azından karbon tutma ve depolama teknolojisini geliştirip uygulamadan tüm yeni kömür santrallerinin askıya alınmasının, hiçbir yeni santral yapılmamasının şart olduğunu belirtiyor. Dolayısıyla, Türkiye bu konuda da küresel iklim değişikliği ile mücadele yolunu seçmediği, aksine bu tehlikeli gidişi hızlandırmakta olduğu görüntüsü veriyor.

Dördüncüsü, raporda, hava taşımacılığının 1990’daki % 3’lük payının 15 yıl içinde dört katına çıkarak 2004’te % 12’ye ulaştığı saptanmıştır. 2004’ten bu yana geçen üç yıl içinde hava taşımacılığında rekabet ve ucuz taşıma olanaklarına ilişkin haberler göz önüne alındığında, bu payın daha da yükselmiş olduğu tahmin edilebilir. Oysa, Kyoto Protokolü’nde hiç kapsanmayan uçuş kaynaklı salımlar, yeryüzündeki küresel ısınmanın en hızlı gelişen ve en büyük artış gösteren tetikleyicilerinden biri. Zengin (ve kirletici) ülkelerin CO2 salım kaynakları arasında hava taşımacılığının payı ve bu ülkelerin uçuştan kaynaklanan salımları Türkiye’ninkine oranla daha düşük. Bu da, Türkiye’nin büyüme modelleri önceliği içinde, gelecek kuşakların çıkarlarını dikkate almama eğiliminde olduğu ortaya koyan bir diğer husus.

Hem Çevreye, Hem Ekonomiye Tehdit

Sonuç olarak, Türkiye’de yüksek salım yoğunluklarının hem çevre, hem de ülke ekonomisi için önemli bir tehdit oluşturduğu görülüyor. Bireysel yaşam tarzlarında yapılacak değişikliklerin, enerji tasarrufuna gitmenin ve özellikle tüketimde ölçülü bir yaşam tarzı benimsemenin sağlayacağı büyük yararlar ortada olmakla birlikte, ne kadar köklü olursa olsun, bireysel yaşam tarzı değişikliklerinin tehdidi önlemede tek başına yeterli olamayacağı açık.

Siyasi karar alıcıların salım indirim hedeflerini, uzun vadeli enerji politikalarını süratle belirlemesi, karbon vergisi gibi mekanizmaları yürürlüğe sokması, öncelikler olarak karşımıza çıkıyor. Ayrıca enerji, konut, sanayi ve ulaşım vb. birçok sektörde karar alıcıların hem teşvik, hem de caydırma yöntemleriyle, küresel iklim değişikliğine yol açan faaliyetlerin önünü alması zorunlu görünüyor. Siyasî karar alıcıların bu yönde davranmasını sağlayacak yegâne mekanizma ise, bunu talep edecek vatandaş hareketleri olarak karşımıza çıkıyor.

O zaman neden harekete geçmiyoruz?3

Ömer Madra

www.acikradyo.com.tr


  1. www.bbc.co.uk↩︎
  2. Gürkan Kumbaroğlu, Yıldız Arıkan, Nihan Karali; Karbondioksit Salımları Araştırması – Türkiye Küresel İklim Değişiminin Neresinde…. İstanbul: Açık Toplum Enstitüsü Türkiye Temsilciliği yayını, Aralık 2007.↩︎
  3. ? Metnin tamamı için bkz; Ömer Madra, “Harekete Geçme Zamanı: Hemen, Şimdi!”, op.cit. s. 7- 8.

    www.acikradyo.com.tr↩︎

Paylaş:

Önceki Yazı

Türkiye Taşkömürü Kurumu

Timur Ertekin
  Taşkömürünün Zonguldak havzasında 1829 yılında Ereğli ilçesinin Kestaneci Köyünden Uzun Mehmet tarafından bulunduğu söylense de bunun kömür aranmasını teşvik…
Devamını Oku

Sonraki Yazı

Türkü

Emre Dağtaşoğlu
‘Halk müziği’ kavramının günümüz için oldukça tartışmalı anlamlar taşımaya başladığını ve sınırlarının gittikçe belirsizleştiğini görmekteyiz. Buna rağmen halk müziğini, yerel…
Devamını Oku

İlgili İçerikler

Dünya Düğme Futbolu

Emre Zeytinoğlu
Orhan Pamuk, İstanbul: Hatıralar ve Şehir1 adlı kitabında, çocukluk anıları arasında ağabeyi ile yaptığı bilye ya da düğme maçlarından konu…
Devamını Oku

House

Sona Ertekin
70’ler boyunca gittikçe bir çılgınlık haline gelen disko müzik 80’lerin başında kendini tüketti. Basın diskonun öldüğünü ilan etti ve bir…
Devamını Oku

Sahibinin Sesi

Cemal Ünlü
dünyanın en tanınmış plak, gramofon ve gramofon iğnesi markalarından biridir. Kullandığı logo, (alamet-i fârika) firmanın tanınmasında önemli bir rol oynamıştır.…
Devamını Oku

Interstate 61

Güven İlter
Amerika Birleşik Devletlerindeki 61 numaralı karayolu, Route 66 ile birlikte müzikle, özellikle blues ile en çok özdeşleşmiş eyaletler arası karayoludur.…
Devamını Oku