Sun Ra gibi ana yolun yolcusu olmayan cazcılar, Sun Ra’yı biraz olsun anladılar anlamasına da, kendisinin o seçkin evrende bile yalnızlığa mahkûm yaşayıp, yalnız göçtüğünü söyleyebiliriz. Caz sizin için bir yaşam biçimine dönüşmüşse, alabildiğine bir açıklık ve aydınlama tecrübesidir Sun Ra; bunu bilenler bilir. Geri dönüşü olmayan bir yoldur; her şey yerinden oynamıştır. Kulağınıza ilk notalar çalındığında, farklı, garip, tılsımlı bir sesin peşinde olduğu hemen anlaşılır. Sun Ra şöyle anlatıyor müziğini: “Ben müziğimle sonsuzluk tabloları boyuyorum aslında ve bu yüzdendir ki pek çok kişi müziğimi anlayamıyor. Ama eğer benim müziğimi ve başkalarının müziğini gerçekten dinleseler, benim müziğimde başka bir şey olduğunu görecekler, başka dünyalara ait bir şey.”

Sun Ra’nın Arkestra’sı kendine ait bir denge dili olan, garip, kaotik ses cümbüşünü üstünüze yığıverir ayini andıran konserlerinde. Arkestra’nın adı hep farklıdır: Sun Ra and his Omniverse Arkestra, Sun Ra and his Solar Myth Arkestra ve bildiğimiz yirmi altı farklı Arkestra. Değişmeyen ise müthiş karmaşık ses yapıları, daha önce hiç karşılaşmadığınız türden doğaçlamalar, nefesli haykırışları, garip baladlar ile bezenmiş ilerici bir big-band ayini ve “başka dünyalara ait bir şey”dir.
Müziğini biryerlere koymak çok zordur Sun Ra’nın; önceleri ‘bebop’tı, sonra Cecil Taylor, Ornette Coleman ve Don Cherry’yle aynı torbaya atıldı. Ardında John Coltrane’le benzer arayışlara yöneldiği iddia edildi. Oysa Coltrane’i yönlendirenler Sun Ra’nın demirbaşları Pat Patrick ve John Gilmore’du. Küçük bir detay belki ama, kiminle dansettiğimizi bilmek açısından da faydalı.
Sun Ra Mabedi
Ömrünün önemli bir kısmını ‘Sun Ra Mabedi’ olarak anılan, Philadelphia, Morton Street’teki evinde geçirdiğini biliyoruz. Burası Marshall Allen’ın babasının Arkestra’ya bir anlamda hediye ettiği ve Sun Ra’yla birlikte John Gilmore, James Jackson’ın yanı sıra dört Arkestra üyesinin komün hayatı yaşadıkları evdi. Evde gecenin üçünde, dördünde yapılan prova seansları herkes tarafından bilinirdi. Evin sıkı disiplin kuralları vardı ve bunlara sorgusuz sualsiz uymak gerekirdi. Sun Ra, ortak kanının aksine disiplinli ve tavizsizdi.
Sun Ra için müzik, müzikten çok daha fazla bir şeydi. Hikayesini ejiptoloji, nümeroloji, mitoloji, astroloji ile yeniden resmederek bir dil, bir din; hepsinden öte bir şey yarattı. Big band geleneğinden geldi (Fletcher Henderson), öncüydü. Kimseyle orta yolda buluşmak gibi bir derdi yoktu. Bir keresinde Washington D.C.’de Beyaz Saray’ın önünde şöyle dedi: “Siyah Ev olmadan, Beyaz Ev neye yarar?” Sektörün ve sistemin ona reva gördüğü sefil şartlarda yaşamak zorunda kaldı. Daha doğrusu orta yolda buluşmaktansa, bu şartları tercih etti. Çizdiği ‘sonsuzluk tabloları’ ise, yeni yeni kâinatta hak ettiği yeri almaya başladı.
Cem Yegül