İnsanlar hayatlarında ilk kez böyle bir müzik duyuyorlardı. Hayatlarında ilk kez Studio 54 kadar muhteşem bir kulüp görüyorlardı. Orası önceden bir tiyatroydu ve müziği daha da heyecan verici kılmak için tiyatronun tüm özelliklerini kullandılar. Bütün gece son derece teatral bir şekilde planlanıyordu. Işıklar saniyesine kadar müziğe göre ayarlanıyordu. Her bir ışık ayrı ayrı müzikle hareket ediyordu. Şimdiki gibi öyle içeri giriyorsunuz, 100 tane ışık yanıyor, biri sağa dönse de farkına varmıyorsunuz çünkü 99 tanesine daha bakıyorsunuz… öyle bir şey değil bahsettiğim. Her ışık müziğe göre tek tek ayarlanmıştı ve birer birer yanıp sönüyordu. Müzik değiştiğinde ışık da değişiyordu. Son derece heyecan vericiydi çünkü çok gösterişliydi ve müzik de tamamen yeniydi. Daha önce insanlar hiç öyle bir dans müziği duymamışlardı. Yepyeniydi. Ses sistemi de öyle. O kadar yeni bir şey söz konusu olduğunda da başka şekilde asla olmayacak bir heyecan unsuru devreye giriyor. Uyuşturucu kullanan ya da kullanmayan herkes o kadar havaya giriyor, o kadar heyecanlanıyordu ki çığlıklar atıp şarkı söylüyor, bas bas bağırıyorlardı. Yanlarında tefler ve düdükler getiriyorlardı. O sırada Vietnam Savaşı’nı yeni durdurmuştuk. İnsanlar kendilerini çok güçlü hissediyorlardı çünkü savaşa karşı durmuşlardı ve savaşa son veren de bu oldu. İnsanlar bir şeylere hakim olduklarını hissediyorlardı. Korkmuyorlardı. 70’lerde New York’ta hangi kulübe giderseniz gidin marihuanasını, joint’ini yakan, ortalıkta içen insanlar görürdünüz. Sorun olmazdı. Şu anda New York’ta marihuana içilen bir tane kulüp bulamazsınız. Zaten artık kulüplerde sigara da içilmiyor ya… Aslında son 10 yıldır bu böyle, çünkü artık New York’ta korku unsuru, hükümetin sizi izlediği duygusu hayatımıza girdi.

Ve 70’lerde durum böyle değildi. Biz radarın altında yaşamıyorduk. İzleniyormuşuz gibi bir durum yoktu. Oysa şimdi herkes izleniyor. Herkes korkuyor. Kontrollü hareket ediyorlar. O zamanlar öyle değildi; onlar da çığlık atabiliyor, dans pistinde kıyafetlerini çıkarabiliyor, heyecanlanıp kendilerini bırakabiliyorlardı. Bugün bunu göremezsiniz. Hem bir yenilik yok, hem de dünyada o kadar korku var ki… Aşk yerine korkuyla hareket eden bir toplumda yaşıyoruz. Hayatta iki ana güdü var, aşk ve korku. 60’larda, 70’lerde biz aşktan geliyorduk. Havada o kadar aşk vardı ki… Şimdiyse korkuya döndük. Temelde bunu yapan da liderlerimiz. Bizim ülkemizde Bush, korku yönelimli bir lider. Korkuyla yönetiyor. Bu o kadar yanlış ki… Tanrı yolunda olduğunu söylüyor. Oysa tanrı aşktır. Tanrı korku değildir. Eğer şeytan varsa, o korkudur işte. Ben tanrı yolunda olan bir insanın nasıl olup da memlekette böyle korkuyu beslediğini anlayamıyorum. Bu mümkün değil. O tanrının değil, şeytanın yolunda. (Bkz; Anton Perich)
Pr; Açık Dergi
Nicky Siano ile söyleşiden.
Yt; 17 Mart 2006.