“İnsanların iklim değişikliğinin zararını azaltmak için yapacakları şeylerin uzun uzun listeleri var. Ama, “Tehlikeli İklim Değişikliğini Nasıl Önleyebiliriz” başlıklı makalemde sayılan sebeplerden dolayı, karbondioksit yakalama ve tecrit etme teknolojisine (Carbon Capture and Storage/CCS) sahip olmayan kömür-yakmalı yeni enerji santrallerinin yapılmasına bir moratoryum getirilmesi ve yeni santral yapımlarının askıya alınması, tartışmasız en önemli eylemdir.
CO2’yi ‘tehlikeli’ seviyenin altında ya da ona yakın bir seviyede tutmanın tek pratik yolu, önümüzdeki birkaç on yıl içinde kömür kullanımını aşamalı olarak sona erdirmektir ve bunun tek istisnası, CO2’nin yakalanıp depolanabilmesi hâlidir (CCS). (…) Böyle bir moratoryum önerilmesinin asıl sebebi de, kömürden çıkan bir CO2 molekülünün, aslında petrolden çıkan bir CO2 molekülünden daha zararlı olmasıdır (…) Kömürdeki CO2’nin atmosfere salınması gerekmiyor, ama bir kez salınırsa geri alınması imkânsızdır ve bu da, tehlikeli iklim değişikliğini neredeyse mutlak bir kesinlik hâline getirir.

Moratoryum Batı ülkelerinde başlamalıdır; çünkü bu ülkeler iklim değişikliğinin dörtte üçünden sorumludur (atmosferde mevcut CO2’nin endüstri devrimi öncesine göre yüzde 75 fazlasını onlar salmışlardır da ondan. Şu anda gelişme yolunda olan ülkelerin de atmosfere salmış oldukları büyük miktarda CO2 olmasına rağmen, öncelik Batı’dadır. Moratoryum, on yıl içinde gelişme yolundaki ülkeleri de kapsayacak şekilde genişletilmelidir. Ama, gelişmiş ülkeler bu moratoryuma öncülük etme youndaki manevi sorumluluklarını yerine getirmezlerse, bu genişleme de olamayacaktır. (Örneğin) Britanya bu moratoryumu kendisinde başlatırsa, bir artı geri besleme ya da domino etkisi meydana gelmesi güçlü bir olasılıktır: Bunun ardından Almanya, Avrupa ve ABD gelecek, ondan sonra da, muhtemelen teknik yardımla, gelişme yolundaki ülkeler de onları izleyecektir.
Asıl gençlerin bu konu etrafında toplanıp mücadele etmesi gerekiyor. Gezegenin geleceği onların ömrü içinde tehlikeye düşecek çünkü. Bu mesele sadece Bangladeş ya da ada ülkeleri halklarını değil, bütün insanlığı ve gezegen üzerindeki tüm öteki hayat biçimlerini ilgilendiriyor. Bana öyle geliyor ki özellikle gençler, kirli (yani CCS olmayan) kömür-yakmalı termik santrallerin yapılmasını durdurmak için ne gerekiyorsa onu yapmalılar.1”
James Hansen,
ABD Havacılık ve Uzay Araştırmaları Kurumu (NASA) Goddard Enstitüsü Başkanı
Eğer El Kaide’nin gizlice yeni bir terorist teknik geliştirmekte olup bununla dünyadaki su kaynaklarını kullanılmaz hale getirmeye, on milyonlarca insanı yerlerinden yurtlarından etmeye ve gezegenimizin tamamını tehlikeye atmaya hazırlandığını öğrensek, herhalde çılgına döner, bu tehdidi bertaraf etmek için elimizdeki tüm olanakları seferber ederdik.

Ama işte bu noktada biz kendi kendimize tam da bu tehdidi yaratıyoruz (…) Bir dizi yeni araştırma, sevgili gezegenimizi uzmanların beklediğinden çok daha hızlı bir şekilde kızarttığımızı gösteriyor. (…)
Bir iklim ve enerji konferansında (ABD Başkan Yardımcısı ve iklim değişikliği ile mücadele cengâveri) Al Gore’la karşılaştım. Bu konuya büyük bir tutkuyla yaklaşıyor, ölümcül tehditlerle boğuşmamız gerektiğini söylüyordu.
“Dünyanın atmosferini açık lâğım gibi kullanıyoruz,” dedi buna ve (belki de delikanlılık çağındaki oğlum da yanımda olduğundan) gençlerin barışçı protesto gösterilerine girmesi ve yeni karbon salım kaynaklarını durdurmasını teşvik eden sözler sarfetti:
“Neden gençlerin bir araya gelip, kömürle çalışan termik santrallerin yapımında kullanılan iş makinelerini engellemediklerini, buldozerlerin önüne geçmediklerini anlayamıyorum doğrusu.”2
Nicholas Kristof, New York Times yazarı
“Doğrudan eylemimizi eleştirenler başka ne yapmamızı bekliyorlar? Bu konuyu karanlıktan çıkarıp kamuoyu gündeminin ortasına yerleştirmek için ne yapmamızı öneriyorlar?
Her şeyi doğru yapmadık. Medya stratejisi bir felaketti mesela; bize sempatiyle yaklaşan gazeteciler kampa alınmadı, oysa kötü gözle bakan gazeteciler kampa gizlice girdiler ve istedikleri kadar kaldılar. Ama diğer açılardan daha benim önce gördüklerimin hepsinden daha iyi organize edilmiş, daha demokratik ve disiplinliydi. 1990’lardaki protestoların devamıydı ama iki yeni şey sunuyordu, çok daha iyi bir lojistik destek ve Latin Amerika’dan ithal popüler demokrasi modeli. 1.500 insanın ihtiyaç duyduğu tüm imkânlar –akan içme suyu, tuvalet, günde iki öğün sıcak yemek, yığınla bilgisayar ve telsiz alıcı vericisi, ışık ve ses sistemi, hatta bir sinema bile– birkaç saat içinde, yabancı bir arazide, hem de polis ablukası altında sağlandı. Alt gruplar ve mahalle gruplarının aşağıdan aldıkları kararları genel toplantıya aktardıkları sistem sayesinde Britanya kamu yaşamında asla göremeyeceğiniz sahici bir katılımcı demokrasi gerçekleştirilebildi. Eylemler disiplinliydi ve polisin sertliğe kaydığı zamanlarda bile şiddet içermiyordu. Pazar akşamı kamptan ayrılırken yeni bir siyasi hareketin doğduğuna kani oldum.
Heathrow’un ve (havaalanını işleten şirket) BAA ofis binalarının etrafında kamp kurarak, “kontrolden çıkan iklim değişikliği”ni önlemedik; zaten bunu yapmayı ummuyorduk da. Ama adı sanı duyulmamış sıradan insanların bir kenara atılmasını zorlaştırdık ve hükümetin, büyük şirket ütopyası içindeki sürekli büyüme planlarının aynı zamanda dünya üzerindeki hayatı mahvetmek için de bir plan olduğunu unutmasını zorlaştırdık.”3

George Monbiot, Guardian yazarı, aktivist, akademisyen
“Ancak aklı başında insanların –sizlerin– kitle hareketi o hükümetleri buna zorlayabilir. Bu hafta sonu, Büyük Petrol’ün temsilcileri Kuzey Kutup Bölgesinde buzların çözülüşüne aç gözlerini dikmiş öylece bakarlarken, dünyanın dört bir yanında, on binlerce insan da âcilen tüketimin kısılmasını talep etmek ve küresel ısınmayı protesto etmek için sokağa çıkmışlardı. Onların Trafalgar Meydanı’nda toplanmalarını izlerken, bu kalabalığın en azından bir şeye izin vermeyeceğinden, büyük şirketlerin halkla ilişkiler parfümünün, hepimizin üstüne çökmüş ağır petrol kokusunu bastırmasına izin vermeyeceğinden emin oldum.”4
Johann Hari, Independent yazarı, gazeteci, aktivist
“Bedelini kendim ödeyerek öğrendim ki yazıp çizmek, tartışmalara girmek ve muhalefet etmek kendi başına hiçbir şeyi değiştirmez. Bunlar tek bir yerde değer taşırlar, o da insanları eyleme çağırmayı başarırlarsa. Eylemse pergelleri açmak (yürümek) demektir. Gerçekten de, eğer bu kitap sende bir şey yapma duygusu uyandırmadıysa, o zaman rica ederim, onu aldığın yere geri götür ve paranı geri iste, çünkü hiçbir işe yaramamış demektir.”5
George Monbiot, Heat kitabından
Bilim dünyasının üst düzey liderlerinden biri ile üst düzey siyasi liderlerden biri küresel ısınma konusunda alarm çanlarını çalarlarken, her ikisinin de aynı sayıda kelime kullanarak, iklim değişikliği tehlikesine karşı durmak için barışçı doğrudan eylemi (ya da sivil itaatsizliği) önermeleri ne anlama gelmektedir? (…)
Gore da Hansen da şiddete başvurmayan doğrudan eylemin ABD ve dünya tarihinde görülmüş bellibaşlı tüm sosyal değişim hareketlerinde önemli bir katalizör rolü oynamış olduğunu mutlaka biliyorlar –Amerika’daki Boston Çay Partisi olayından başlayarak kölelere özgürlük, kadınlara oy hakkı, işçi hakları, çevre hareketine ve savaş karşıtı harekete kadar uzanan bütün hareketlerde… Şiddete başvurmayan doğrudan eylem, bir haksızlığa ya da tehlikeye, başka pek az başka eylemin yapabileceği kadar sarsıcı bir şekilde kamuoyunu duyarlı kılar. Başka insanları harekete geçmeye ve sesini yükseltmeye iter –ki, bunlar genellikle daha önce ağızlarını açmamış insanlardır– ve onlara hareket edebilecekleri bir siyasi alan açar. Şiddet içermeyen eylemler, başkalarını da peşlerinden çağıran cesur hareketlerdir…6 (Bkz; Küresel Isınma)
Gordon Clark, aktivist, yazar
Der; Ömer Madra
- “Hansen on ‘Civil Disobedience’” 31 Temmuz 2007.www.climateprogress.org↩︎
- Nicholas D. Kristof; “The Big Melt” New York Times Online, 16 Ağustos 2007.www.nytimes.com↩︎
- George Monbiot; “Beneath Heathrow’s Pall of Misery, a New Political Movement is Born” The Guardian Online, 21 Ağustos 2007.www.guardian.co.uk↩︎
- Johann Hari; “Global Warning is Good News – For Oil Companies” The Independent Online, 6 Kasım 2006.www.independent.co.uk↩︎
- George Monbiot; Heat – How to Stop the Planet Burning. London: Penguin/Allen Lane, 2006. (s.214)↩︎
- Gordon Clark; “Al Gore, James Hansen, and Civil Disobedience” 1 Eylül 2007.www.zmag.org