Adem Örmar
Derleyen: Adem Örmar

Sıçma Hakkı

21. yüzyılın ilk on yılı bitmeden; dünyada sessiz sedasız büyük bir devrim oldu: İnsanlık tarihinde ilk kez şehir nüfusunun kırsal nüfusu aştığı BM tarafından tespit ve ilan edildi. Şehir insanının gittikçe büyüyen sorunlar yığını içinde en büyüklerinden biri tuvalet sorunu. İlk yerleşik düzenin ve şehirlerin (mesela Anadolu’da Çatalhöyük) kurulmasından bu yana geçen 10 bin yıl içinde kent insanının en büyük uğraşlarından biri, kendi dışkısının ölümcül şekilde birikmesiyle mücadele etmek olmuş. Günümüzde en zengin kentler bile dışkılarını nehirlerden akıntı aşağı bırakmakta ya da en yakın denize boca etmekteler.

Çağımızın yoksul megakentleri, kokudan insanın burnunun direğini kıran bok dağlarıyla dolu. Şehir tarihçisi, sosyograf ve aktivist Mike Davis’in belirttiği üzere, başkalarının dışkısıyla mütemadiyen içli dışlı yaşamak, sosyal bölünmenin en derin biçimlerinden biri.

Mike Davis; Planet of Slums. New York: Verso, 2006.

Küresel tuvalet sorununu abartmak dahi zor. Sorunun kökenleri, üçüncü dünya ülkelerinin pek çok sorunu gibi sömürgecilik dönemine dayandırılabilir. Avrupa imparatorlukları genellikle çağdaş hıfzısıhha sistemleri kurmamış, onun yerine beyaz efendiyi yerli halktan ayıran ve salgın hastalıklardan koruyan ırk bölgeleri, garnizonlar ve ‘cordon sanitaire’ler kurmuş. Özellikle Afrika ve Güney Asya’nın yeni bağımsız rejimleri de büyük ‘tuvalet açıkları’ devralarak ömür boyu bu devasa sorunla başetmek zorunda kalmışlar.

Uçan Kenefler

Mesela, 10 milyona hızla yaklaşan nüfusuyla tam bir megakent olan Kinşasa (Kongo), suyla temizlenen herhangi bir kanalizasyon sistemine sahip değil. 40 bin kişiye 10 foseptik çukurunun ya da 28 bin kişiye 2 umumi tuvaletin düştüğü varoşların sakinleri, ilginç icatlera başvurmak zorunda kalıyorlar. ‘Uçan hela’ ya da ‘skud füzesi’ adı verilen yöntemlerle dışkılar naylon torbalara doldurulup en yakın damlara ya da yol kenarlarına fırlatılıyor. Tuvalet açığı aynı zamanda yaratıcı yeni geçim kaynakları bulunmasına da imkân veriyor. Mesela Nairobi’de (Kenya) sıkışık trafikte kırmızı ışıkta duran sürücüler, şimdilerde yepyeni, alışılmadık bir sorunla başetmek zorunda: Dişlerinin arasına küçük birer tiner şişesi sıkıştırmış, ellerinde insan bokuyla dolu şeffaf naylon torbaları neşeyle sallayarak, para vermeyen sürücünün açık araba penceresinden içeri boca etmeye hazır, 9-10 yaşında çocuklar.

Güney ve Güneydoğu Asya’da umumi tuvalet ve kanalizasyon sorunu, Sahra altı Afrika’ya göre ancak biraz daha iyi. Bununla birlikte, tablo oralarda da vahim. Mesela Hindistan’da 700 milyon insanın açık havada sıçmak zorunda olduğu tahmin ediliyor. Hindistan’ın sayıları 3.700’ü bulan şehir ve kasabalarından sadece 17’sinde, dışkıların nihai olarak tasfiye edildiği en ilkel türden bir lâğım sistemi bulunduğu biliniyor. Bombay adlı bir tuvalet belgeseli çeken sinemacı Prahlad Kakkar, kendisiyle mülakat yapan bir gazetecinin bile şaşırmasına yol açan şu istatistiksel bilgiyi veriyor: “Bombay nüfusunun yarısının sıçacak bir helası yoktur. Onun için dışarıda, açık havada sıçmaktalar. Bu, beş milyon nüfus yapar. Her biri yarım kilo sıçsa, bu, her sabah yarım milyon kilo bok yapar.” Araştırmacı Susan Chaplin ise, Hindistan başkenti Delhi’de 1.100 varoşta yaşayan 480 bin ailenin sadece 160 klozete ve 110 seyyar helaya sahip olduğunu saptamış. Varoşlarda tuvalet olmamasının insanları açık alanları ve mesela şehir parklarını kullanmaya zorladığını, bununsa varoş sakinleriyle orta sınıf şehir sakinleri arasında ‘sıçma hakları’ konusunda gerilim ve çatışmalara yol açtığını saptıyor. Gerçekten de yazar Arundhati Roy, Delhi varoş sakinlerinden üçünün 1998’de ‘kamusal alanda def-i hacet ettikleri için vurulduklarını belirtiyor.

Feminist Sorun

Çin’de ise piyasa reformlarının yapılmasının ardından yeniden ortaya çıkan gecekondu mahallelerinde, kırsal alanlardan şehre göç eden milyonların tuvalet ve akan su imkânlarından yoksun yaşadıkları biliniyor. Araştırmacı Doris Solinger başkent Beijing’de gecekondulara sıkışmış ahali içinde 6 bin kişiye tek bir tuvalet düştüğünü, Şanghay’da 4.500 gecekondunun sadece yüzde 11’inin içinde tuvalet bulunduğunu raporlarla ortaya koyuyor.

Bedensel işlevleri açıkta, gözler önünde yapmak zorunda kalmak herkes için aşağılayıcı bir durum. Ama bunun esas olarak feminizme ilişkin bir mesele olduğunu belirtmek gerekir. Yoksul şehir kadınlarından hem çok edepli ve namuslu davranmaları, hem de herhangi bir özel hijyen şartına sahip olmadan bunu yapmaları bekleniyor. Böylece bu kadınların hepsi dehşetli bir baskıya maruz bırakılmış oluyor. Gazeteci Asha Krishnakumar’ın belirttiği gibi, “Tuvalet yokluğu kadınları mahvetmektedir. Haysiyetleri, sağlıkları, güvenlikleri, mahremiyetleri ağır şekilde etklendiği gibi, dolaylı olarak eğitim ve doğurganlık hakları da zarar görmektedir. Kadınlar ve kızlar, def-i hacet edebilmek için hava kararana kadar beklemek zorunda kalmaktadırlar ki, bu da onları sık sık cinsel taciz ve hatta tecavüz tehlikesine maruz bırakmaktadır.”

Bangalore gibi Hindistan’ın posterlere geçen örnek şehirlerindeki kadınlar üçlü-beşli gruplar halinde sabaha karşı saat iki ile beş arasını kullanıyorlar. Ya da, gün ağarmadan civardaki araziye çıkarak, ıssız yerlerde, çöplük alanlarında, fareler, yılanlar ve börtü böcek tehlikesi içinde ihtiyaç giderme yoluna gidiyorlar. Hatta kadınların birçoğu, açık araziye gitmek zorunda kalmamak için gün içinde yemek yememeyi tercih ettiklerini söylüyor.

Bu çok-boyutlu sorunla nasıl başedilecek? Hemen akla gelen çözüm, 1990’lardan başlayarak birçok yerde tuvaletlerin küreselleştirilmesi ve özelleştirilmesi oldu. Ne var ki bunun çok başarılı sonuçlar verdiği de söylenemez. Örneğin Gana’da (Afrika) milletvekillerinin özel şirketler kurarak kârlı sözleşmelerle işletmeye açtığı özel tuvalet ücretleri çoğunluğa çok yüksek gelmiş. Kumasa varoşunda bir ailenin umumi tuvaleti günde bir kere kullanması ortalama gelirin yüzde 10’unu götürdüğü için ailelerin özel tuvaletleri kullanmaktan imtina etmişler.

Küresel kenef krizi, özellikle gelişme yolundaki ülkelerde, yani dünya insanlarının büyük bir bölümün açısından âcil çözüm beklemektedir.

Der; Adem Örmar 

Paylaş:

Önceki Yazı

Sıcakla Mücadele

Mikdat Kadıoğlu
Gölge Et Güney ve batıdaki pencerelere dışarıdan gölgelik koymalı. Tüm ısı direkt olarak güneşten gelmez. Bir kısmı teras, kaldırım ve…
Devamını Oku

Sonraki Yazı

Sınırda Yaşamak

Halil Turhanlı, Ömer Madra
İkinci dalga feminizm içerisinde yer alan bir kesim son 15–20 yıldır dışlayıcı bir politikadan yakınmakta. Bu kez söz konusu olan…
Devamını Oku

İlgili İçerikler

Histeri

Şenol Ayla, Serol Teber
Daha evvel Hipokrat zamanından beri, yani günümüzden 2500 yıl kadar öncesinden beri bu hadiseye ‘histeri’ deniyordu. ‘Histeri’sözcüğünü ilk defa Hipokrat…
Devamını Oku

Russell-Einstein Manifestosu

Çev: Evren Dağlıoğlu, Ömer Madra
İnsanlığın karşı karşıya kaldığı bu trajik durumda, bilim insanlarının kitle imha silahlarının geliştirilmesi sonucunda ortaya çıkan tehlikeleri değerlendirmek üzere bir…
Devamını Oku

Kırsal Dionysos Şenlikleri

İlker Özünlü
Sanat, insanoğlunun yaşamı yeniden üretmek üzere yaratıcılığı keşfetmesiyle başlamadı. Çünkü böyle bir keşif yapmasını gerektirmeyecek denli içseldi onun yaratıcılığı; yaşamdan…
Devamını Oku

Aslan Manav

Aslan Manav
Merhaba! Bizlere güzel müzikler dinletip yaşamsal gereksinimlerimizi dile getirdiğiniz için teşekkür ederim. Benim işim meyve sebze satmak, yani manavcıyım ve…
Devamını Oku