Lou Andreas-Salomé. Kendisi zor, ama çok büyük bir kapasiteydi. Belki de yüzyılın en özgür, en dışa dönük, en zeki kadınıydı ama aynı zamanda yüzyılın en zeki insanlarıyla birlikte olmasıyla da ünlüydü. Güzel bir kadındı öncelikle. Çok güzel bir kadın…

Viyana’da kullanılan bir sözle, girdiği her yerde sözcüğün tam anlamıyla trafiği aksatan bir kadın olduğu söylenirdi. 1861 doğumluydu, yani Freud’dan birkaç yaş küçüktü. Annesi Litvanyalıydı. Babası ise Rus ordusunda çarın en sevdiği generallerden biriydi ve Polonya baskınını çok kanlı bastırdığı için de büyük ödüllerle ödüllendirilmişti. Bu öyle zengin bir aileydi ki, Salomé kışlık sarayın yakınındaki bir evde doğup ve büyüdü. Bir yığın erkek kardeşten sonra doğan Salomé ailece ‘dişi pırlanta’ diye tanımlanan bir güzelliğe sahipti. Sırf güzellik de değil, bir aurası, özel bir cazibesi, çekiciliği vardı aslında. Ve bu aura neredeyse yaşamı boyunca sürdü. “Bundan dolayı da doğaya hep şükran borçluyum, beni böyle bir kişilikle yarattığı için.” diyordu Salomé .
Genç yaşta Rusya’da modernizmin yayılmaya başladığı bir çağda modern bir okula gidiyordu. Burada ilk tanıştığı kişilerden biri olan bir teolog kendisine hem Darwinizm, hem modern felsefe, hem de bir miktar teoloji öğretti. Ama aynı zamanda da Salomé’nin ilk aşkının da bu teolog olduğu sanılıyor. Öte yandan aynı teolog Salomé’ye İsviçre’ye gitmesini ve felsefe okumasını öğütlüyordu. Bu önerinin uzantısında Salomé genç yaşta İsviçre’ye gitti, felsefe okumaya başladı.
Nietzsche
Salomé 21 yaşındayken Roma’ya gittiğinde orada 37 yaşlarında, çağın en avangard, en gür sesli filozofu Friedrich Nietzsche ile karşılaştı. Nietzsche o sırada Zerdüşt’ü yazmaktaydı. Burada ilk görüşte birbirlerine âşık oldular. Nietzsche kendi tanımıyla adeta çarpılmıştı. Salomé ise ilk defa romanlarda okuduğu kahramanlara özgü bir dille konuşan, sahici bir kahramanla karşılaşmıştı. Tanrının öldüğünü yüksek sesle söyleyen bir kahramanla… O sıralarda Salomé’nin birlikte yaşadığı ya da en azından aynı evi paylaştıkları filozof bir arkadaşı vardı ama Salomé onunla sadece evi paylaşmakla kaldı. Bütün duyguları, bütün heyecanlarıyla Nietzsche’ye doğru yöneldi ve iki seneden fazla bir zaman Nietzche ile birlikte oldular. Ama bu arada aralarında bir ilişki geçip geçmediği bilinmiyor. Olasılıkla geçmemiştir çünkü Salomé ısrarla ebedi bir aşkın devam etmesi için ebedi bir bakireliğin de devam etmesi gerektiği gibi, anlaşılması kolay olmayan bir düşünce içindeydi. Olasılıkla Nietzche de bu cinsel konularda çok fazla ısrarcı değildi. Birliktelikleri 2-2,5 sene kadar sürdü. Ama ayrılmalarına Nietzsche’nin ablası, özellikle de ablasının kıskançlıkları sebep oldu. Ayrıldılar ve bu Nietzsche için oldukça travmatik bir olay oldu. Salomé de aynı şekilde üzgündü fakat ardından yaşamını belirleyecek olan Rilke ile tanıştı.
Rilke
Rilke Salomé’nin yaşamının dönüm noktasını oluşturdu, o zamana kadar olan dünyasını alt üst etti. İlk aşkı, ilk cinsel aşkı Rilke ile birlikte yaşadılar. Salomé “-iç organlarının kokusunu aşk süresince, cinsel ilişki süresince iç organlarındaki değişen kokuları ilk defa Rilke ile yaşadım” diyordu, bu denli yoğun bir aşktı yaşadıkları. Rilke de aynı şekilde Salomé’siz bir dünyayı düşünemediğini kerelerce, kerelerce söylüyordu. Ama yazık ki 4-4,5 yıl sonra ayrılmak zorunda kalıdılar. Ayrılma nedenleri büyük bir olasılıkla Rilke’nin bitip tükenmeyen melankolisiydi. Salomé artık bu sürekli depresyonu taşıyamayacak bir durumdaydı. Birbirleriyle sürekli, ebedi dost kalmacasına ayrılmak zorunda kaldılar.
Tabii Salomé’nin ilişkileri burada bitmedi, pek çok kişiyle birlikteydi ve bir ara yolu Viyana’ya düştü ve bu da yukarıda belirtildiği gibi trafiği karıştırmak biçiminde oldu. Bir süre sonra bütün Viyana çevreleri, entelektüelleri Salomé’den söz etmekteydi; hem de ondan senli benli konuştuklarıyla söz etmekteydiler. Gurur duyuyorlardı bundan. Sanki Salomé’nin intim yaşamına çok yaklaşmışlar, çok karışmışlar gibi konuşuyorlardı. Bunlar ne kadar doğrudur, ne kadar eğridir bilmiyoruz ama bildiğimiz bir şey var ki böyle bir figürü vardı Salomé’nin.
Freud
Freud ve Salomé ilk bir araya geldikleri zaman kesintisiz 8 -10 saat birlikte olmuşlardı. Bu Freud için de yeni bir yaşantıydı. Ayrıldıktan sonra meraklı bakışlar Freud’un üzerindeydi… Freud hiç istifini bozmadı; “Korkutucu derecede entelektüel bir kadın, sadece bu konular üzerinde konuştuk diyerek bu uzun birlikteliğe açıklık getirdi. Bu konuşmadan ve izleyen konuşmalardan sonra Freud’un üslubunda bile bir değişiklik olduğu söyleniyordu artık. Bunu fark eden Karl Abraham ona, “Üstat, yeni bir yazış stili geliştirmişsiniz” diye küçük bir iğneli bir yorum yapmıştı, “yani yutmuyoruz yeni gelişmeyi” demek istiyordu.
Salome kısa sürede Viyana’da son derece etkili bir figür hâline gelmişti. Nietzsche, Rilke, Freud, Gerhard Hauptmann, sosyalist önderlerden Georg Ladebour, rejisör Max Reinhardt, yazar Arthur Schnitzler, Hugo von Hofmannsthal, filozof Paul Rée, Münihli yazar Wedekind, feminist Helena Stöcker, araştırmacı Frieda von Bülow, Marie von Ebner-Eschenbach ve daha pek çokları Salomé ile tanıştıktan sonra yazdıkları yazılarda;

felsefi olsun, şiirsel olsun, roman olsun, tiyatro olsun, ne olursa olsun Salomé’ye göstermeden, onun fikrini almadan bunları yayına vermez oldular. Freud’u da bunların başına koyabiliriz çünkü Freud o günden sonra hiçbir önemli yazısını, ya da kitabını ilk önce Salomé’ye gösterip, onun önerilerini, eleştirilerini ve onayını almadan yayınlamadı.
Konuşmaları sırasında Freud, Salomé’nin gözlerine bakarak konuşuyordu genellikle, apayrı bir tutkuydu bu… Salomé’nin olmadığı toplantıların ardından Freud hemen bir mektup yazardı. Örneğin “dün gece yerinizde yoktunuz ve gözlerim sizin oturduğunuz koltuğa takılı kaldı” şeklindeki sözlerle yaşadığı eksikliği, sözcüğün tam anlamıyla eksikliği, ve yalnızlığı anlatıyordu. Tabii Salomé’nin de Freud hakkında çok güzel bir gözlemi vardı; Freud’un hem kendini ele verme, hem kendini saklama yolundaki o çabalarını Salomé de kavranması çok zor bir beceriyle, yetenekle anlatıyordu. Örneğin şöyle bir epizodu vardır, Freud’un bir derse, bir seminere gidişini betimler. Freud bir omuzu düşük, kapıdan içeri girerken, düşük omuzu duvarın kenarında ve duvara sürünerek sanki kimseye görünmemek, kimseye kendini fark ettirmemek çabasıyla kürsüye doğru ilerler. Korku içindedir ama aynı anda da dehşetli bir şekilde kendisinin orada olduğunu, var olduğunu ve herkesin kendisini görmesini istediğini, görmesi gerektiğini hissetmektedir, hissettirmektedir. Salomé bunu şeytani bir biçimde fark eder ve yazıya döker.
Tausk
Hiç kimseye ait olmamayı, kendisine ait olmayı, bağımsızlığını koruyup aynı anda pek çok erkekle ilişki kurmayı seçen bir kadındı Salomé. Freud için de tehlikeli, korkutucu bir kadındı aslında. Arada kurban giden genç yetenekler de olmuştu elbette. Viyana’da Freud’un çok yakın izleyicisi ve öğrencisi olan Viktor Tausk adlı bir genç vardı. Freud ona ekonomik bakımdan da elinden gelen yardımı yapmaya çalışıyordu. Victor aynı zamanda piyanist, tiyatro yazarı, şair; pek çok yeteneği olan bir kişiydi. Salomé Viyana çevrelerinde trafiği aksatmaya devam ederken Viktor Tausk ile de kısa bir beraberliği oldu. Ama Freud bu birlikteliğin boyutunu sezinler sezinlemez genç adama yaptığı bütün yardımları birdenbire kesti ve ona sırtını döndü. Freud bu kadar sıkı, sert bir tavır alınca Salomé de Freud’u kaybetmemek için ondan uzaklaştı. Bir anda hem Freud hem de Salomé’nin sevgisinden ve yakınlığından mahrum kalan Viktor Tausk ağır bir depresyona düştü ve trajik bir şekilde intihar etti. Kendini asmak üzereyken, aynı anda elinde de dolu bir tabanca vardı; boğulmak üzereyken ağzına bir kurşun sıktı. Kesinlikle öldü… İki kez üst üste öldü ve daha da acısı ne Freud ne de çevresi bu ölümden kimseye söz etmedi ve olay sessizce kapandı. Psikanaliz ailesi ilgilenmedi bu intiharla. Büyük olasılıkla suçlu hissediyorlardı kendilerini. Çok trajik bir tavır, insanlığın durumu diyelim…
Andreas
Salomé ile Freud’un mektuplaşmaları, yazışmaları her zaman devam etti. 1923’lerden sonra birbirlerini görmeleri oldukça azalmıştı. Ama 1923’lerden sonra Salomé artık eski çekiciliğini yitirmeye başladı. Yani eskisi gibi trafiği aksatmak konumu biraz yavaşlıyordu. Bunu fark edince öteden beri evli olduğunun farkına vardı ve kocasının yanına, Almanya’ya döndü. Oradan mektuplaşmaları sürdü ve Salomé giderek çeşitli hastalıklar, çeşitli yorgunluklarla boğuşarak 1937’de öldü. Anna’nın anlattığına göre, Freud ölüm haberini getiren mektubu okurken bir çığlık atıp, “Salomé ölmüş!” diye etrafındakilere duyurmuştu. Şekeri, kanseri ve başka da bir yığın hastalığı, yürüme bozuklukları vardı Salomé’nin. Ama Freud buna rağmen, çok tartışmalara konu olacak, Musa Denen Adam ve Tek Tanrılı Dinler kitabının uzun bir özetini ölmeden evvel Salomé’ye gönderdi, onun onayını aldı. Salomé yayınlayabilirsin dedikten sonra çevresindeki bütün eleştirilere rağmen kitabı yayınlamaya karar verdi.
Serol Teber. Şenol Ayla
Pr; Didik Didik Freud
Yt; 7 Haziran 2004.