Tanzimat Türklerin yönünü Batıya çevirdi. Avrupa ve Amerika’da olup bitenlerin büyük bir bölümü basın yoluyla izleniyor, dünyadan haberdar olmaya çalışan Osmanlı, kabuğunu kırıyordu. Gazeteler, dergiler, özellikle de Fransızcadan tercüme makaleler bu ilginin beslenmesine önemli katkılar getiriyordu. İlk ses kayıt aygıtı olan fonograf T.A. Edison tarafından icat edilmiş, mucit 12 Ağustos 1877 tarihinde ‘Mary Had a Little Lamb’ şarkısını kalay yaprakçıkları üzerine kaydetmeyi başarmıştı.

Fonografa patent alınması, ticari bir ürüne dönüştürülerek üretilmesi 10 yıl kadar zaman aldı. İstanbul’a da daha kendisi gelmeden dedikodusu ulaştı. Ünlü gazeteci-yazar Ahmet Rasim Bey, Fransızcadan tercüme etmiş olduğu bir kitapçığı 1887 yılında yayınladı. Fonograf okurlara şöyle duyuruluyordu: “Beday-i Keşfiyât ve İhtirâat-ı Beşerriye’den, Fonograf… Sadâyı Tahrir ve İade Eden Alet”.
Fonograf önemli ve hareketli bir müzik geçmişi olan Osmanlı başkentinde gereken ilgiyi derlemekte gecikmedi. Ses kalitesi çok iyi olmasa da bu ses kayıt aygıtının pratik oluşu, az önce kaydettiğiniz sesleri hemen oracıkta dinleyebilme fırsatı sunuyor olması üstün taraflarıydı. İstanbul’da ilk sinema gösterisini gerçekleştiren Weinberg başta olmak üzere pek çok fonografhane faaliyete geçti. Kemani Zafiraki Efendi’nin Vezneciler’deki Meşkhane-i Osmani, Kemani Memduh’un Kapalıçarşı Nuruosmaniye kapısındaki dükkânı, Hafız Âşir’in Sirkeci’de Tramvay Caddesindeki Gülistan Mağazası gibi. Herkes evde, iş yerinde fonograf silindirlerine (üstüvane-kovan) kayıt yapabiliyordu. Bir ara fonograf sözcüğüne Türkçe karşılık bulma çabaları yoğunlaştı ve Yunanca temelli fonografı tam olarak karşılayacak bir sözcük türetildi. ‘Ses yazısı’ anlamında ‘Sadânüvis’ denildi. Gayretler boşa çıktı. Sadânüvis rağbet bulmadı, Türkçeye yerleşmedi. Fonograf yine batı dillerindeki gibi ‘fonograf’ olarak kaldı.
Cemal Ünlü