14 Eylül 2005
Zekeriya Şen

Richard Brautigan

30 Ocak 1935’de Washington, Tacoma’da doğdu. Amacı hep bir yazar olmaktı. Şiir, öykü ve roman yazmak istiyordu. Zaman geldi bu azminin sonucu olarak kendi yazdıklarını, kendi yayınlattı ve sokaklarda sattı, hatta bazen bedava dağıttı. Bazen o kadar aç ve parasız kaldı ki karnını doyurmak için kendisini hapishaneye attırdı.

Söylentilere göre Brautigan oldukça sorunlu bir çocukluk yaşamıştı ancak bu konuda kendisi asla konuşmadı. Hatta gerçek babasının onun oğlu olduğunu Brautigan öldükten sonra öğrendiği bile söyleniyordu, fakat Richard Brautigan ile yapılan röportajlar bunu zaman zaman yalanlıyor.

1954 yılında San Francisco, California’ya taşınmış ve o dönemlerde bölgede yeşermeye başlayan Beat edebiyat akımıyla tanışmıştı. 1959 yılına kadar oldukça büyük zorluklar çekti. Ailesi ne yaşam tarzına ne de yapmak istediğine saygı gösteriyordu. Hatta bir dönem psikolojik rahatsızlığı olduğuna inanıp tedavi görmesi için onu Salem’deki Oregon Eyalet Hastanesi’ne, yani meşhur Guguk Kuşu filminin çekiliği hastaneye yatırdılar. Burada Richard Brautigan’a paranoyak şizofren teşhisi konuldu ve on iki seans elektrik tedavisi gördü.

1959 yılında 24 şiirden oluşan ilk kitabı Lay The Marble Tea basıldı. 1960’tan itibaren, onu ölümsüzleştiren eserleri Trout Fishing In America (Amerika’da Alabalık Avı), All Watched Over By The Machines of Loving Grace, In Watermelon Sugar (Karpuz Şekerinde) ve Sombrero Fallout’u (Sombrero’nun Düşüşü) yazdı.

1960’lı yıllar ise Brautigan için ünlenme ve idolleşme yılları oldu. Sevildi, sahiplenildi ve bir kült hâline geldi. 1972 yılında Pine Creek, Montana’ya taşındı ve yaklaşık 9 yıl süren bir içe kapanma süreci geçirdiği bu dönemde tek bir röportaj veya ders vermedi.

1982 yılında basılan So The Wind Won’t Blow It All Away (Yani Rüzgâr Her Şeyi Alıp Götürmeyecek) onun son üretimi olmuş. 1984 yılında da intihar etti. 25 Ekim 1984 tarihinde, 49 yaşında onu bu son yolculuğuna uğurlayan bir şişe içki ve 44 kalibre Smith & Wesson marka bir silah oldu. Cesedi ölümünden birkaç hafta sonra Peter Fonda’nın eşi Becky Fonda’nın kiraladığı özel bir dedektif tarafından, Bolinas, California’daki evinde bulundu. Ceset neredeyse tanınmaz hâldeydi. Ölüm raporuna göre, Richard Brautigan birkaç hafta önce ayakta, okyanus manzarasına bakarak tetiği çekmişti…

Sessizlik

Richard Brautigan’ın yazgısı buydu belki de; geç keşfedilmek veya hiç keşfedilmemek… Sakin, basit ve çok mutlu olmayan bir hayattan kalan dalgacıklar gibi, ancak kıyıya vurduğunda fark edilen, veya iz bırakarak hışırtı sesi ile kumun içine sinen bir yazar. Ama asla yok olmayan.

Espri anlayışı ve Amerikan hayatına aykırı kültürel görüşü onu 60’lı ve 70’li yıllarda bir edebiyat idolü yapmıştı. Richard Brautigan kolay kolay sınıflandırılabilecek bir yazar değildi.

Sakin, basit ve çok mutlu olmayan bir hayattan kalan dalgacıklar gibi, ancak kıyıya vurduğunda fark edilen bir yazar.

Kendi kutusunun içerisinde yer alan tek seçenekti. Evet, Beat Kuşağında biraz süzülmüş ve hatta bir ara sınıflandırılmaya çalışılmıştı ancak kendi kuşağını da aslında bilinçli veya bilinçsiz olarak belirliyor, farklı bir duruş yaratıyordu. İşin özünde aslında sadelik yatıyordu.

Basit cümlelerin temelinde, her katı farklı gülücüklerle, düşünceler ve hayal gücü ile dolu olan bir bina. Dışarıdan sağlam izlenimi vermemesine rağmen içinde ne kadar sarsılmaz ve eşsiz bir yapı olduğunu gösteren bir oluşum. Öte yandan da kargaşaya sürüklenip, yıkılabilecek kadar narin. Belki de şu anki karmaşık dünyamız için çok sıradan, özelleştirilmiş sabit bir konu üzerine kurulmuş konular. Basitlik, can sıkmadan nasıl ve ne kadar detaylandırılabilir? Ufacık bir konudan nasıl kaosa ulaşılır? Kendi hâlindeki karakterler nasıl uzanıp sizi yakalayabilir?

Yazdıkları kafa karıştırıcı, sorgulayıcı nitelikte olmayıp, basit, sakin, hafif esprili, biraz da hüzün eklenmiş; bir bütün olarak algılanamayan, ancak bireysel olarak tek başına ayakta duran yazılar. ısa bölümler, uzamayan paragraflar kendi içerisinde kaybolmayan cümlelerin yer aldığı bir yazı. İşte Richard Brautigan…

Zekeriya Şen

www.acikradyo.com.tr

14 Eylül 2005.

Paylaş:

Önceki Yazı

Restorasyon

Aykut Köksal, Uğur Tanyeli ile söyleşiden
Bugüne kadar Türkiye’de restorasyona ilişkin bir ters bilinç oluştuğunu söylemek yanlış olmaz. Restorasyon dendiği zaman bir yapının restore ediliyor oluşunu…
Devamını Oku

Sonraki Yazı

Robert Wyatt

Hilmi Tezgör
Dünyanın “en hüzün verici sesine” sahip olduğu söylenmişti onun. Bu doğru olabilir, tartışılabilir; ama o, dünyanın yaşayan –tartışmasız– en büyük…
Devamını Oku

İlgili İçerikler

CBGB & OMFUG

Cem Sorguç
Popüler ya da değil, müzik endüstrisinde müziğin kendisi ve plak şirketinin yanı sıra bir üçüncü ve onlar kadar önemli bir…
Devamını Oku

Sadâ Tabağı

Cemal Ünlü
Batı dillerinde ‘78 rpm record’, ‘disc’ vb. olarak bilinen ve kaydedilmiş sesleri taşıyan gramofon plakları bizde çoğu kez ‘plak’ ya…
Devamını Oku

Uluslararası Bağlar

Açık Radyo
  Açık Radyo, Avrupa’nın 4 radyosu, Nova/Paris, Multikulti/Berlin, Mavi Tuna/Viyana, Radio 3/Varşova ile dünya müziği ve İnternet konularında ortak projeler…
Devamını Oku

George Eliot

Halil Turhanlı, Ömer Madra
Asıl adıyla Mary Ann Evans taşrada doğmuş, taşrada büyümüştü. Taşralı ama varlıklı bir ailenin kızıydı. Babasına, çevresine başkaldıran; babasına bir…
Devamını Oku