Hasan Ersel

Refah Faciası

23 Haziran 1941’de bu Refah şilebi içerisinde çok sayıda deniz subayı, deniz eri, hava öğrencisi, hava subayı ve tabii ki personeli olduğu halde Mersin’den çıkıp İskenderiye’ye giderken Kıbrıs açıklarında torpillenerek batırıldı. Bu olayda 163 (ya da 168) kişi yaşamını yitirdi, 32 kişi kurtuldu. Olay Türkiye’de üzüntüden çok şaşkınlık yarattı. Gemiyi kimin batırmış olabileceği ile pek ilgilenilmedi ya da ilgilenilmek istenmedi. Yetkililer ve basın “Bu gemiyi kim tahsis etti? Böyle bir eski gemi bu tür bir göreve tahsis edilir mi?” gibi sorulara yöneldiler. Çünkü Refah 1901 yılında denize indirilmiş, yani 40 yaşında bir şilepti. Meclis soruşturma komisyonu kurdu; Milli Savunma ve Ulaştırma bakanları istifa ettiler. Fakat Meclis, bakanlar hakkında soruşturma açılmasına gerek görmedi. Konuyla ilgili bazı yetkililer ise mahkemeye verildiler. 29 Nisan 1943 tarihinde başlayan dava 1 Ocak 1944’te sona erdi. Hakkında dava açılan herkes beraat ederken, mahkeme bu olayda yaşamını yitiren kafile kumandanı Yarbay Zeki Işın ile Refah şilebi süvarisi İzzet Dalgakıran’ı suçlu (!) buldu. Mahkeme süreci ve insanın adalet duygularını sızlatan bu karar, ilk defa Osman Öndeş tarafından (2006, s.232-245) etraflı bir biçimde ele alınmış ve eleştirilmiştir.

Şilebin Yolcuları Kimlerdi?

Refah şilebine yolcu olarak bindirilen iki ayrı grup vardı. Bunlardan ilki, Büyük Britanya’dan satın alınan dört denizaltıyı (Oruç Reis, Murat Reis, Burak Reis, Uluç Ali Reis) teslim almaya giden Deniz Kuvvetleri personeliydi. Söz konusu dört denizaltıda görev yapacak olan subay ve astsubayları ile Uluç Ali Reis denizaltısında görev yapacak olan erler bu grubu oluşturuyordu. İkinci grup ise Büyük Britanya’da eğitim görecek olan Hava Kuvvetleri pilotlarından oluşuyordu.

Refah, bu yolcuları İskenderiye’ye götürecek, onları bıraktıktan sonra da şeker yükleyip geri dönecekti. Refah şilebinde yolcuların yatması için uygun bir yer yoktu. Bu nedenle ambarlara alelacele tahtadan derme çatma yatacak yerler hazırlanmıştı. Kafile komutanı da geminin süvarisi de bu geminin yolcu taşımaya uygun olmadığı görüşündeydiler. Bu konuda ilgilileri uyarmalarına rağmen, karar değiştirilmemiş, 40 yaşındaki gemi tek başına Akdeniz’e 175 yolcusuyla açılmak zorunda bırakılmıştı.

Refah’ın Yola Çıkışı ve Batışı

Gemi Mersin limanında beklerken denizci ve havacı yolcular da bu kente geliyorlardı. Ancak, gemi daha önce belirlenen tarihte yola çıkamadı. Çünkü gemiye krom da yüklenmişti. Bu durum Ankara’ya bildirildi. Krom boşaltıldı. Gemiye son anda bir İngiliz irtibat subayı da katıldı. Bu subay geminin izleyeceği rotayı tebliğ etme görevini de üstlenmişti. 1941 yılının 23 Haziran günü saat 17:30’da gemi yola çıktı. Refah, Kıbrıs’ın kuzey doğusunda seyrederken saat 23:00 dolaylarında, şiddetli bir patlamayla sarsıldı ve ağır ağır batmaya başladı. Saat 03:00 dolaylarında sulara gömüldü. Patlama ambarda uyumakta olan denizci ve havacıların çoğunun ânında ölümüne yol açmıştı. Kurtarma sandallarından yalnızca birisi denize indirilebildi. 28 kişi bu sandalla Karataş’a çıktı. (Bu sandal günümüzde İstanbul’da Beşiktaş’daki deniz müzesindedir.) Dört kişi ise başka tekneler tarafından kurtarıldı.

1941 Yazında Doğu Akdeniz

Refah şilebini kimin ve neden batırdığı bilinmiyor. O tarihte tarafsız bir ülke olan Türkiye’nin bir sivil şilebinin neden hedef seçilmiş olabileceği sorusuna da belgelerle desteklenen doyurucu bir yanıt bulunabilmiş değil.

Olayın hangi ortamda olduğunu görebilmek için, o sıralarda bu bölgede neler olup bittiğine göz atmak gerekiyor. O tarihlerde II. Dünya Savaşı bu bölgede bütün hızıyla devam ediyordu. Bu tarihlerdeki başlıca gelişmeler ise şunlardı:

27 Nisan 1941’de Yunanistan, Nazi Almanya’sına teslim oldu. Bunu Alman paraşütçülerinin Girit’e inip 1 Haziran 1941’de adayı ele geçirmeleriyle sonuçlanan harekât izledi.

Büyük Britanya 8 Haziran 1941 günü, Filistin ve Ürdün üzerinden, Lübnan ve Suriye’deki Vichy hükümetine bağlı yönetime son vermeyi amaçlayan Operation Exporter adı verilen saldırıyı başlattı. Güçlü bir Büyük Britanya filosu, 9 Haziran 1941 tarihinden itibaren Lübnan ve Suriye kıyılarını abluka altına aldı.

Türkiye 18 Haziran 1941’de Almanya ile dostluk antlaşması imzaladı.

22 Haziran 1941’de Almanya, Sovyetler Birliği’ne karşı Barbarossa harekâtını başlattı.

Aynı gün Türkiye tarafsızlığını ilan etti.

Bu karışık ortamda Türkiye’nin güney sahillerinde Suriye’deki Vichy yanlısı yönetime destek götürmeye çalışan Fransız gemileri, onları koruyan İtalyan denizaltıları, bu trafiği engellemeye uğraşan Büyük Britanya savaş gemileri, denizaltıları ve uçakları kaynaşıyordu. Türkiye’nin kendi karasularında bile olup bitenlere müdahale edecek gücü yoktu. Buna rağmen yetkililer yaşlı Refah gemisinin, bu karmakarışık ve tehlikeli ortamda tek başına İskenderiye’ye gitmesinde bir sakınca görmemişlerdi.

Refah Şilebini Kim Batırdı?

Refah şilebini kimin batırmış olabileceğine ilişkin görüşler iki ana başlık altında toplanabilir. Bunlardan ilki Refah’ın bir denizaltı tarafından batırıldığı görüşüdür. İkincisi ise gemiye manyetik mayın yerleştirilerek batırılmış olabileceğidir.

İlk görüşün anlamlı olabilmesinin ön koşulu Refah’ı batırabilecek konumda denizaltıların var olduğunun gösterilmesidir. 1941 yazında Doğu Akdeniz’de üç ülkenin denizaltıları bulunuyordu; İtalya, Fransa ve Büyük Britanya. Her üç ülkenin denizaltılarının bu işi yapmış olabileceğine ilişkin görüşler var. Ancak bu görüşleri savunanlar kendilerini destekleyecek belgeleri ortaya koyabilmiş değiller. Üstelik bazı görüşlerin de doğru olamayacağını göstermek olanaklı. Şöyle ki:

  1. İtalyan denizaltısı Ondina’nın bu işi yaptığı görüşü yazılı kaynaklarda da yer aldığı için en ciddiye alınanı. Bu geminin kayıtlarında, batırdığı geminin Refah olduğunun sonradan anlaşıldığı yazıyor. Yer, gün ve saat belirtilmiş. Ancak gün (20 Haziran 1941) ve saat (denizaltının kayıt tuttuğu Orta Avrupa saatiyle 09:00, ya da yerel saatle 10:00) yanlış! Bir denizaltı komutanının gün ve saat hatası yaparak kayıt düşmesi olasılığı ise, herhalde, pek düşük olmalı.
  2. Fransız denizaltısı olduğunu söyleyenler bunu hangi denizaltının yaptığını belirtmiş değiller. Söz konusu tarihlerde Doğu Akdeniz’de Vichy hükümetine bağlı üç denizaltı bulunuyor; Souffleur, Caiman ve Marsouin. Ama 23 Haziran 1941’de bu denizaltılardan ikisi Beyrut’un biraz kuzeyinde Nahr El-Kelb dolaylarında, diğeri ise Beyrut limanında idi (Ersel, 2004). Üstelik açıkta da bu sahilleri abluka altında tutan Büyük Britanya donanması bulunuyordu.
  3. Bu olaydan Büyük Britanya’yı sorumlu tutan görüşün savunucularının da denizaltı konusunda bir açıklaması yok. Sadece İskenderiye’deki 1. Denizaltı Filotillasına bağlı HMS Perseus denizaltısının, söz konusu tarihte, bu bölgede olabileceği gösteriliyor (Ersel, 2004). Ancak bu çalışmada da bu denizaltı ile Refah şilebinin yollarının kesiştiğine ilişkin bir bulgu yok. Bu noktanın açıklığa kavuşması için Büyük Britanya arşivlerinin incelenmesi gerekiyor.

İkinci görüşü, yani Refah’ın mıknatıslı mayın gibi bir başka silahla batırılmış olabileceği görüşünü ise böyle bir olasılığın varlığını anımsatan bir soru olarak düşünmek daha doğru olur (Öndeş, 2006). Çünkü, bu tür eylemlerin 1943 yılında, İskenderun ve Mersin limanlarında, bir İtalyan su altı komandosu tarafından yapılmış olduğu bilinmesine karşın, daha önce yapıldığına ilişkin yayınlanmış bir bilgi yok.

Konuyu mantıksal açıdan tamamlayabilmek için geriye kalan son olasılığı da düşünmek gerekiyor. O da geminin batırılmayıp, bir kaza sonucu kazanının patlayıp batmış olması. Fakat bunu dile getiren kimse olmamış. Gemiden kurtulanların hiçbiri de bu olasılığı akla getirecek bir ifade vermiş değil. Hasan Ersel .

. Kaynaklar .

Hasan Ersel; “Refah Gemisinin Batırılması Olayı – Bazı Düşünceler” Gölcük II. Deniz Harp Tarihi Semineri (tebliğ), 29-30 Nisan 2004.

Osman Öndeş; Refah’ı Kim Batırdı? İstanbul: Denizler Kitabevi, Temmuz 2006.

Paylaş:

Önceki Yazı

Rave

Yosi Falay
90’lı yıllarla beraber ortaya çıkan ve ‘parti’den farklı olarak sosyal bir olay olan ‘rave’ modern gençlik kültürüne ait bir fenomen.…
Devamını Oku

Sonraki Yazı

Restorasyon

Aykut Köksal, Uğur Tanyeli ile söyleşiden
Bugüne kadar Türkiye’de restorasyona ilişkin bir ters bilinç oluştuğunu söylemek yanlış olmaz. Restorasyon dendiği zaman bir yapının restore ediliyor oluşunu…
Devamını Oku

İlgili İçerikler

Göç

Ömer Madra
Canlıların bir yerden ötekine gitmesi eylemi. Bu eylemi gerçekleştiren canlılara da genellikle göçmen deniyor (‘göçmen kuş’ teriminde olduğu gibi). Hayvanlarda…
Devamını Oku

Gitar

Önder Focan
sahip olunması ve çalmaya başlanması en kolay müzik aletidir. Birinci pozisyondaki 8 akoru kolayca öğrenip kendi söylediğiniz parçalara eşlik edebilir,…
Devamını Oku

Mahalle Futbolu

Tan Morgül
Endüstriyel ve profesyonel futbola karşı, futbolun en demokratik, katılımcı ve yaratıcı alanı. Futbolsever için çekilinecek en nadide savunma mevzisi. Hollanda’nın…
Devamını Oku

İnsan Zekâsı

Zeynep Damar
İnsan Zekâsı, Dünya nereye gidiyor? Acaba tek yönde mi gidiyor? Bence değil, sorun da zaten oraya buraya çekiştirilip farklı yönlere…
Devamını Oku