90’lı yıllarla beraber ortaya çıkan ve ‘parti’den farklı olarak sosyal bir olay olan ‘rave’ modern gençlik kültürüne ait bir fenomen. Aslında olay bir dans partisidir ancak bu partiye katılanlar bir cemaat hissi ve uç dereceye taşınmış bir bilinç düzeyine otomatikman geçerler. Rave’lerde ‘tanışıyor olmak’ gibi bir parametre yoktur, herkes herkesle iletişime geçebilir. Dans etmeyip ‘cool’ takılmak ise ayıptır.
Bir Rave’in Gerçekleşmesi İçin Oluşması Gereken Şartlar
- Tercihan terk edilmiş bir fabrika veya depo gibi sıvası bile kalmamış eski bir harabe.
- En azından bir adet çok yüksek amplifiye edilmiş ses sistemi.
- Yetenekli ve raver’ların nabzını tutabilen DJ’ler.
- House, Techno ve Jungle gibi dansa uygun müzikler.
- Renkli ve tercihan lazerli ışık sistemleri.
- Gece 10-11 gibi başlayıp günün ilk ışıklarına kadar olan saatler.
- En az 500 kişinin katılımı. (10.000’lere varan rave partileri olduğu söyleniyor)
- Rekreasyon amaçlı, enerji veren narkotiklerin, en azından bir bölüm raver tarafından kullanılması.
- Alkol kullanılmaması.
- Hafif içkiler, t-shirt, CD satılması.
- Retro ve ‘teenager’ tarzı giyim.
- Ambient müziğin çalındığı ‘chill out’ odaları.
Vibe
Bir partinin rave olması sadece bu şartlara bağlı değildir. Rave sübjektif bir deneyimdir. Daveti kapalı çevrede yapılır, ancak duyan gelir. Her dans partisi rave’e dönüşmez. O partinin rave olup olmadığı ancak partinin sonlarına doğru belli olur.

Aslında rave sözcüğünün çağrıştırdığı negatif anlamlar yüzünden, gerçek raver’lar bu sözü fazla kullanmak istemezler. Rave’in başarısı ‘vibe’ından belli olur. Bu etraftaki kişilerin kendilerini iyi hissederek etrafa olumlu titreşimler yaydığı bir durumu ifade eder.
Raver’ların yaşları genellikle 18-22 arasında olmakla beraber 50 yaşına kadar, kendini bilmez raver’lar olabiliyor. Sonuçta hiçbir kısıtlama olmayan bir ortam söz konusu. Genellikle alternatif kültürün bir parçası olan üniversite öğrencileri, genç profesyoneller, her cins ve cinsel tercihten insanlar için bir kaçış dünyasıdır rave partileri.

Önyargıların dışarıda bırakıldığı, ırk, yaş, cinsiyet gibi parametrelerin umursanmadığı, her an her şeyin olabileceği bir sınır dünyasıdır.
İlk rave’ler spontane olarak ortaya çıkan yerlerde, habersiz işgal ederek yapılan yeraltı partileri iken bugün organizatörler tarafından ayarlanıyor.
Rave’leri organize eden kişi ya da grup rave’in başarısı için kilit kişidir. Asli amacı narkotik satıcılığı olan organizatörlerin düzenlediği rave’ler ise özellikle uzak durulması gereken yerlerdir. Bu tür organizasyonların tatsız geçme ve karakolda bitme olasılığı çok yüksektir. Bazı ülkelerde rave partiler hâlâ yasadışı sayılıyor ve ancak kaçak olarak yapılabiliyor. Oysa genel olarak raver’lar kavga eden, çeteci veya etrafına zarar veren saldırgan tipler değildirler.

Rave partilerinde techno ana başlığı altında adlandırılan elektronik bazlı ve çok yüksek bpm’lere (vuruş sayısı/dakika) çıkan müzikler çalınır. Usta bir DJ tempoyu azaltıp artırarak ortam yaratmayı çok iyi bilir. Techno’nun yanına ‘acid-jazz’ ve ‘trip-hop’ sıkıştırarak ipleri gerer veya serbest bırakır. DJ’ler modern birer şaman gibi enerji akışını ayarlayan kişilerdir. Aslında rave partilerini, ilkel kabile kültürlerinde görülen, davul eşliğinde yapılan danslı trans ayinlerine benzetebiliriz. Yüzlerce kişiyi manipüle ve hatta hipnotize etmek, belli bir gücü elinde tutmak demektir aynı zamanda. Bu yüzden de DJ’lik gençliğin en havalı ve özenilen mesleklerindendir. Ancak en bakir kulaklar bile belli zamanlarda dinlenmek ihtiyacı hisseder. İşte bunun için ayrılmış ‘chill-out’ odalarında sadece düşük volümlü ambient müzik çalınır ve her türlü iletişim genellikle bu odalarda olur.
Raver Manifestosu
Seçtiğimiz duygusal durum; coşku. Birincil gıda seçimimiz; sevgi. Seçtiğimiz bağımlılık; teknoloji. Dinî seçimimiz; müzik. Değiş tokuş aracımız; bilgi. Siyasal seçimimiz; yok. Seçtiğimiz toplum; belki hiçbir zaman var olamayacak bir ütopya.
Bizden nefret edebilirsiniz. Bize hiç aldırış etmeyebilirsiniz. Bizi yanlış anlamanız da mümkün. Varlığımızdan haberiniz de olmayabilir. Sadece dert edinip de bizi yargılamaya kalkmayacağınızı umabiliriz, çünkü biz sizi asla yargılamazdık. Kanun kaçağı değiliz. Hayal kırıklığı içinde değiliz. Uyuşturucu bağımlısı değiliz. Her şeye kolayca kanan çocuklar değiliz. Bizler insanoğlunun yarattığı kanunların, fiziksel coğrafya ve zamanın ötesinde kitlesel, küresel bir kabileyiz. Tek ve bir arada.
Bizi ilk çeken, o ses olmuştu. Uzaktan gelen bu fırtınalı, boğuk, yankılanan darbelerden oluşan ses; çocuğunu beton, metal ve elektrik kablolarından oluşan rahminde sakinleştiren bir annenin kalp atışlarını andırıyordu. Bir güç bizi bu rahme geri çekmekteydi; ve oradaki sıcaklığın, nemin, karanlığın içinde hepimizin eşit olduğumuzu anladık. Sadece etrafımızdaki karanlığı veya birbirimizi değil, bize çarpıp ruhlarımızın içinden geçen müziği de: Hepimiz eşitiz. Ve, 35Hz dolaylarında, Tanrı’nın sırtımızdaki dokunuşunu; bizi aklımızı, bedenimizi, ve ruhumuzu güçlendirmeye ittiğini hissettik. Bizi yanımızda duran insana dönüp elini tutmaya, ve bir gece için bile olsa bizi dış dünyanın korkularından, dehşet, ve kirliliğinden koruyan bu sihirli baloncuğu yaratmanın verdiği kontrolsüz coşkuyu paylaşarak onu da yükseltmeye itiyordu. İşte tam o anda, bu ilk farkındalıklarla, her birimiz gerçekten doğmuş olduk.
Bedenlerimizi kulüplere, bir hiç için terk edip bıraktığınız depolar ve binalara tıkmaya devam ediyor; bir gece için bile olsa onlara hayat veriyoruz. Kuvvetli, sarsıcı ritim ve titreşimleriyle, en yoğun ve en hedonistik hâliyle hayatın kendisi. Bu geçici mekânlarda kendimizi, bize sağlayamadığınız o güvenli gelecek fikrinin belirsizliğinden sıyırmaya çalışıyoruz. Alışkanlıklarımızdan arınarak, kendi huzurunuz adına bizlere yüklediğiniz pranga ve baskılardan kurtulmaya çalışıyoruz. Doğduğumuz andan itibaren bize dayattığınız programlamayı baştan yazmayı amaçlıyoruz. Bu programlama bize nefret etmeyi, yargılamayı; bulduğumuz en yakın ve en güvenli deliğe tıkılmamızı emrediyor. Bizi kafesteki bir fare gibi sizin için merdivenleri tırmanmaya, cambazlıklar yapmaya, labirentlerde koşturmaya zorluyor. Bu program, kendi başımızın çaresine bakabileceğimizi unutturup, uzattığınız parıltılı gümüş kaşıktan yememizi emrediyor. Bu program, zihinlerimizi açmak yerine, kapatmamızı söylüyor.
Güneş doğup da bizim için yarattığınız distopyanın gerçekleriyle gözlerimizi yakmaya başlayana dek, hayatımızı, kültürümüzü ve inandığımız değerleri; Barış, Sevgi, Özgürlük, Hoşgörü, Birlik, Uyum, İfade, Sorumluluk ve Saygıyı kutlayarak dans ediyoruz.
En büyük düşmanımız cehalet. Silahımız ise bilgi. İşleyeceğimiz en büyük suç, bizi varoluşumuzu kutlamaktan alıkoyacak tüm kanunlarınıza direnmek veya mücadele etmek olacaktır. Fakat şunu bilin ki bu güzel gezegende, hangi ülke ya da kıtada, hangi gece, hangi partiyi durdurursanız durdurun, partinin kendisini asla sona erdiremezsiniz. Ne düşünürseniz düşünün, o düğmeye ulaşmanız mümkün değil. Müzik hiçbir zaman susmayacak. Kalp atışı hiç dinmeyecek. Parti asla bitmeyecek.
Ben bir raver’ım, ve bu benim manifestom.
Uluslararası Raver Manifestosu Projesi, Toronto
Yosi Falay