sürecinin çıkışı 19. yüzyılın ortalarına, fotoğrafın icadının yaşandığı 1839 yılının hemen ertesine rastlıyor. 1872’de, ilk defa Platinyum baskı için gereken metal levhanın özellikleri elde edilmeye başlamıştı. Geleneksel fotoğrafçılıkta ise gümüş levha kullanılıyor. Bu minvalde Platinyum baskı, gümüş baskı tekniğinden ayrılıyor. Buna benzer bir diğer yöntem ise Palladium baskı tekniği.
Bilindiği üzere sanat piyasası her zaman farklı olanın peşinde. Platinyum baskının 19. yüzyıldaki itibarı bugün birçok kişinin bilmediği bir unsur. Öyle ki, yıllar boyu gümüş baskı tekniği Platinyum baskının gerisinde idi. I. Dünya Savaşı’yla birlikte Platinyum baskının yerini yeniden gümüş baskı almaya başladı ve bu baskı tekniğinin bir anlamda ‘modası geçti’. Bunda yeni yüzyıl ile birlikte gelişen teknoloji ve küçülen makinelerin de etkisi çok büyük. Bilindiği üzere Platinyum baskının kendine özgü üçayağı, büyük makinesi ve odaklama aygıtları gibi gereklilikleri de var.
1965’e gelindiğinde ise bu konuda, aralarında benim de yer aldığım bir grup sanatçı, bu ‘ölü üretim tekniğini’ diriltmenin yollarını aramaya başladı. Platinyum baskı şimdi şimdi sanat galerilerinde kendi değeri adına kabul görmeye başladı.

Fotoğrafın tekniğinden ziyade, özgünlüğü ve kalitesinin, nasıl görüldüğünün beklentisi bunda etkili oldu. Bu bir merak ve ilgi meselesi. Öte yandan bu sanat dalının 30 yıllık bir geçmişi olduğunu da gözardı etmemek gerek. Bu anlamda bu sanat da kendi içinde evriliyor ve birçok sanat kurumu ve eğitim odaklarında Platinyum baskıda ‘zanaat’ ve merakın etkisi artırılmaya çalışılıyor. Bu tamamen el hünerine dayalı bir çalışma biçimi. Kişisel olarak, eserlerin çoğaltım sayısını 50’de sınırlı tutuyorum. Bu benim tercihim, ama sanatçılar kendi tercihlerine göre sadece üç adet ya da 100 adet de çoğaltabiliyorlar. Eserin sayısıyla birlikte değeri de belirleniyor.
Dick Arentz ile Söyleşiden.
Açık Dergi
Yt; Ağustos 2004.