70’lerin ortasında çıkan ve 80’lere doğru kimliğini bulan hip-hop, diskonun mirasçıları olan house, techno ve diğer elektronik dans müziklerinin gelişiminde önemli bir rol oynadı. Hip-hop’un bu yıllardaki etkisi müzikal değil, daha çok teknik ağırlıklıydı. Olanaksızlıkların kamçıladığı yaratıcılıklarıyla hip-hop dj’leri hem mevcut olan aletleri amacının çok dışında ve üstünde kullandılar, hem de kendi yaptıkları aletlerle müziğe büyük katkılarda bulundular.
Kool Dj Herc ve İlk Breakbeat
Kool Dj Herc, Hip-hop’ın oluşumunda önemli rol oynayan kişilerden biriydi. Jamaika kökenli Clive Campbell, oldukça iri yarı bir basketçi olduğu için ona ‘Hercules’, yani Herkül adını takmışlardı. İlk olarak kızkardeşinin ricasıyla bir doğum günü partisinde iki pikapla sevdiği parçaları çaldı.

O kadar büyük ilgi gördü ki birçok partide çalması için teklifler yağmaya başladı. Yıl sonunda artık Herculoids adını verdiği ekibiyle çaldığı partilerde giriş ücreti bile alabiliyordu. Bronx gençlerinin Jamaika tarzına bayılmadığını farkeden Herc bu şarkıları Funk ve Latin plaklarıya mixledi. Herc’ün sound’u disko Dj’lerine göre çok daha sert ve yüksek, plaklarıysa çok daha çeşitliydi. Herc fazla vokal ya da enstrüman olmayan ritmik bölümlerin insanları daha çok dansettirdiğini farketti. Artık aynı plağın iki kopyasını iki pikaba atıyor, birinde ritm bölümünü çalıp, istediği zaman diğeriyle ‘break’ kısmını çalıyordu. Farklı plakların break’leri arasında geçişler yapıyordu. Herc’ün tarzıyla müzik sisteminin kendisi enstrüman haline geldi ve yepyeni bir müzik anlayışının temelini oluşturdu. Herc’ün oldukça ilkel sistemi iki Gerard pikap, iki düğmeli bir mixer ve dev bas amfilerinden oluşuyordu. Herc bu teknolojiyle breakbeat’i icad etti ve hip-hop’un temelini oluşturdu. Ayrıca Dj’in yaratıcılığını ön plana çıkaran bu yapıda, müzik sistemi enstrüman, Dj’de bir besteci ve müzisyen konumundaydı. Breakbeat, oldukça basit bir icat, müzikal anlamda ise bir devrim oldu. O güne kadar şarkının kendisi bir birim olarak görülüyordu. Oysa artık birim, şarkının içinden seçilen parçalar, yani break’lerdi. Farklı şarkıların parçalara bölünüp, break’lerin Dj’in özgün tarzına göre biraraya getirilmesi, kolaj ve montaj gibi kavramları müzik tarihinin ayrılmaz bir parçası haline getirdi. 70’lerin ortasında Dj, taşınabilir müzik sistemi, devasa plak koleksiyonuyla yeni bir kültürel kahraman haline geldi.
Grandmaster Flash, Çelik Tekerleğin Üstadı…
Breakbeat’i Kool Dj Herc icat etti ama Dj’i usta bir teknisyen, bir pikap virtüözü yapan Grandmaster Flash oldu. Life dergisi Flash için “pikapların Toscanini’si” diye yazıyordu. Flash, Herc’ün müzik sistemine ve breakbeat fikrine hayranlık duyuyor ama tekniğini yetersiz buluyor ve mix’lerinin kırık dökük olduğunu düşünüyordu. Flash babasının devasa plak koleksiyonuyla müzik dolu bir evde büyümüş ve elektronik mühendisliği okumuştu. Teknik bilgisiyle kendi müzik sistemini geliştirdi ve plak mix’lemede yaşanan sorunları ortadan kaldırmak için çalışmalar yaptı. Neredeyse hatasız mixlerine hayranlık duyduğu Disco Dj’i Pete Jones’un sırrını merak ediyordu. Masasını kullanmak için Jones’dan izin istedi. Jones onu birkaç kez reddettikten sonra masasını kullandırmaya razı oldu.

Jones’un sisteminde bir pikap çalarken aynı anda diğer pikabın dinlenilebildiğini görünce Flash bu durumdan çok etkilendi. Bu sistemde sağa ve sola getirildiğinde iki pikabı ayrı ayrı dinleme imkanı veren bir düğme vardı. Kulaklıkla diğer pikabı dinleme imkanı mükemmel mix’ler yapabilmeyi mümkün kılıyordu. Bu bilgilerle kendi müzik sistemini ve tekniğini geliştiren Flash, dinleyicinin geçişleri farkedemeyeceği kadar temiz ve hızlı mix’ler yapmaya başladı.
Flash’in bir sonraki adımı ‘punch-phasing’ tekniğini bulmak oldu. Bu teknikte bir parçanın çıplak versiyonunu başka bir parçanın breakbeat’iyle zenginleştiriyor ve yeniden yorumluyordu. Bu dönemde disko müzisyenleri remix’leri plak olarak kaydederken, Bronx’taki hip-hop Dj’leri canlı olarak remix yapıyorlardı. İki pikabı sadece geçiş yapmak için değil birçok şarkının parçalarından yepyeni bir müzik yapmak için kullanıyorlar ve canlı olduğu için bunu sürekli olarak dinleyicilerle etkileşimli bir şekilde gerçekleştiriyorlardı.
Plaklarda belli break’lerin yerini anında bulabilmek için Dj’in plaklarını çok iyi tanıması, neredeyse hepsini ezbere bilmesi gerekiyordu. Bunu kolaylaştırmak için Flash ‘saat teorisi’ni buldu. Plağın yüzünü saat gibi düşünüyor, istediği bölümlerin nerede olduğunu bu hayali grafiğe göre not alıyordu. Kimi Dj’ler önemli kısımları bulabilmek için plakların üzerine renkli bantlar yapıştırıyorlardı.
Flash’in bulduğu bir diğer teknik de ‘backspinning’ oldu. Belli noktalarda plağı beat’i kaybetmeyecek şekilde hızla geri çekiyordu. “let’s dance”, “rock it” gibi sözler şimdi breakbeatler arasında defalarca tekrarlanabiliyordu. Bunu yapmanın iki yolu vardı. Plak geri çekilirken çıkan ses ya müziğin içinde bir efekt olarak kullanılıyor, ya da dinleyiciye duyurulmadan yapılıyordu.
Flash tüm bu tekniklerle kolaj sürecini son derece akıcı bir şekilde gerçekleştiriyordu. Flash’in müzik sistemi arkadaşı Gene’in evinde duruyordu. Gene’in kardeşi Theodore onlar evde yokken Flash’in sisteminde çalışıyordu. Birgün Theodore’u dinleyen Flash ondan çok etkilendi. Flash’e göre Theodore doğru dürüst scratch yapan ilk Dj’di. Theodore scrath tekniğini son derece ritmik ve müzikal bir şekilde kullanıyordu. Daha sonraları Theodore çalarken plaklarını asistanlarının çıkardığı, ikinci jenerasyon Hip-hop Dj’leri arasında yerini aldı.
Tekniğini durmaksızın geliştiren Grandmaster Flash, sonunda iki yerine üç pikap kullanmaya başladı. Çalarken plaklarını beş ayrı kutuda topluyordu. Birincide yavaş parçalar, ikincide biraz daha hareketli yavaş parçalar, üçüncüde orta hızlılar, dördüncüde hızlılar ve beşincide aklınıza gelebilecek hertürlü efekt. Beşinci kutunun vazgeçilmezleri arasında Kraftwerk yeralıyordu.
We’re One , Two, Three, Four, Five MC’s…
Scratching ve mixing’le bugün anladığımız anlamda Dj tekniğinin temelleri atıldı. Fakat Flash için Dj’liğin şov kısmı da çok önemliydi. Anlatılanlara göre çalarken akrobatik denilecek hareketler yapıyor, dirsekleri, ayakları, hatta kafasıyla çalıyordu. Flash birkaç Mc’den oluşan ekibi Furious Flash ile beraber sahne alıyordu. Mc’ler olmadığı zaman insanların konferans izler gibi nasıl mix yaptığını incelediğinden şikayet eden Flash, müziğe uygun bir şekilde bağırıp çağıran, kalabalığa seslenen Mc’leriyle insanları coşturuyor, dansetmeye sevkediyordu. Aynı dönemde ırkçılık karşıtı politik altyapısıyla Afrika Bambaata, Zulu Nation’ı kurdu. Bambaata’nın setleri sayesinde Amerikan gençliği Kraftwerk’le tanıştı. Tamamen elektronik altyapısı, fütüristik ve bir o kadar da duygusal sound’uyla Kraftwerk çılgınlığı dalga dalga yayıldı. Kraftwerk’le beraber Amerika’daki müzik akımları Avrupa kültürüyle ciddi bir etkileşim içine girdi.
Beatbox, Sampler, 1200/1210…
Herc ve Flash gibi Dj’ler parasızlıktan kendi müzik sistemlerini kendileri üretiyorlardı, Olanaksızlıklar onları ister istemez yaratıcı olmaya zorluyordu. Deneme, yanılma, kırma, parçalama gibi yöntemlerle pikap, mixer va anfilere her anlamda hakim oldular. İlk hip-hop Dj’leri arasında elektronik eğitimi almış tek Dj olan Flash, pikap ve mixerden oluşan temel Dj ekipmanına bir de beatbox’ı ekledi. Beatbox kayıtlı birkaç ritm yapısını metronom gibi sonsuz tekrarlar halinde çalan analog bir davul makinasıydı. Flash aletin ilk örneğini, tekniğini geliştirmek için kullanan davulcu bir arkadaşının evinde görmüştü. Bu aletin farklı amaçlarla da kullanılabileceğini düşünen Flash onu arkadaşından satın aldı ve ‘beatbox’ adını verdi.
1969’da piyasaya çıkan beatbox (drum machine ya da rhythm box) yirmi küsur hazır ritm çalabiliyordu. 70’lerin ortasında programlanabilir olanları ortaya çıktı ve 78’de piyasaya sürülen Roland CR-78 ile müzisyenler artık kendi ritmlerini kaydedebiliyorlardı. Davul seslerini taklit etmekte yetersiz olan bu aletler disko ve hip-hop için birebirdi. Bu dönemde ortaya çıkan beatbox’ların en önemlisi daha sonraları İngiliz rave grubu 808 State’e adını verecek olan Roland 808 oldu. Üzerine çok çeşitli modeller yapılmasına rağmen bir klasik haline gelen 808 günümüzde de birçok müzisyen tarafından kullanılıyor. İlerleyen yıllarda beatbox’ların dijital olanları üretildi. 808’in ardından gelen TR-909 bu geçişi simgelercesine yarı dijital, yarı analog teknolojiyle çalışıyordu.
Aynı dönemde sesleri dijital hale getirip saklayabilen ve modifiye edilerek sınırsız kullanım imkanı sağlayan sampler’lar ortaya çıktı. Akai S-1100 ve Roland W-30 dönemin yıldız sampler’ları arasında yerlerini aldılar.

Beatbox ve sampler’lar Dj’in pikabın sınırlarını aşmasını sağladı. Dj artık rahat rahat kompozisyonu üzerinde çalışabiliyor, yaratıcılığını daha etkin bir şekilde müziğe katabiliyordu. Böylece Dj’in yapabilecekleri, plak koleksiyonunu gitgide aşmaya, Dj’lerin özgün tarzları arasındaki farklar keskinleşmeye başladı.
1980 yılında Technics ilk kez Dj’lerin tüm ihtiyaçlarını karşılayan bir pikap üretti. Efsane pikap 1200 MK2, o zamana kadar kullanılan 1100 A’nın yerini devraldı. Özellikle karanık ortamlarda kullanım kolaylığı sağlayan büyük start-stop düğmesi, plağı aydınlatan küçük ışığı, plak hızını artı/eksi sekiz ölçüde oldukça hassas bir şekilde ayarlama imkanı sağlayan parmak genişliğindeki ‘pitch’ regülatörü, pikap kolunu kişisel olarak ayarlama imkanı ve daha birçok özelliğiyle 1200 pikap tarihinde bir referans noktası oldu. Önceki ‘belt-drive’ örneklerinin aksine ‘direct-drive’ teknolojisini kullanan 1200, 33 bpm’e sadece 0.7 saniyede ulaşabiliyor, 30 saat süren partilerde teklemeden çalışıyordu. Bu tarihten itibaren pikaplar 1200 temel alınarak üretildi. Gümüş rengi 1200 ve siyah 1210’lar Los Angeles URB dergisine göre Dj’liğin dünü, bugünü ve yarınıydı. Bu yıllarda temelleri atılan house, techno, trance ve bunlardan türeyecek tüm müzik türleri, efsanevi 1200’ler üzerinde dönüp duracaktı. (Bkz; Hip Hop)
Sona Ertekin
www.acikradyo.com.tr
26 Aralık 2001.