uzaktan bakıldığında bir Elvis taklidi gibiydi. Tanımayanlar için dış görünüm olarak Elvis’e benzeyen bir müzisyendi. Ama gerçekte, Elvis’in temsil ettiklerinin tam karşısında duruyordu; yani popülerliğin, muhafazakârlığın ve düşünsel sığlığın.
Elvis beste yapmadı, müzik endüstrisinin bir ürünüydü; o ise yüzlerce şarkı yazdı ve ‘karşı-kültür’ün sesiydi. Elvis satın alındı; o üretti. Elvis’in ünü dünyayı sardı; o dışlandı, gölgede kaldı. Elvis rock’n’roll yaptı; o bir folk ozanıydı. İkisinin ortak yanı, seslerinin çok güzel kendilerinin de yakışıklı olmalarıydı. Ama Elvis öldü, Phil Ochs ise kendini öldürdü. Bugün hala Elvis’e en çok benzeyenleri bulmak için yarışmalar düzenleniyor ve Elvis hâlâ, birçok insan için önemli değerleri temsil ediyor. Phil Ochs’a kulak vermek için de hâlâ geç değil, çünkü, İngiliz sosyalist ozan/şarkıcı Billy Bragg’in onun için yazdığı şarkısında dediği gibi: “Phil Ochs bize ilham veriyor hâlâ…”
Sesi Gür Çıkıyordu, Uzlaşmıyordu…
Rock’n’roll devri kapandıktan sonra, 60’lı yıllarda genç kuşak politik bilinç kazanmaya başlamıştı. Kendi geleceklerini belirlemekte söz sahibi olmak istiyorlardı ve gitgide bu bir ölüm-kalım meselesine dönüştü. Bilindiği gibi, bu kuşağın en büyük sözcülerinden biri Bob Dylan’dı. Dylan nötralize edilmeye çalışılırken, öte yanda Ochs olgunlaşıyordu. Kentucky maden işçileri grevi, Mississippi sivil haklar hareketi, savaş karşıtı gösteriler, Salvador Allende’nin anısına konserler… Ochs hep ve bizzat oradaydı. Sesi gür çıkıyordu, uzlaşmıyordu; yeni bir Amerika’nın olasılığına inanıyordu.

Ama zamanla rüzgâr ters yönde esmeye başladı. Ozan 1968’de ülkeyi kurtarmaya yönelik düşünceye sarılmayı bıraktı ve ‘Amerikan Rüyası’nın sona erdiğine kanaat getirdi; Amerika’nın ölümü, onun da ölümü demek oluyordu. İngiliz avangard müzik dergisi The Wire’ın ‘En İyi 100 Albüm’ listesine aldığı 1969 tarihli Rehearsals for Retirement’ın kapağına, kendi mezar taşının resmini koydu.
Politik hararet tamamen soğuduğunda ise “hiçbir zaman moda olmayan” Ochs da dışlananlar arasındaydı ve bu durum -göz altına alınma, sınır dışı edilme, radyo ve televizyon yasağı gibi farklı bağlamlarda- ölümüne kadar da sürdü.
Phil Ochs 1976 yılında, daha 36 yaşındayken, kız kardeşinin evinde astı kendini. Genç yaştaki intiharı onu sevenleri şaşırttı ve çok üzdü. Görünürde çok büyük bir problemi görünmüyordu Ochs’un. Olağanüstü güzel sesiyle söylediği şarkıları eskisi kadar güçlü değildi ama olsun… O ise yaratıcılığının tükendiğini düşünüyordu. Öte yandan CIA ve FBI’ın onu gözlem altında tuttuğu (hatta hakkında yalanlar uydurduğu) da biliniyor ve bu durumun onda paranoyalara yol açtığı söyleniyordu.
Dylan’ın “Sen bir folk şarkıcısı değil, gazetecisin” diye suçladığı “şarkı söyleyen gazeteci” Phil Ochs, hayatının son dönemlerinde bir hayli içine kapanmış ve alkole gömülmüştü. Presley ve Dylan’ın tersine, onun “hitap ettiği insanlarla iletişimini hiç koparmadığı” söylendi. Yaratıcılığının tükendiğini düşünüp hayatına kendini asarak son vermesi, müziğin onun için ne kadar önemli olduğunu gösteriyor, ama bu durumun bize maalesef bir katkısı olmuyor. Yine Billy Bragg’in aynı şarkısında dediği gibi “Dün gece Phil Ochs’u gördüğümüzü düşleyebiliriz” ancak: “Özgürlüğün şarkısı çalıyor yüksek sesle / vadilerde ve tepelerde / haklarını alabilmek için ayaklanıyor halk / Phil Ochs bizimle hâlâ / Phil Ochs bize ilham veriyor hâlâ.”
Hilmi Tezgör