Fransızcada uvertür ‘açıklık’ demektir. Müzikte bu ifade 17. yüzyılın başlarında Barok dönemde belirir ve vokal eserler kadar çalgısal süitlerin girişi olmaya yarayan orkestraya özgü bir parçayı ifade eder. 1730’lara kadar, uvertür sadece dinleyicileri sessiz kalmaya hazırlamaya yarıyordu. Çoğunlukla da ardından gelen gösteriyle hiçbir ilgisi olmuyordu ve sadece açılışı yapıyordu. Yani açmaya yarıyordu ama kendisi ‘açık’ bir biçim olmaktan çok çok uzaktı; ve hiç değişmeyen, kodlanmış ve bestecilere çok az özgürlük tanıyan bir biçimi vardı. Rameau’nun uvertürü anlatımsal orkestraya özgü bir sayfa haline dönüştürerek Lully’nin katı tarzını geliştirmesi de, buradaki trajediyi özetliyor. Yukarıda belirtildiği üzere paradoksal bir biçimde, ‘açıklık’ demek olan uvertürün aslında çok ‘kapalı’ bir biçim olması gibi hayatta da her türlü kavrama çok dikkatli bakmak, ön ve arka planını aynı anda görebilmek lazım.
İlk lirik eserlerde Caccini, Cavalli veya Cesti’nin İtalyan operalarında, giriş bir madrigal, bir reçitatif veya küçük çalgısal bir parça olabiliyordu. Daha sonra Monteverdi ve çağdaşlarında, toccata veya sinfonia gibi, o isimle anılmasa da ne ilk uvertürlerdeki karşıt temaları, ne de gelişmeleri barındırmayan kısa parçaları görüyoruz.
Pointé, Fugato, Capo
Bugün bildiğimiz anlamıyla uvertür, ancak XVII. yüzyılın sonlarına doğru, iki çok farklı biçimde ortaya çıkmıştır: Fransız ve İtalyan uvertürleri. İlki, Lully tarafından ortaya konmuş, üç bölümden oluşan bir yapıya sahiptir. Önce yavaş, görkemli ve pointé ritmlere sahip bir bölüm, ardından daha canlı, fugato bir bölüm, sonra ilk baştaki bölüme az ya da çok sadık olan da capo bir tekrar bölümü. Fransız uvertürünün geleneksel iki bölümü bütünüyle karşıtlıklarla doludur. Yavaş harekette, ikili ölçü, kısa aralıklı akorların sunumu ve baskın olanla tamamlanması; hızlı harekette ise genelde üçlü ölçü, fugato bir yapıyla başlamak ve kontrapunto ile devam etmek söz konusudur.
XIV. Louis’nin yönetiminin ikinci yarısından itibaren Fransız uvertürü büyük bir başarı yakaladı ve karşı koyan birkaç dik kafalı İtalyan dışında, bütün müzik dünyası XVII. ve XVIII. yüzyıllarda bu türü denemeye devam etti. Bu uvertür biçiminin takipçileri arasında doğal olarak Fransız besteciler Charpentier, Marais, Lalande, Campra, Clérambault, Rameau, Leclair, Montéclair, Boismortier, Mondonville…; ve Purcell ve Haendel gibi İngiliz; veya Muffat, Telemann ve Bach gibi Alman bestecileri de sayabiliriz. Isabelle Verdier . Çev; Ümit Topuz .