Ömer Madra’yı çeyrek yüzyıl önce tanıdığımda tam anlayamamıştım, zamanla yerli yerine koydum temel özelliğini: Bir konuyla ilgilenmeye başladığında durmak, bir işe daldığında ağırdan almak nedir bilmiyordu. Aradan bunca yıl geçti ‘düzelmedi’, tersine, eskiden gırtlağına kadar batmakla yetinirdi, artık dibe vurdu ve orada, kendisiyle birlikte aşağıya çektikleriyle, mutlu ve huzursuz, yaşıyor.
Bir radyo inşa etmeye karar verdiğinde, çoktan ağarmaya koyulmuştu Ömer, âmiyâne deyişle bir tek kulağının arkası kalmıştı: Üniversite, basın, yayın dünyaları onu hayırla yâdediyor muydu, sanmam; burnunu soktuğu an iletişim dünyasının sırtı ürpermiş olsa gerektir. Ne ki, yapılacak fazla bir şey yoktu, daha önce yazmıştım: Ömer Madra’nın ağzını bağlasanız eli kolu durmaz, yerleşik düzen sabırla Açık Radyo’nun kepenk indirmesini beklemeye razı oldu daha çok beklerler.
Açık Radyo’da, mikrofona tık diye ilk vurulduğundan bu yana oniki yıl geçti. Çok şey değişmiştir, bir şey dışında: Her şeye muhalefet, kendi anayasasına bağlılık. “Kâinatın bütün sesleri” adı üstünde bir slogandan ibaret değildi, onları tek tek işittik. Her görüşe elbette yer açılamazdı, ama totaliter olmayan her görüşün temsilcisi söz alabileceği bir nokta bulduğunu biliyordu. Sanırım bundan, pek az yayın organına nasip olan bir durumun merkezi haline geldi Açık Radyo: İzleyicisi suskun ve uzakta kalmadı, işin içine girmeye koyuldu, dinlemenin edilgin bir fiile indirgenemeyeceğini kanıtladı. Sesleri okumayı bilen insanlardı bunlar, doğru sesler boktan bir dünyanın parazitini bastırabilirdi.
Şimdi, Ömer Madra, Açık Radyo’nun ‘nesi’ oluyor? Orkestra şefi, genel yayın şeyi, önderi ya da diktatörü, vicdan işlerinden sorumlu müdürü, pederi, ebesi mi? Bunların hepsi, hiçbiri ve dahasıdır bana kalırsa. Bazı girişimler, “efendim öyle kurumlaşılamaz” dense de, tek adama bağlıdır, onu altından çekin düşer. Yazısı uzun olsun, Açık Radyo Ömer Madra’sız alelâdeleşir, öteki radyoların arasına katılır öteki radyolar kötü demiyorum, diyemem de, onları zaten dinlemiyorum, Açık Radyo’nun koşulu budur diyorum.
Görüşüme katılmamak kolayın kolayı, biliyorum. Eklemeliyim: Genelde ben de katılmam bu tür yaklaşımlara. Bir radyo kurmak için belli sayıda istekli bir araya gelecek olsak, farklı bir işleyiş formülünü önerenler arasında yer alırım. Ne ki burada bir radyo projesinin değil, oniki yaşını doldurmuş bir radyo serüveninin karşısındayız: Açık Radyo’nun karakterini, karakteristiğini Ömer Madra’nın belirlediğini, belirleyeceğini düşünüyorum kim ne derse desin.
Sağlam bir sermayeden yola çıktı Ömer: Kişisel birikim ve deneyim deposu yetmezdi, bunu öngörerek, ‘with a little help from my friends’, yol arkadaşlarını seçti. Katkılarını küçümsemek kimsenin aklından geçmez, bence de onlarsız gerçekleşemezdi Açık Radyo gibi bir kuruluş, ama hepsini bir araya getirmek, bir arada tutmak herkesin harcı olamazdı, Ömer Madra bir tür Japon yapıştırıcısı gibi aralarında dolaşmakta zorlanmadı.
Başlamak ayrı iş, sürdürmek apayrı iş. (Bir ara Madra’yla ortak yazgımızdı başlamak ve istemesek bile hızlıca bitirmek, nasılsa yendik o ‘makûs talih’i). Açık Radyo yola çıktığında, doğrusu bir uzun hava beklentisi içinde olanların sayısı fazla sayılmazdı. Tıkanacak gibi olunduğunda “buraya kadarmış” diye hayıflanıyordu çoğu, oysa Borges’in “yolları çatallanan bahçe” imgesini çağrıştıran bir by-pass uygulamayla, önüne çıkan dev bir engelin etrafından dolaşarak, yatağını kazıyordu Açık Radyo ne de olsa debisi yüksekti.
Bu iki başarıya bir üçüncüsünü kolaylıkla ekledi Madra. Zaten bünyesinde ete kemiğe bürünmüş aykırı sesi işe koşarak, yeryüzünden ve ülkenin altından sökün eden her türden belâya, ortakulağa yerleşmiş bir eşek arısı gibi ara vermeden, muhalif vızıltısıyla karşılık verdi. İş yaparken ister istemez sağa sola çarpar insan, “sevişirken çıkardığımız her ses hırsızın devirdiği eşya” hikâyesi, yara bere olmadan olmaz.
Oniki yılın ardından dönüp bakıldığında, Açık Radyo’nun ansiklopedik kataloğu da gösterecektir ya, Türkiye’nin kulağına benzersiz bir seçenek sunuldu burada. Ömer Madra, hayatının en olgun, verimli, delifişek dönemini, bu ülkenin iletişim tarihinde özel bir delik açmaya vakfetti. Aslına bakılacak olursa, berbat yıllardı. İşin kötüsü, daha da berbat geçeceği belli yıllara hak kazandık. Bu zamanın içinde hoş sadâ, deniz feneri, başlıca kutup noktalarından biri oldu, kaldı Açık Radyo, onu yarına doğru götürecek dümenci Ömer Madra. Rüzgârı bol olsun. Enis Batur .