Madam Anahit Tarlabaşı’nda otururken ben kendisini ziyaret ettim. O ev yıkıldı ne yazık ki. Çok üzülüyordu, o evde anıları vardı, yüzlerce fotoğraf vardı evde. Birçok aşk yaşamıştı, sevgi yaşamıştı, ilişki yaşamıştı. Evinde Beyoğlu’nun bütün izleri, yaşanmışlığı vardı. Aynı zamanda garip bir yoksulluk vardı. Stefan Erol diye bir cümbüşçü kalıyordu o evde. Bir Müesser Hanım vardı. O evde konuk olarak bulunuyordu, sağlık memuruydu, iğneciydi. Müesser Hanım fukara aylığı ile geçiniyordu.
‘Akordiyoncu Kadın’
Herkes beni ‘akordiyoncu kadın’ diye bilir. Ben Madam Anahit. Aşağı yukarı 40 yıldır Çiçek Pasajı’nda akordiyon çalarım. Arada bir otellere, düğünlere çağırırlarsa giderim. Doğma büyüme İstanbulluyum. Taksim’de 1926 yılında doğdum. Şimdi de bildiğiniz gibi Tarlabaşı’nda oturuyorum. Yazları Heybeliada’da kalırdık. Orada bir çocuk vardı; Yorgo. Güzel akordiyon çalardı, ondan özendim o tarihlerde. Yani 1943 yılıydı sanırım. Yüksek Kaldırım’da Papa Yorgi isminde biri vardı, müzik aleti, nota, vs. satardı. Ondan Hohner marka, kullanılmış, beyaz renkli bir akordiyon aldık. Fiyatı 170 liraydı. Çok heyecanlanmıştım, hemen St. Antoine’a gidip adak yaptım, mum diktim. St. Antoine güzel evliyadır.
İlk kocam çok değerli bir müzisyendi. Akordiyon, kontrbas, piyano çalardı. Samsun, Ankara gemilerinde çaldı uzun bir süre. Büyükdere’de Beyaz Park’ta çaldı. O zamanlar Zehra Bilir vardı, ne günlerdi… İlk kocamla 17 sene evli kaldım. Çok sinirliydi, her şeyime karışırdı; yok küpe takma, yok şunu giyme… Baktım olmuyor, boşadım onu. Sonra ‘Solak Hüseyin’ diye bir müzisyen vardı. O da iyiydi, onunla evli kaldım bir süre. Onu da boşadım, tekrar evlendim, yine olmadı. Dördüncü kez yine ilk kocama döndüm. E ‘boşandığına varma’ derler ama n’apıcaksın, o da öldü. Çok içerdi, bilirsiniz müzisyenler nasıl içer.
Şimdi bir talibim var. Kim biliyor musunuz? Fahrettin Aslan’ın şoförü. 15 yıldır severmiş beni. N’apalım, kısmet artık. Tabii yıllar geçiyor. Birçok ünlü kişi ile tanıştım bu süre içinde. En çok rahmetli Ayhan Işık’ı severdim. O da beni severdi, gelir dinlerdi beni. Sonra Cüneyt Arkın, onun oynadığı filmlerde rol de aldım; Babanın Suçu, Adalet, sonra Yalancı Yarim, Cennet Çocukları, Kadın ve Şarap, bir de Faize Hücum Var, sonra Bay Alkolü Takdimimdir’de oynadım. Tabii bu filmlerde biraz rol gereği, biraz figüran olarak yer aldım. Lütfen, bu kekleri sizin için yaptım. Konuşmaya daldım, lütfen yabancılık çekmeyin. Şimdi size Edith Piaf’dan La Vie En Rose’u çalayım…1
Madam Anahit
Madam Anahit çok gönlü geniş bir insandı, o insanlara bakıyordu, yardımcı oluyordu. Bu insanlar itilip, dışlanmış insanlardı Beyoğlu’nda. Beyoğlu’nu Beyoğlu yapan insanlardı bunlar ama fukara aylığı ile yaşayan, çok küçük paralarla yaşamaya çalışan Madam Anahit’in evine sığınmışlardı. Madam’ın bir güngörmüş yanı vardı. Seviyordu insanları. Onları korumayı, barındırmayı seviyordu. Fakat son yıllarda Madam Anahit gözden düşmüştü. Beyoğlu’nun değişen çehresi, değişen müzik anlayışı ile beraber Madam Anahit de artık masalara çağrılmıyordu. Esnaf Madam Anahit’e pek iyi davranmıyordu ve çok büyük bir gürültü vardı Nevizade’de; darbuka sesleri arasında, o kaba gürültülerin, hoyrat seslerin arasında duyulmuyordu, görülmüyordu bile…
Hatta bir keresinde bana yakındı: “Beni çağırmıyorlar, çalgıcılar beni istemiyorlar. Zaten sesimi duyuramıyorum, ne çaldığımı bilmiyorum.” Kaba seslerin arasında müzik diye nitelendirilemeyecek, sadece gürültüden ibaret, çığlıktan ibaret o seslerin arasında Madam Anahit duyulmuyordu ve bunun hüznüyle yaşıyordu. Yorulmuştu zaten. 50 yıldır orada çalıyordu, Balık Pazarı’nda ve Nevizade’de… Yaşlanmıştı, aşırı kilo almıştı. Şeker hastasıydı zaten, tansiyonu vardı, güçlükle yürüyordu. Oğlu yardımcı olmasaydı zaten oralara gelemezdi. Akordiyonunu bırakacak yer bile bulamıyordu bazen. Çok ağırdı akordiyonu ve bir dükkâna bırakması gerekiyordu; onda bile zorlanıyordu…
La Vie En Rose
50 yıl boyunca bu insan çok güzel şarkılar çalmış? La Vie En Rose’u, Yıldızların Altında’yı, Marlene Dietrich’in oynadığı filmde seslendirdiği Lili Marleen şarkısını akordiyonla çalıyordu. Madam Anahit o seslerin arasında usulca gözden kayboldu. Hazin öldü, parasız öldü. “Bir jübile yapmak istiyorum, bana yardımcı olun” derdi. Ona da yardımcı olamadık, yani bir veda gecesi bile yapamadık. Madam Anahit’in son günleri Beyoğlu’nun bir anlamda yüz değiştirmesi, biçim değiştirmesiyle açıklanabilir. Onun ölümüyle Beyoğlu’nda bir dönem kapanmıştır. Artık o incelikler, o vefa, o geçmişe dair zarafet Madam Anahit’in ölümüyle beraber tamamen kapanmıştır. Cezmi Ersöz ile söyleşiden . Pr; Açık Dergi Yt; 5 Eylül 2003 .
- Cezmi Ersöz; Son Yüzler. İstanbul: İletişim Yayınları, 1997.
Madam Anahit
RA: Madam Anahit.↩︎