Roger Lucey1 Anlatıyor
Ben 30 yıl önce Güney Afrika’nın ve dünyanın en karanlık döneminde, apartheid diye adlandırılan korkunç ırkçı rejimde müzik yapıyordum ve başım da sürekli olarak polisle belaya giriyordu. Aslında o dönemde Güney Afrika’da da oldukça ünlü bir müzikal kimliğe sahiptim, gerçek bir yıldızdım… Sonra birdenbire yıldızım sönmeye başladı, müzisyenlerim ile beraber konsere geldiğim zaman “artık çıkamazsın, bu konser olmayacak, iptal edildi” denmeye başladı. Polis tarafından evime, stüdyoya baskınlar yapıldı… Birdenbire etrafımdaki çember kapandı. Sebebi yaptığım müziklerdi elbette. Örneğin ‘Lungile Tabalaza’ adlı şarkı tamamen gerçekleri, yani polis gözetimi altında, sorgu sırasında öldürülmüş bir siyah delikanlının hikâyesini anlatıyordu. Bir baskı geleceği belliydi elbette, fakat herşey o kadar gizli yönetiliyordu ki, hiçbir şey söylenmiyordu. Ne basında, ne de doğrudan doğruya… Bana hiçbir zaman “seni şu sebeplerle kovuşturuyoruz, şöyle baskı yapıyoruz” diye birşey söylenmedi. Çok başarılı gelişmekte olan, büyümekte olan bir kariyerin söndürülmesinin hikâyesi bu. Yani ırkçı yönetim, devlet ve polisler adım adım kariyerime son verdi. Sessizleştirdiler beni, susturdular…
Kariyerim böyle hiç anlaşılamayan bir şekilde gizlice kapandıktan sonra 13 yıl geçti aradan ve bir gün baktım ki bir gazetede benim kariyerimin nasıl adım adım söndürüldüğüne dair etraflı bir yazı var. Yazıyı yazan Paul Erasmus açıkça şöyle diyordu; “Ben eski bir güvenlik şubesi polis memuru olarak o sırada bu işle görevlendirilmiştim ve Roger Lucey’in müzik hayatını bu lafları edemesin diye karartmakla meşguldüm…”
Paul Erasmus2 Anlatıyor
Askerî polis ‘büyük birader’ olarak zaten her şeyi gözlemekteydi. Roger Lucey de aslında oldukça önemli bir müzisyendi ve ünlü Manfred Mann topluluğu ile birlikte bir kayıt yapmak üzereydi. Voice of America’da kendisiyle yapılmış bir röportajın kayıtları da gizli polise ulaşmıştı. “Kimdir bu adam, neler yapıyor? Takip et” dediler bana. ‘Lungile Tabalaza’ adlı şarkıyı da gizli polis kayıtlarında dinledik ve şunu fark ettik: Çok açık bir şekilde bu Güney Afrikalı siyahi çocuğun gözaltında öldürüldüğünü şarkıda anlatmakla kalmıyor, bu işin bizim mensup olduğumuz özel branşta yürütülmüş olduğunu şarkıda düpedüz söylüyordu. Böyle bir şey Güney Afrika’da ilk defa oluyordu. Bu onun cesaretiydi ama aynı zamanda aptallığıydı belki de. Hangisi olduğuna karar vermek güç.
Oturup bir güzel şarkının sözlerinin dökümünü yaptım ve buradaki korkunç lafları, devleti suçlayan lafları da Pretorya’daki asıl polis merkezine yolladım. “Böyle böyle şarkılar yapan bir adam var, ne düşünüyorsunuz?” diye. Onlardan da telefonla bir davetiye geldi, çünkü hiçbir yazılı kayıt bırakmazlar; bunu bütün dünya bilir, tamamen gizli çalışan bir rejimdi bu.

“Gel bakalım Pretorya’ya, bizim buralarda seninle konuşalım” dediler. Kalkıp gittim. Komutan da “Sana serbest geçiş belgesi veriyorum. Ne yaparsan yap ama bu adamı durdur; bu şekilde konuşmasın, sussun, pislik yayılmasın, bu senin sorumluluğun” dedi.
Johannesburg’da bir gece kulübünde Roger’ın programı olduğunu öğrendim ve gizli polisteki arkadaşlarımla beraber işe giriştik, konseri nasıl sabote ederiz diye. Havalandırma deliklerine göz yaşartıcı bomba koyarak patlattık. Tabii ortalık birbirine girdi, herkes gözleri yaşararak kaçtı, ortada konser filan kalmadı, biz de çok güldük bu işe. İlk kazandığım ‘başarı’ buydu. İlk adımdı bu… Ondan sonrası çok daha kolay geldi, çünkü hemen bürosundaki ve evindeki bütün telefonlarını dinlemeye başladık, telekulağa aldık. Ayrıca etrafı bütünüyle muhbirlerle çevrilmiş durumdaydı. O yüzden de bizim için onu bu şekilde baltalamak çok kolay oldu. Mesela bir restoranda yine müzisyen arkadaşları ile beraber bir şovu vardı. Doğrudan doğruya restoranın sahibine, yönetime gidip “Bu adamların çalmasına izin verirsen biz bu restoranı kapatırız ve burayı başına yıkarız” dedik. Adam da tabii ki gerekeni yaptı, iptal etti konserleri.

Şimdiye kadar anlattıklarım bu işin illegal kısmı, kapalı kısmıydı. Bir de legal kısmı vardı… Prodüktörüne, plaklarını çıkaran şirkete gittik ve “Bakın bu adam terorist ve komünisttir. Ülkeyi bölmeye çalışıyor, mahvetmeye çalışıyor. Yakında da zaten tutuklanacak, mahkeme kararı çıkacak ama siz kısa yoldan, mahkemeler vs. olmadan bu işten vazgeçin ve sözleşmelerini de iptal edin. Bu iş bitsin!” dedik. Mesajımız çok netti ve onlar da net olarak aldılar zaten. Ondan sonra da artık operasyon esas itibarı ile tamamlanmış gibi görünüyordu. Prodüktörle konuştuktan ve konserleri sabote ettikten sonra ufak tefek işler kalmıştı, onları da halledelim, dedik. Bazı plaklarının hâlâ promosyonu yapılıyordu; onu satacak olan dükkânlara gidip doğrudan doğruya gizli polis kimliğimi gösterdim ve eski sözlerimi de tekrarladım: “Bakın, bu adam toplum için tehlikedir. Halk düşmanıdır, çok tehlikeli müzikler yapıyor” dedim.
Aslında gizli polis o kadar kuvvetliydi ki, gidip orada bulduğum bütün CD’leri, plakları topladım, koltuğumun altına koydum “ben bunları alıyorum, ama başka basar da bunları satarsan senin için kötü olur, ticaretin de biter, zaten bu adam tutuklanacak” teranesini de tekrarladım ve bu da işin sonunu getirdi anlaşılan. Bir de tabii işleri tamamlamak üzere bu yayınları kontrol eden Pretorya’ya, merkeze gidip genel yetki ile ‘söz konusu plaklar artık yasaklanmıştır ve bunları çalanlar, kendi evinde bulunduranlar, kendi özel pikabında çalanlar ya 10 bin Rand parası cezasına çarptırılacak, ya 10 yıl hapisle cezalandırılacak, ya da ikisi birlikte’ şeklinde bir kararname çıkarttım. İşin ilginç tarafı, bu yasak bugüne kadar kaldırılmış değil; yani sizin teknik adamınız Barış Kitapçı bu parçayı çaldığı için Güney Afrika’ya girerse bu cezalara çarptırılabilir.
Aramızdan İntihar Edenler Oldu
Güney Afrika’da o rejim günleri artık geride kaldı ve burası çok iyi bir ülke halini aldı. Fakat o dönemdeki durumu anlatmak bile imkânsız. Ülke değerlerine, millî değerlere aykırı bulunan herhangi birşey tamamen yasaklanıyordu. Müthiş bir baskı söz konusuydı. Bu rejimin korkunçluğu hakkında dışarıya hiçbir şey sızdırılmıyordu, yansıtılmıyordu. Örneğin Black Beauty (Kara Güzel) adlı bir kitap yasaklanmıştı. Aslında bu klasik bir çocuk kitabıydı. Bir atın hikâyesini anlatıyordu ve at da siyahtı. ‘Siyah güzellik’, ‘güzel siyah’ derken onu bile yasaklamışlardı.Ve ben 1993’te tıbbi sebeplerle polis teşkilatını terk ettim. Gerçek sebepleri sorarsanız; içki, uyuşturucu, depresyon, hatta sinir krizi… Pek çoğumuz bu durumdaydık. Çok fazla şey görmüştük ve yaşamaktaydık; dayanılır gibi değildi. Aramızdan aramızdan birçok kişi de zaten intihar etti ya da hastalıklarla geçirdi ömrünü. Ben ondan sonra farklı bir kariyer yaptım, hukuk ve felsefe okudum…3
Roger Lucey ve Paul Erasmus ile söyleşiden.
Açık Gazete
24 Ekim 2003.
- Roger Lucey: Güney Afrikalı müzisyen.↩︎
- Paul Erasmus: Güney Afrikalı, eski güvenlik şubesi polis memuru. Paul Erasmus bugün yaşamını araştırmacı, felsefeci ve hukukçu olarak sürdürmektedir.↩︎
- Roger Lucey ve Paul Erasmus 25 Ekim 2003 tarihinde İstanbul Bilgi Üniversitesi’nde gerçekleştirilen ‘Düşünce Özgürlüğü İçin 3. İstanbul Buluşması’na birlikte konuşmacı olarak katıldılar.