Mario Levi

Jacques Brel

Chanson tarihi onu şarkılarının ve filmlerinin yanı sıra, gidişleri ve ayrılıklarıyla da hatırlıyor. Jacques Brel 8 Nisan 1929 tarihinde, Brüksel’de, Flaman kökenli, Fransızca konuşan bir burjuva ailesinin çocuğu kimliğiyle dünyaya geldiğinde, 49 yıllık bir hayata birçok hayatı sığdıracağını elbette kimse bilmiyordu. Bu kimlik, ilerleyen yıllarda onu birçok şarkıya ve görüntüye götürdü; geleneklerin kısıtladığı hayatlara tutsak insanların, yalnızların, sevgiyi bulamayanların, ihanete uğrayanların, hiç bitmeyen özlemlerin doğurduğu yanılsamalarla yaşayanların, arayanların ve aramaktan bir türlü vazgeçemeyenlerin hikâyelerine…

Çocukluk ve gençlik yıllarında, geleneksel bir ailenin beklentilerini yerine getirmekle meşguldü; okullar, izci kampları, dernekler… Evlilik, iki çocuk, babasının oluklu karton fabrikasında çalışma yılları ve kendine bir hayat kurma çabası… Jacques Brel’in ilk şarkılarının bu sıralarda yavaş yavaş oluşmaya başladığı düşünülebilir.

İlk Kopuş

Sonra ilk gidiş, ilk kopuş ve ilk ayrılık… Brüksel’den bir tren, onu Paris’e, chanson’un anavatanına götürdü. Bu elbette yürek isteyen bir adımdı. Sorunsuz gibi görünen bir hayatı, sonu belli olmayan bir savaş adına terk etmişti. İlerleyen yıllarda, bu kararıyla hayatta başarmaktan çok, hayatını başarmayı göze aldığını söyleyecekti…

Jacques Brel, 1929-1978.

İlk yılları hiç de kolay geçmedi. Juliette Gréco’nun ‘L’Enfance’ (Çocukluk) adlı şarkısını okuması birkaç yıl boyunca beklenen o şöhretin kapısını açtı. Bu geriye dönüşsüz bir yolun da başlangıcı oldu. Birçok insanın hayatında derin izler bırakacak unutulmaz şarkılar ardı ardına geldi: ‘Amsterdam’, ‘Quand on n’a que l’amour, (Bir Tek Aşk Kalınca), ‘Les Flamandes’ (Şu Flaman Hanımları), ‘La Valse â mille temps’ (Bin Zamanlı Vals), ‘Les bourgeois’ (Burjuvalar), ‘Madeleine’, ‘Le Plat pays’ (Yassı Ülke), ‘La Chanson de vieux amants’ (Eski Âşıkların Şarkısı), ‘Les Bonbons’ (Şekerlemeler), ‘L’Enfance’ ve zamanın akışında, Johnny Halliday, Neil Diamond, Shirley Bassey, Cindy Lauper gibi, sesleriyle birçok insanı etkilemiş şarkıcıların –ya bu ad altında, ya da ‘If You Go Away’ olarak– söylediği ‘Ne me quitte pas’ (Beni Terketme)…

İkinci Ayrılış, ‘Şarkı Tacirliği’ne Veda ve Sinema

Yaklaşık on beş yıl böyle geçti. 1967 yılında ikinci büyük gidişe ve ayrılığa sıra gelmişti. Jacques Brel’in tam da şöhretin doruğundayken, bir daha dönmemek üzere sahneyi terketmeye karar verdiği yıl oldu bu. Çevresindekilerin göremediği bir yeri, belki de bir çıkmazı görmüştü. Bir şarkı taciri olmayı artık kabullenemeyeceğini söylüyordu.

Altı yıl sürecek sinema serüveni işte böyle başladı. Hem oyuncu, hem de yönetmen olarak birçok filme imza attı. Fakat Brel’in, Les Risques du métier (Mesleğin Cilveleri), Franz, Far West ve L’Emmerdeur (Bir Başbelası) gibi filmlerin başı çektiği bu serüvende şarkıcılığındaki kadar başarılı olmadığını söyleyenler çoğunluktaydı. Günün birinde bir kopuşu daha göze alışı belki de bundandı. Diğer yandan, Un homme et une femme (Bir Kadın, Bir Erkek) filmiyle Fransız sinemasına damgasını vuran Claude Lelouch yıllar sonra “O aslında iyi filmler çekmeye hazırlanan bir sinema yönetmeniydi” diyecekti.

Brel 1968 yılında ‘L’Homme de la Mancha’ müzikalinde Don Quijote rolünü üstlendiği küçük bir istisna dışında sahneye ‘şarkıcı’ olarak dönmeme sözünden asla dönmedi. Bu müzikalin hem kendisi, hem de Don Kişot rolü Brel’e son derece uygun düşüyordu. ‘L’Homme de la Mancha’nın Brüksel’deki ilk gösterimlerinde Sancho Panza rolünü de Dario Moreno üstenmişti.

Tekne, Ada, Uçak

Jacques Brel’in gidişleri müzik piyasasından ayrılışıyla da son bulmadı. Sinema serüveninin ardından kısa bir süre pilotluk yaptıktan sonra, profesyonel bir kaptan olarak, Askoy adlı teknesiyle okyanusların uçsuz bucaksızlığına açıldı. Bu gidiş onun uygar dünyadan, daha doğrusu kendisini uygar olarak kabul ettirmek isteyen dünyadan kaçışını anlatır gibiydi. Ondan yıllar önce bir başka kaçış uğruna bu yola çıkan Gauguin’in sığındığı gönüllü sürgün adası Hiva Oa, Brel’in son sığınağı oldu. Brel son aşkını da bu adada, Madly Bamy adındaki bir melez kadınla yaşadı.

Birkaç yıl sonra geriye dönüşü kederli bir hikâyenin son satırları gibiydi. Kansere yakalanmış, hastalığı bir hayli ilerlemişti.

Brel’in geride bıraktığı dünyada, yitirilmiş, çok uzaklarda kalmış bir ‘ülke’yi arayan insanlar da vardı.

49 yaşında olduğuna nerdeyse hiç kimseyi inandıramayacak kadar çok çökmüştü. Tüm yaşadıklarına rağmen, yanında Hiva Oa adasından getirdiği şarkıları vardı.

1978 yılında, 8 Ekim’i 9 Ekim’e bağlayan gece, ölmeden kısa bir süre önce yanına yaklaşan bir arkadaşının kulağına ‘Sizi terketmeyeceğim’ demişti. Bunlar hayatını şarkıları gibi yaşamış bir insanın son sözleriydi.

Brel’in geride bıraktığı dünyada, yitirilmiş, çok uzaklarda kalmış bir ‘ülke’yi arayan insanlar da vardı. En büyük hataları, bu ‘ülke’yi gündelik hayatlarının içinde ve bir türlü kopamadıkları dünyalarında aramalarıydı. Bugün ondan geriye kalan şarkılar, canlılılıklarını ve yakıcılıklarını bu sayede koruyorlar belki de…

O uzak adadan getirdiği son şarkılarını topladığı plağın arka kapağında, Jacques Brel’i yaşlanmış yüzüyle, işaret parmağını dudaklarına götürmüş gülümserken gösteren bir fotoğraf vardır. Bunun anlamı ‘artık susuyorum’ ya da ‘susunuz, duymak istediğim yeni bir şey yok’ olabilir. Her iki olasılık da bizi bir yerlere götürebilir. Asıl yanıt, olsa olsa şarkıların, daha doğrusu şarkılarımızın içindedir. (Bkz; Chanson)

Mario Levi

Paylaş:

Önceki Yazı

Sonraki Yazı

Jean Dominique

Vedat Ozan eli ile Jean Dominique
Merhaba, ben Jean Dominique. Ölüyüm. Haiti’de doğmuş, Paris’te okumuştum; doğduğum yerde öldürüldüm. Varlığım, yok edilme sebebimi oluşturdu. Bir dakika… bir…
Devamını Oku

İlgili İçerikler

Savaş ve Şövalye

Jale Parla
Klasiklerin en cazip tarafı, onları günün kaygıları, ruh hâli, sorunsallarıyla tekrar okuduğumuzda bir önceki okumalarımızda üzerinde durmadan geçtiğimiz yönlerini keşfetmektir.…
Devamını Oku

Psychoacoustics

Osman Kaytazoğlu
Seslerin insan davranışını inceleyen Psychoacoustics artık bir bilim dalı olarak kabul ediliyor. Köpeklerin duyduklarını bir kenara bırakırsak, seslerle oynayarak insanlara…
Devamını Oku

Miles Davis

Faruk Eczacıbaşı
8 Temmuz 1991… Caz müziğinin gelmiş geçmiş en çığır açıcı müzisyeni Miles Davis, Quincy Jones’un yönetimindeki 52 kişilik orkestrayla Montreux…
Devamını Oku