15 Temmuz 2003
İbrahim Ferrer ile söyleşiden

İbrahim Ferrer

1941 yılında şarkı söylemeye başladım. Hiç unutmuyorum 31 Aralık günüydü. Zaten sürekli şarkı söylerdim. Hâlâ hayatta olan kuzenim “madem ki şarkı söylüyoruz, bir grup kuralım” dedi. O zamanlar 13 yaşındaydım. Böylece ilk grubumuzu kurmuş olduk. Grubun adı Los Jovenes del Son’du (Son’un Gençleri). Son, geleneksel Küba müziğinin anasıdır. O gün ne kadar kazandık biliyor musun? Bir buçuk peso. Tabii bize bin peso gibi geldi. Ne de olsa çocuktuk. Ve hayatımızı kazanmak zorundaydık. Ertesi gün de aynı parayı kazanınca, işi ciddiye almaya başladık. Yaklaşık bir buçuk yıl sonra, başka gruplardan da teklif aldım. Çeşitli gruplarla çalıştıktan sonra, Pacho Alonso’nun grubuyla birlikte şarkı söylemeye başladım. İbrahim Ferrer’in kariyeri böyle başladı diyebilirim. Pacho’yla 1950’lerden 70’lerin ortasına kadar birlikte çalıştık. Grubun adı da Orchestra de Chepin. 1960’ların başında Ekim krizi patlak verdiğinde, Avrupa’da turnedeydik. Tam olarak Sovyetler Birliği’nde. O ülkeleri bugünle kıyaslamam tabii ki zor. Çünkü birçoğuna, mesela Çekoslovakya, Rusya ya da Estonya’ya tekrar dönme şansım olmadı. Paris tabii ki her zamanki Paris…

Pacho ile beraber oluşturduğumuz grup, devrim sonrası Küba dışında konser veren iki önemli gruptan biriydi. Ama sonra yıllar geçti, 1974’de Pacho’yla ayrıldık. Daha doğrusu o bizden ayrıldı. Her zamanki grup problemleri. Tabii ki para pul işleri… Grubun adını kullanmak istedi ama biz kendimiz devam ettik. 91’in ortalarına kadar sürdü bu da. O yıllarda ben de bıraktım.

“Devrimle işler değişti. Müzisyen müzisyen, ressam ressam oldu.”

Şarkı söylemeye başladığım yıllarda, özellikle devrim öncesinde Küba’da gündelik hayat açıkçası kötüydü. Özellikle müzisyenler için. Daha doğrusu, bazıları için çok iyi, bazıları için çok kötüydü. Organizatörlerin temel kaygısı, yapılan müziğin kalitesinden çok, insan ilişkileriydi. Çok iyi bir müzisyen olabilirdiniz, ama eğer ilişkileriniz iyi değilse, açlıktan ölmeniz onların umurunda bile olmazdı. Tam tersine sıradan bir müzisyen olup da herkese eyvallah diyebiliyorsanız, işler tıkırında giderdi. Devrimle işler değişti. Herşeyin karşılığı yerine oturdu. Müzisyen müzisyen, ressam ressam oldu.

Bizim kuşağın birçok müzisyeni, uzun yıllar  çalışmakla beraber, son yıllara kadar pek albüm kaydetmedi. Bunun en temel nedeni tabii ki imkânsızlık. Yani bu imkân herkese tanınmadı. Yine insan ilişkileri devredeydi. Bazıları hemen her gün kayıt yaparken, diğerlerinin hiç böyle bir şansı olmadı. Ayrıca yapılan kayıtların basılmadığı da oldu. Devrimle beraber, kültür bakanlığının bu kayıt işlerine el attığını söyleyebilirim. Burada öncelik, yapılan işin kalitesinde olmalıydı. Ama yine insan ilişkilerinin ön plana çıktığını gördük. Sıradan işler ilişkiler sayesinde kaydedildi, bizim gibi bazıları da yine dışarıda kaldı. Bizim grupta anlaşmaları genelde Pancho ayarlıyordu. Ayrılınca yetkililere bir sürü palavra sıkmış. Artık bizim beraber devam etmediğimiz, anlaşamadığımız, kimimizin tatilde olduğu gibi bir sürü palavra. Bu da bizim kayıt yapmamızı engelleyen sebeplerden biri oldu.

Cemil Topuzlu Açıkhava Sahnesi-İstanbul, 15 Temmuz 2003.

Aslında benim için Küba müziğinde iki tane isim vardır. Biri Electo Rosel Chepin, diğeri de Beny Moré. Bu iki isim gerek besteci, gerek şarkıcı, gerekse insan olarak yanına yaklaşılamayacak iki isimdir bence. Chepin’le El Platanal de Bartolo adlı meşhur şarkımızı yapmıştık. Altın plak kazandık bu şarkıyla. İkisini de birbirinden ayıramıyorum. İkisi de eşit derece büyüktür benim gözümde.

Küba Dediğin Müziktir, Burada Böcekler Bile Şarkı Söyler

Ben bu kültürün içinde doğdum. Hayatım boyunca da şarkı söyledim. Ne bileyim… Kendimi bildim bileli Küba’dayım ve burada hangi eve giderseniz gidin, birileri şarkı söyler. Böcekler bile. Küba dediğin müziktir, mutluluktur. Doğaya biraz kulak kabarttığınızda bütün o böceklerin şarkı söylediğini duyarsınız. Deniz mesela, dikkatle dinlediğinizde doğadaki o müziği alır ve size geri verir.

Eskiden Küba’da hayat çok zordu. Müzik yapan bir sürü insan vardı. Ama daha önce de söylediğim gibi başarılı olmak, hayatınızı kazanmak yaptığınız işin kalitesiyle ilgili değildi. Biz kuşak olarak çok zor günler geçirdik. Ben örneğin, çok çeşitli işlerde çalışmak zorunda kaldım. Ayakkabı boyacılığından tutun da marangoz çıraklığı, piyango satıcılığına kadar girmediğim iş kalmadı. İşte bu nedenle çocuklarıma öncelikle sıkı bir eğitimden geçmelerini şart koştum. “Bu eve bir kâğıt parçası getireceksiniz ve üstünde şu şu isimdeki vatandaş şu eğitimi almıştır yazacak. Ondan sonra ne haliniz varsa görün” dedim. Bizim ailede birçok doktor vardı. Dedelerimden birinin de köyde kasap dükkânı vardı. Ben hep doktor olmak istemişimdir ama, annem ben 13 yaşındayken ölünce böyle bir fırsatım olmadı. Çocuklarımın da aynı zorluklarla karşılaşmasını istemem. Şimdi oğlum Buenos Aires’te yaşıyor ve şarkıcı. Dolayısıyla şarkıcı olmasına engel olduğumu söyleyemezsiniz. Oğlumun da adı İbrahim, aynı benim gibi. Büyük kızım da şarkı söylüyor. Torunum balerin.

İbrahim Ferrer ile söyleşiden.

Pr; Açık Dergi

Yt; 15 Temmuz 2003.

 

Paylaş:

Önceki Yazı

Ivan Illich

Ümit Şahin
(1926-2002) Modern yaşamın kökenlerine ve temel dayanaklarına yönelik radikal bir eleştiri anlayışı geliştiren Ivan Illich, yirminci yüzyılın en çok tartışma…
Devamını Oku

Sonraki Yazı

İlgili İçerikler

Gagacu Adam

Çev?
Digging Up The Dead Ölüyü Mezarından Çıkarmak We walk on earth, Yürürüz yeryüzünde, We look after, Gözkulak oluruz ona, Like…
Devamını Oku

Exlibris

Aykut Köksal
Bir kitabın kapağının iç yüzüne yapıştırılan ve o kitabın sahibini gösteren etiket. Üzerinde yer aldığı kitabın bir parçası olmasına karşın,…
Devamını Oku

CBGB & OMFUG

Cem Sorguç
Popüler ya da değil, müzik endüstrisinde müziğin kendisi ve plak şirketinin yanı sıra bir üçüncü ve onlar kadar önemli bir…
Devamını Oku

Komplo Teorileri

Güçlü Gözaydın
“Duydunuz mu, Anadolu’da aslında çok zengin ‘aminocillop’ yatakları varmış. Bu çok kıymetli maden, yakın bir gelecekte hem petrolün yerini alacak…
Devamını Oku