21 Mayıs 2002
İlker Özünlü

Guernica

Guernica’yı anlayabilmek için Picasso’yu, onun resme bakışını anlamak gerekiyor. Açıklama ve yorumlardan titizlikle kaçınan Picasso ise “İnsanlar görmek istediklerini görür” der ve asıl olanın bu olduğunu ima eder. Kendisi için önce resme esin kaynağını oluşturan bir görünüm söz konusudur. Bu bir duyu, bir iç algılamadır. Resmedilmeye kalkıldığında bir dizi ifade sürecinden geçecektir. Ama bunlar görünen gerçeklikle dışa vurulacağından asıl duyumsal gerçeği tam olarak tanımlamaya yetmeyecektir. Bu yüzden Picasso’nun resmi aynı zamanda bir tahrip ediş, sürekli bir bozuş eylemidir, bu anlamda da yorumu doğrudur. Çizgileri, asıl olanı –ki bu bireysel bir yakalayıştır– aktarmada aracı görevi gören semboller gibidir, izleyenlerde neyi, ne kadar uyarabilirlerse taşıdıkları anlam da onunla sınırlı olacaktır. Zaten Picasso, eriştiği en uç nokta olan çocuk-tarzı çizimlerinde yalnızca sezgilerine şans tanıdığı, kendine en yakın konsepti bulmuş gibidir.

Guernica, 1937 Şubat’ında İspanya Cumhuriyetçi hükümetince Picasso’ya teklif edilen Paris Uluslararası Fuarı’nda İspanya Pavyonu’nu temsil edecek bir yapıt fikrinden doğmuştu. Ancak her ne kadar Franco karşıtı bir tavrı sergilese de, Picasso Cumhuriyetçi hükümete fazla sıcak yaklaşmıyor, hatta tutucu çevrelerin adamı olarak tanınıyordu. Mart ve Nisan ayları boyunca henüz bir tema bulmuş değildi, hala Franco’nun Düşü ve Yalanları adını verdiği metal üzerine asitli baskı çalışmasına devam etmekteydi. Bu arada Çarmıha Geriliş ve Boğa Güreşi tablolarını da hatırlamak gerekiyor.

26 Nisan’da Picasso’nun belki de tüm hayatını etkileyecek bir olay yaşandı; bir Bask köyü olan Guernica Franco’ya yardıma koşan Alman Nazi uçaklarınca bombalandı ve Picasso 1 Mayıs’ta Guernica tablosuna başladı. Fuar 24 Mayıs’ta başlayacaktı, fakat Picasso tabloyu ancak 4 Haziran’da bitirebildi; İspanya Pavyonu ise ancak 12 Haziran’da açılabildi. Tabloya ilişkin ilk izlenimler tam bir düş kırıklığıydı. İspanya hükümeti değiştirmeyi bile düşündü, eser tanıtım kataloglarına girmedi. Örneğin Jung, şizofreni suçlamasıyla sataştı sanatçıya.

Siyah, beyaz, gri tonları ve sergilediği vahşetle bu eserin sergiye gelenler üzerinde olabildiğince itici bir etkisi vardı. Tabii bu rahatsız edici duyguların ne anlama geldiğini görebilecekleri faşizm, henüz tarihi katliamlarına girişmemişti. Tablo 1938’de, önce Avrupa’yı dolaştı ve bir yıl sonra Amerika’ya geldi. Picasso’nun izniyle New York Sanat Müzesi’nin himayesine verildi.

1975’de aynı müzenin, İspanya’nın tablonun iade edilmesi talebine verdiği yanıt oldukça ilginçti; demokratik bir İspanya şartı koymuştu müze. Sonunda ünlü tablo, 1981’de, Picasso’nun 100. yaş gününde, Franco’dan kurtulmuş demokrat İspanya’nın Prado Müzesi’nde yerini aldı.

Malaga’nın Havasından, Suyundan

Picasso Malaga doğumlu bir Endülüslü’ydü. Bunun anlamı da, bağımsız ve tutkulu karakterine, doğduğu toprakların kaynak teşkil etmesi, ve belki de en önemlisi, anarşistlerin eski bir kalesi olan Malaga’nın havası ve suyundan kural tanımazlığı almış olması… Babası bir resim öğretmeniydi ve belki de Picasso’nun Picasso olabilmesinde birinci derecede rol oynamıştı.

Pablo Picasso, 1881-1973.

Baba bir devlet memuru olarak değişik yerlere tayin edilmek durumundaydı. Önce Coruña’ya, ardından oranın havasından kaynaklanan ortaya çıkan sağık sorunlarından dolayı Barcelona’ya gittiler. Yolda Madrid’e uğradılar ve Picasso’nun ilk Prado Müzesi gezisi bu sırada gerçekleşti. Ancak Picasso’nun yaşamına asıl damgasını vuracak olan Katalunya’ydı. Katalunya ona resimlerinin içeriğini belirleyecek ilk toplumsal ortamı sağladı. Sonraları, tatilde gittiği Barcelona yakınlarındaki Harto kasabası için de buna benzer yorumlar yapacak, hayata bakışını tümüyle değiştirdiğini ifade edecekti. Yıllar sonra kendisini aynı derecede etkileyecek bir ikinci kasaba da Fransa sınırındaki Gósol oldu. Burada, Belediye Müzesi’nde Afrika yontularıyla tanışması ünlü Avignon’lu Kızlar eserinin doğumunu sağladı. Sonra 1900’de, 19 yaşında gittiği Fransa girdi devreye.

Önce ‘Mavi’, sonra yalnızca bir yıl süren ve 1906’da sona eren ‘Pembe’ döneminin ardından 1907’de Avignon’lu Kızlar’la ‘Kübist’ dönemi gelecekti.

Kübizmin esin babası aslında izlenimci Cézanne’dı. Bugün hâlâ, onun ünlü ‘doğadaki herşeyin koni, silindir ve küre olarak üç geometrik biçime sokulabileceği’ önermesinin Kübizm için çıkış noktası olduğu iddia ediliyor. Akımın isim babalığını ise Braque’ın bir sergisinde “Bu adam her şeyi küplere bölüyor” yorumuyla bir sanat eleştirmeni yapmış oldu. Picasso o sıralar henüz Fransa’da ünlenmemiş, yalnızca dört resim sergisi açmıştı. Max Jacob’la nöbetleşe paylaştıkları tek yatağı olan bir evde kalıyordu. Ancak iki önemli hamisi vardı; Alman koleksiyoncu Khanweiler ve bir sanat vakfının kurucusu olup başından sonuna Picasso’ya sahip çıkmış olan Christian Zervos.

Guernica, 1937.

Boğa ve At

Guernica’da protagonist ve antagonist olarak yer alan iki karşıt ana figür vardır: Boğa ve at. Tüm saldırganlık ve yabanilik anıştırmalarının ardında boğa aslında entelektüel gücü simgeler; kötülüklere karşı savaşımı, insanoğlunun yaşama karşı mücadelesini sağlayan güçtür bu. Ve tabii herşeyden önce öz be öz Akdeniz, sonra ve dolayısıyla İspanyoldur. At ise, verdiği soyluluk, uysallık ve zerafet gibi tüm tersi görünümlere rağmen, gizli olan düşmanı, saklı tutulan kötülüğü temsil eder. Savaşlar onla olmaz mı, yıkıma taşıyıcılığı o yapmaz mı, boğa güreşlerinde ölüme meydan okuyan boğayı ölüme koşturan o değil midir? Bu karşıtlık en yalın anlatımını boğa güreşinde gösterir aslında. At, psikiyatride de baştan çıkarma ve ırza geçmeyi simgeler. Öte yandan İspanya tarihinde atın ayrıcalıklı bir yanı yoktur, sıradan İspanyol için öykünecek bir imge olamaz, bu yüzden Cervantes ünlü romanı Don Quijote’de Sanço’nun altına bir merkep, Don Quijote’nin altına da uyuz bir at olan Rosinante’yi çeker. Soylu atlar Cervantes’e göre olsa olsa soylulukları tartışmalı o sahte şövalyeler kadar soyludur.

Picasso da Guernica tablosunda boğa güreşlerinden Cervantes’e kadar bir dizi folklorik özellikten yararlandı. Zaten son dönem eserlerinde gözlemlenen eski İspanyol resim ustalarına dönüş belirtileri, ve 40’ın üzerinde Las Meninas çalışması bunun en çarpıcı örnekleriydi.

Bilindiği üzere Picasso Hristiyan motifler de kullanmaktaydı. Hatta Ütü Yapan Kadın resmi için, çarmıhtan indirme sahnesinde İsa’nın üzerine eğilmiş Maria Magdalena yorumu yapanlar olmuştu. İşte Guernica’daki çivilenmiş eller de böylesi bir dinsel çağrışımla yüklüdür. Tavandan gelen yapay ışık uygarlığın vahşi yüzünü sergiler. Bu ışık genç kızın, kadın matadorun sunduğu doğadan çıkarılma ışıktan farklıdır. Barbarlığa karşı aydınlık meşalesiyle müdahale eden genç, gelecek aydınlık dünyaların Prometheus’u gibidir. Söz konusu genç kızın Picasso’nun 16 yaşındaki sevgilisi Maria Theresa Walter olduğu söylenir. Yerde yatan güzel erkek figürü ise ayaklar altına alınan insanlık olarak düşünülebilir. Çıplak kadın ve ölü çocuğu; ölüm ve erotizm, cinsellik ve yıkım ikilemidir.

Barış Güvercini

Masanın üzerindeki kuşun ne olduğunu Picasso’nun kendisi de tam olarak hatırlayamıyordu. Horoz olma olasılığı yüksek olsa da, bu da bir başka dinsel gönderme olarak düşünülebilir. Sonuç olarak Guernica Picasso’nun yakaladığı duygusal bir andı ve bu anın kolektifleşip dünya barış hareketindeki yerini alması için önce aradan bir dünya savaşı ve bir iç savaş geçmesi gerekti. Önce 1949 Paris Barış Konferansı için bir litografi olarak düşünülen, sonra da 1951 İngiltere, Sheffield’deki ikinci barış konferansında kendi çizimiyle ölümsüzleşen savaş karşıtlığının sembolü barış güvercini, Guernica’nın ardından işte böyle doğdu.

İlker Özünlü

www.acikradyo.com.tr

21 Mayıs 2002.

Paylaş:

Önceki Yazı

Gringo

Fernando El Barrajon
Bazen Amerikalılar için ‘gringo’ lafının kullanıldığını duyarsınız. “Hey Gringo!” derler Birleşik Devletler’den gelmiş insanlar için. Ama Gringo, ‘green’ (yeşil) yani…
Devamını Oku

Sonraki Yazı

Güneş Arabaları

Aytaç Gören ile söyleşiden
Güneş enerjili araçlarda elektrik motoru kullanılıyor. Tabii bu verimin epey yüksek olmasını sağlıyor, ancak güneş panellerinden aldığımız enerji gerçekten çok…
Devamını Oku

İlgili İçerikler

Durum

Engin Akın
Buğday ‘Tiriticum’ ailesinden otsu bir bitkidir ve arpadan sonra tarımı yapılan en eski tahıldır. İlk tarımının 12 bin yıl önce…
Devamını Oku

Yalınayak

Seda Binbaşgil
Cesaria Evora Atlantik Okyanusu’nda adeta kendi haline terk edilmiş takımadalardan oluşan Cabo Verde (Yeşil Burun) Cumhuriyeti’nde 1941 yılında doğmuş. Bugün…
Devamını Oku

İncirlik

Ali Bilge ile söyleşiden
2. Dünya Savaşı sonrasında Amerika ile Türkiye arasında yakınlaşma bir imza ile  başladı. 12 Temmuz 1947’de, Truman doktrini çerçevesinde Türkiye…
Devamını Oku

Hoşgörü

Yıldırım Türker
  Hoşgörü tuzukuru yerleşiklerin dil alıştırmasıdır. Güvenli hayatın tatlı fısıltısı. Hoşgörülenlerin asla edinemeyeceği altın işlemeli bir kalkan. Çünkü bir hoşgören…
Devamını Oku