2 Ağustos 2000
Ömer Madra

Eyyâm-ı Bâhûr

Çocukluğumuzun sahil kasabalarında bütün ‘çete’nin yüreğine ürpertili bir heyecan salan büyülü sözcükler. Heyecan, güneşin yeni göveren tuzlu küçük bedenlerimiz üstüne acımasızca çullanacağını bilmek gibi mazoşistçe bir keyiften geliyordu. O yazın da adam gibi, yani düpedüz yaz gibi yaşanacağını kendi biyolojik mevsim saatimizle bilmekten gelen bir güvenden kaynaklanıyordu daha doğrusu. Ürpertiyse, korkudandı.

‘Eyyâm-ı bâhûr’ ya da o kasaba çocuklarının tümünün ağzındaki yanlış söyleyişle ‘ehen buhur’, daima Ağustosun hemen başında yakıcı bir sıcak dalgası hâlinde gelip bir hafta boyunca hepimizi buharlaştırırken, bir de tatsız söylenceyi yanında getirirdi: ‘Sam yeli’.

Şaşmaz bir şekilde sekiz gün süren ‘ehen buhur’ sırasında esen bu yelin, değdiği ıslak bedenlerde beyaz beyaz lekeler bırakacağına, bu lekelerin de ömür boyu silinmeyeceğine o zamanlar aramızda inanmayan yoktu. Küçük beyaz lekeler o an için pek önem taşımasa da, birkaç ay ya da en geç bir yıl içinde karşı cinsle kuracağımızdan emin olduğumuz romantik ilişkiler açısından ölümcül bir estetik engel oluşturacağından, bu konuda herkesin derin bir korkusu olurdu. Allahtan, her şeyin mutlak çaresinin bulunduğu o müthiş dönemde yaşıyorduk: Demir, sam yelinin amansız düşmanı ve kalkanıydı. Boyna veya bileğe bir iple asılacak ya da mayonun lastiğine iliştiriliverecek küçücük paslı bir çivi -mutlaka demir olmalıydı, başkası, altın bile olsa bu durumda asla işe yaramazdı!- doğanın müthiş gücünden gelecek her türlü tehlikeyi bertaraf etmeye yeterli olacaktı. Ve öyle de oldu. Sahil kasabasında geçirdiğimiz o altın çocukluk yıllarında, her seferinde muntazaman gelen ve muntazaman sekiz gün sürdükten sonra geçip giden ‘ehen buhur’larda malum önlemi alanlardan hiçbiri -arada yüzerken çivisini düşürmüş olsa dahi- sam yeli yiyip ‘lekelenmedi’ ve dolayısıyla da sonraki yıllarda hepsi pek çok güzel aşk yaşadılar…1 Ömer Madra . 2 Ağustos 2000 .


  1. 2 Ağustos 2000 tarihli Yeni Binyıl gazetesinde yayınlanmış olan ‘Eyyâm-ı Bâhûr’ başlıklı yazıdan.↩︎
Paylaş:

Önceki Yazı

Exlibris

Aykut Köksal
Bir kitabın kapağının iç yüzüne yapıştırılan ve o kitabın sahibini gösteren etiket. Üzerinde yer aldığı kitabın bir parçası olmasına karşın,…
Devamını Oku

Sonraki Yazı

FC Sankt Pauli

Tan Morgül
1910 yılında Hamburg şehrinin takımı olarak kurulan Sankt Pauli, maçlarını 20.735 kişilik Millerntor Stadion’da oynuyor. Renkleri kahverengi-siyah. Amblemleri korsan usulü…
Devamını Oku

İlgili İçerikler

Guernica

İlker Özünlü
Guernica’yı anlayabilmek için Picasso’yu, onun resme bakışını anlamak gerekiyor. Açıklama ve yorumlardan titizlikle kaçınan Picasso ise “İnsanlar görmek istediklerini görür”…
Devamını Oku

Gringo

Fernando El Barrajon
Bazen Amerikalılar için ‘gringo’ lafının kullanıldığını duyarsınız. “Hey Gringo!” derler Birleşik Devletler’den gelmiş insanlar için. Ama Gringo, ‘green’ (yeşil) yani…
Devamını Oku

Gaia

Ömer Madra
2006’nın hemen başlarında Independent gazetesinde James Lovelock’un bir makalesi yayınlandı. Dr. Lovelock, yeryüzünün ilginç insanlarından biri: Öncelikle bağımsız bir bilim…
Devamını Oku

Dino Valenti

Sedat Nemli
San Francisco’nun Haight-Ashbury mahallesinde, daha doğrusu, kesişen sokaklarında doğup, Fillmore West ve Avalon Ballroom konser salonlarında yaşanan altın çağı (1966-68)…
Devamını Oku