Bir serbest yaratım nesnesi olarak ortaya çıkan karikatürle, editoryal karikatür arasındaki ayrım, sanat disiplinleri ile tasarım disiplinleri arasındaki ayrıma benzer. Serbest karikatüre ilişkin tüm belirleyiciler karikatürcünün kendisi tarafından tanımlanırken, editoryal karikatürün belirleyicileri, aynı mimarlık, grafik ya da endüstriyel tasarım gibi tasarım disiplinlerine benzer biçimde, dışarıdan verilmiş bir program ve sipariş doğrultusunda ortaya çıkar. Mimari yapıtın programını yapının işlev çerçevesi, grafik ürünün programını iletiye konu olan ürün ya da etkinlik, editoryal karikatürün programını ise, içinde yer aldığı yayının belirlediği konu ve yaklaşım bağlamı belirler. Serbest karikatür zaman ötesini hedefler, yarına ulaşma kaygısını taşır, editoryal karikatürün ait olduğu zaman ise programının belirlediği zaman dilimidir. Bu ayrım dünya karikatüründe o denli net bir ayrıma dönüşmüştür ki, editoryal karikatür çizenle serbest karikatür çizen neredeyse farklı uğraş alanlarının temsilcileri sayılır. Doğal olarak, var olmayı seçtikleri platformlar da farklılık taşır: Serbest karikatür daha çok yarışmalarda, sergilerde, sanat dergilerinde yaşam bulurken, editoryal karikatür günlük yayın alanının dışına çıkmaktan uzak durur. Bu iki karikatürün dili ve biçim sözlüğü de farklıdır. Editoryal karikatür, basılı yayının fotoğraf öncesi görsel malzemesi olan gravürün biçim dilinden izler taşır. Yazı ve çizgi birlikte bir bütün oluşturur, aralarında bir yarış ya da öncelik sıralaması bulunmaz. Serbest karikatür ise mizahın çizgi gerçekliği düzeyinde var olmasıyla ilgilenir ve çizginin ‘sine qua non’ varlığını uç noktaya taşıyarak saf bir yaratım alanına doğru yol alır.
1950’li yılların Türk karikatüründe bir dönüm noktası oluşturduğu bilinir. 1950 öncesinde Türkiye’de karikatür, öncelikle editoryal karikatür olarak var oldu ve dünyadaki benzerlerine koşut bir oluşum gösterdi. 1950 kuşağıyla birlikte ise, karikatürün kendi gerçeklik düzlemini (çizgi gerçekliğini) sorgulayan ve serbest dünya karikatüründen etkiler taşıyan yeni bir karikatür anlayışı ortaya çıktı. Doğal olarak, bu yeni karikatürün dayandığı Batı karikatür geleneği editoryal karikatürün dışında konumlanıyordu. Ne var ki Türkiye’nin bu yeni serbest karikatürü kendi varoluş düzlemini editoryal bağlamın içine taşıdı. Başka bir deyişle, karikatürün Türkiye’deki geleneksel yerinden (güncel basından) özerkleşme yerine, bu yeri kendi platformuna dönüştürdü. Bu ise karikatürü zorunlu bir açmazın içine sürükledi: Editoryal karikatürün tanımladığı programın dışına çıkmak isteyen, zaman ötesi olmayı amaçlayan, içinde yer aldığı bağlamın zorladığı sınırlar içinde kalmaya direnen, ancak ister istemez o bağlamın bir parçası olan bir karikatür. Bu durum Türkiye’de karikatürün 1950 sonrası serüveninde belirleyici bir rol oynadı. 1950 kuşağının karikatürü, bir yandan kaynaklık ettiği serbest karikatür sanatının dünyada önemli bir yer kazanmasına neden oldu, ama bir yandan da editoryal karikatürün 1950 öncesinde önde giden konumunu ortadan kaldırdı. Editoryal karikatür, Türk karikatürcüsünün ‘kerhen’ çizdiği karikatüre dönüştü. Bu yüzden Türkiye’nin editoryal karikatürü, bakışını tüm dünyaya yönelten ve dünyadaki diğer editoryal karikatür örneklerinde görüldüğü gibi, keskin bir gözlemle dünyanın ‘bugününe’ yönelen bir karikatür olamadı ve ‘kerhen’ uğraşmanın getirdiği bir kolaycılıkla, yalnızca yakınına, yani Türkiye’ye bakan ‘dar çerçeveli’ bir karikatüre dönüştü. Sonunda günlük gazeteler adım adım ilk sayfaların karikatüründen vazgeçti, eskiden başyazı kertesinde önem taşıyan editoryal karikatür sahneden çekildi.1 Aykut Köksal .
- Bu yazı ‘Karikatürü Neden Terkettik?’ başlığıyla Yeni Mimar dergisinin 20 Eylül – 3 Ekim 2004 sayısında yayınlanmıştır.↩︎