
Marco Pantani 14 Şubat günü bir otel odasında ölü bulundu. Otopsi sonuçları kokain zehirlenmesine bağlı beyin ödemi ve kalp yetmezliğine işaret ediyordu. Özellikle son zamanlarında depresyonda olduğu ve yalnızlık çektiği söyleniyordu. Marco Pantani ‘yol şövalyeleri’ adı verilen bisiklet yarışçılarının en renklilerinden biriydi. 50 civarındaki kilosu, dazlak kafası, kepçe kulakları, bandanası ve şeytani ataklarıyla inanılmaz bir yokuşçuydu. Bir sürü lakabı vardı: Korsan, dumbo vs… İtalyanların aynı ebattaki efsanevi yarışçısı Fausto Coppi’den sonraki yeni efsanesiydi.
Dünyanın en büyük üç bisiklet turu; Fransa, İtalya ve İspanya turları, yaklaşık 3’er bin kilometreden oluşur ve sporcular 3 hafta gibi bir sürede, yalnızca bir tek gün ara vererek pedal basarlar. Alpler ve Pirene’lerin yer yer 3000 metre yüksekliğe ulaştığı zirvelerine tırmanırlar ki, Temmuz ayında bile o zirveler karla kaplı olur.
İnsanın, özellikle de bisiklet meraklılarının hayal gücünü zorlayan bu rekabetin üzerine ne yazık ki son yıllarda kara bulutlar çöktü. Birçok pedal doping testlerini geçemedi, değişik cezalar aldı. Çoğu yarışlara tekrar dönemedi, dönenler eski formlarına kavuşamadı. Pantani de bunlardan biriydi. 1998 yılında hem İtalya hem de Fransa turunu kazanmış, çok az bisikletçiye nasip olan bir unvana kavuşmuştu. Ama ardından gelen yıllar onun için pek hayırlı olmadı. Doping testleri pozitif sonuç verince uzunca bir süre yarışlardan men edildi. O da, testlerden geçemeyen birçok yarışçıyla aynı dili tutturdu: “Bu sporu yapan bütün sporcular, öteden beri böyle şeyler kullanır. Bizi kurban seçtiler.”
Bu cümleler, bisiklete aşkla bağlanmış birçok insanda soğuk duş etkisi yarattı. Ne yani, geçmişin o büyük şampiyonları; Mercx’ler, Hinault’lar, Indurain’ler de mi aynı şeyi yapmıştı? Dünyanın en güçlü adamının babası olduğunu zanneden bir çocuğun, gerçek denen tatsız şeyle yüzleştiği andaki hayal kırıklığıydı yaşanan. Peki kanserden insanüstü bir çabayla kurtulan ve bizi kendisine hayran bırakan Armstrong da mı aynı yolun yolcusuydu? Allahtan o, testleri aşmış yoluna devam ediyordu.
Asıl Suçlu Kim?
Pantani bir taraftan da organizatörleri suçluyordu. Yarışlar o kadar ağırdı ki, insan metabolizmasının normal şartlarda bunun altından kalkması mümkün değildi. Geriye ilaç kullanmaktan başka çare kalmıyordu.
Diğer yandan, bu suçun diğer ortakları biz bisiklet seyircileriydik. Öylesine doymak bilmiyorduk ki, daha hızlı, daha yukarı, daha uzun… Hiçbir rekor bizi kesmiyordu. Hani bir laf vardır ya, kahramanlara ihtiyaç duyanlar düşkünlerdir, diye. O sendroma mı esir düşmüştük? Trajedinin masummuş gibi görünen suç ortakları mıydık?
Pantani 2003’te Fransa bisiklet turuna yeniden katıldı. Doğrusu eski parlak günlerinden uzaktı. Her şeye rağmen, gönlümüze kurduğu taht o kadar sağlamdı ki, ona topluca hoşgeldin dedik. Ölüme filan da pek aldırdığı yoktu zaten. Sezon başında Ukraynalı bisikletçi Andrey Kivilev geçirdiği kaza sonucu hayatını kaybetmişti. Bunun üzerine Uluslararası Bisiklet Federasyonu kask takma zorunluluğu getirmiş, uymayanları diskalifiye edeceğini açıklamıştı. Bizim korsan, Fransa Turu’na katılır katılmaz yine anarşistliğini yapmış, kaskını çıkarıp atmıştı.
Bundan bir kaç ay evvel de bir başka yol şövalyesi, José Maria Jiménez, tedavi gördüğü klinikte hayatını kaybetmişti. O da dopingin yan etkilerinden olan depresyon çukuruna düşmüştü. Jimenez 31, Pantani 34 yaşındaydı. Her ikisi de gitti. Rosinante’leri olan bisikletlerinin boynu bükük kaldı. Dulcinea’ları mı? Onlar bizlerdik.
Aydan Çelik, www.acikradyo.com.tr