Emre Zeytinoğlu

Cuma

Robinson Crusoe’nun ‘ıssız ada’da karşılaşıp, Cuma adını verdiği yerli. Daniel Defoe’ya inanacak olursanız, bu yerlinin adı, Crusoe’nun onu Cuma günü bulmuş olmasından gelir. Belki bir anlamda öyledir; ancak Cuma’nın tam da Cuma günü bulunmuş olmasındaki bir dizi ilginç rastlantı da üzerinde durulmaya değer.

Cuma sözcüğü, Arapça’da ‘toplanmak’ köküne bağlı. Cuma namazı, cemaat namazıdır. O gün namazın toplu kılınmasının sevabı, tek kılınmasına göre 27 kat fazladır. Defoe ilahiyat eğitimi almıştı. Ama İslam üzerine bilgisi neydi; bunu bilemiyoruz. Yine de Cuma ile cemaat arasında İslami bir bağ kuracak olursak; adanın cemaat oluşumu, Crusoe ile Cuma’nın bir araya gelmesiyle gerçekleşmişti.

Defoe’nun İngiliz olduğu ve İngilizce konuştuğu malum. O halde Cuma dediğimiz yerlinin gerçek adı, Friday. Durum böyle olunca, Cuma’nın cemaatliği geri planda kalıyor. Ne var ki Friday’den bu kez de başka sonuçlar çıkıyor: Friday’in açılımı; Freya’s day… Freya kim? İskandinav mitolojisinde Frey’in kız kardeşi. O bir aşk tanrıçası. Sonradan Odin’in karısı oluyor. Odin ise, Alman mitolojisinin Zeus’u. Freya onunla evlenince, Almanya’daki adı Frigg olarak değişiyor. Odinn aynı zamanda İskandinav mitolojisinin de baş tanrısı. Defoe’nun zihninde, aldığı eğitim doğrultusunda bunlardan birşeyler kalmış olduğu da su götürmez.

Konuyu fazla dağıtmayalım. Olay şu: Freya denilen kadın, bir baş tanrıya eş olacak kadar güzel; bir dünya güzeli. Cuma dediğimiz yerliciğin, ıssız adada Crusoe’nun gözüne nasıl göründüğü üzerine bir sonuç çıkar mı buradan? Saçmalıyor muyuz?

Saçmaladığımız hakkında kesin bir karara varmadan önce, Michel Tournier’nin Cuma ya da Pasifik Arafı1 (Vendredi ou Les Limbes du Pasifique) romanına müracaat edelim. Tournier’nin, romanda Crusoe üzerine kimi saptamaları var: Crusoe, daha önce deneyimlediği bir toplumsal sistemi hep zihninde taşıyor. Örneğin alışık olduğu bir aile düzenine bağlı. Bu arada da, sözkonusu toplumsal gereklilikler ile, ‘tek başınalığın’ yarattığı doğal dürtüleri giderek içiçe geçmeye başlıyor. Issız adayı bir kadın gibi, eşi gibi görmeye başlıyor. Adanın kıvrımları, ona Freudvari bir hareket veriyor. Açan çiçekler ise, ada ile kurduğu cinselliğin ürünüdür; kız evlatlardır onlar. Cuma’yı birgün bir ağacın tepesinde görünce, onun eşine tecavüzde bulunduğu kanısına kapılıyor. Tüm bunlar olabilir mi? Belki… Fakat şunu da unutmamalı ki, bir erkeğin, ailesinin dışında da kimi cinselliklere eğilim duyduğu anlar yok değildir. Tam burada Cuma (yani Friday) ile ‘Freya’nun günü’ arasında, pekâlâ bir bağlantı akla gelebilir.

“Sen Farklısın”

Şimdi sözü, Crusoe’nun bedeninin ‘üst’ taraflarına getirelim: Kafaya… Crusoe toplumsal deneyimlerini, yani toplumun kuralları çerçevesinde geliştirdiği bir değerler sistemini, doğallığı ile karıştırıp, buradan bir gerilim yaratıyor. Bu bir anlamda Kantçı bir bireysel eğilim sayılabilir. Başka bir söyleyiş ile; tam kendi tarihinin birey anlayışı. Üstelik kendi değerlerini Cuma’nın değerleri ile eşdeğer tutup, farklı hakikat yöntemlerine hoşgörü ile yaklaşması da, üzerinde durulmaya değer bir konu. Çünkü Crusoe diyor ki; “önemli olan, aynı hakikate ulaşmak.” Burası önemli. Hakikatin aynı olduğunu saptayacak, o hakikatten ayrılmamak gerektiğini söyleyen biri var: O da Crusoe’nun kendisi. Cuma böyle bir hakikatten ve ona ulaşmadaki farklı yöntemlerden söz etmiyor; onun derdi değil. Ya da zaten yaşamında öyle bir şeyin yeri yok. En azından Crusoe birgün adaya gelip, Cuma’ya “sen farklısın” deyinceye kadar Cuma’nın ‘farklılık’ kavramından haberi yoktu. İşte bu kavram adaya yayılmaya başladığında, adanın iktidarının kimin elinde olduğu da açığa çıkıyor. Baudrillard’ın güzel bir sözü var; “farklılığı düşünen kişi antropolojik açıdan üstündür; elbette, antropolojiyi icat eden odur çünkü” diyor. Emre Zeytinoğlu .


  1. Michel Tournier; Cuma ya da Pasifik Arafı, İstanbul: Ayrıntı Yayınları, 2004.↩︎
Paylaş:

Önceki Yazı

Cool

Yosi Falay
 Türkçe tam karşılığı ‘serin’ olmakla beraber artık bu anlamı ile pek kullanılmıyor. 1950’li yıllardan bu yana ‘cool’ sözcüğü alt-kültürel bir…
Devamını Oku

Sonraki Yazı

Çarık

Muvaffak Falay
“Dizzy Gillespie geliyor!” dediler. “Aman bir karşılama yapalım hemen” dedim. Topladım çocukları, Erol Pekcan al trompeti, zili al yeter. Süheyl…
Devamını Oku

İlgili İçerikler

Ninni

İbrahim Betil
Ninniler her insanın dinlediği ilk aşk şarkılarıdır. Tapılası sevgiyi, koruyan aşkı, güven verici duyguyu, her şeyi veren ve hiçbir şey…
Devamını Oku

Olimpiyat Törenlerinde Sanat

Emre Zeytinoğlu
Olimpiyat yarışmalarından önce niçin etkileyici sanat gösterileri yapılıyor? Acaba bu gösteriler birçok kişinin söylediği üzere, yalnızca o ülkenin turizm tanıtımına…
Devamını Oku

Elvis

Ömer Madra
Tam adı Elvis Aaron Presley. Doğumu: 8 Ocak 1935, Tupelo, Mississippi. Ölümü: 16 Ağustos 1977, Memphis Tennessee. Amerikalı şarkıcı, müzisyen,…
Devamını Oku