“Dizzy Gillespie geliyor!” dediler. “Aman bir karşılama yapalım hemen” dedim. Topladım çocukları, Erol Pekcan al trompeti, zili al yeter. Süheyl Denizci, eskiden Radyo Big Band’in şefliğini yapmıştı, şimdi emekli olmuş, o; trompet, alto saksafon, trombon, tenor saksafon, 4 tane ses, bir de bas, davul. Biz Esenboğa Hava Meydanı’na gittik. Arkada da talebeler, kolej talebeleri, kızlar, erkekler, gençler, kocaman bir afiş yaptılar “Welcome Dizzy Gillespie” yazıyor. Bizde öndeyiz, bekliyoruz tayyareyi. Hiç duydunuz mu, Cüneyt Sermert’i, caz kritiği yazıyordu? Kitap da yazmış, orada da benim hakkımda yazmış. “Daha gelmedi, bir kere çalalım, sen bir dinle, eğer bir falso duyarsan bana haber ver” dedik. Biz parçayı geçtik, yazdım çocuklara aranjman gibi, sesler, vs. Çaldık, geldi “iyi, çok güzel” dedi. Baktık tayyare geliyor, o zaman küçük pırpırlar vardı, pervaneli, 150 metre önümüzde durdu. Bakıyoruz, merak… Hadi hazırlandık, merdiveni koydular, bir baktık araplar iniyor, negrolar! Biri geliyor bize doğru, insanlar gidiyor ona bir şey diyorlar, konuşuyorlar, onları itiyor. Elinde de fotoğraflar var, geliyor; iki metre kala gözü bende, dinliyor beni, hiç başka bir yere bakmıyor, göz göze geldik. En sonunda bitirince sarmaş olduk Dizzy’le. Dünyada, ne Amerika’da ne bir yerde, hiçbir yerde böyle karşılanmamış, çok duygulandı, şaşırdı. Beni ilk akşam konsere çağırdı, bir sigara tabakası verdi, içi altın gibi, dışı gümüş. Hâlâ saklarım. O kâğıdı yolladılar bana müzik mecmuasında, “Dizzy Gillespie hükümetin Ortadoğu turnesinde Ankara’da muazzam bir trompetçi keşfetti, ismi Muvaffak Falay. Orada İntim gece klübünde çalıyor.” Ondan sonra Ankara Büyük Sinema’da konser verecek 3 akşam, sonra İstanbul’a gidecekler.

İlk akşam oturdum. Oturduk, big band dinleyeceksin, o zaman da Dizzy Gillespie’nin big band’i Amerika’da en güzel caz, belki de en iyisi. Hayatta unutmam, o perde açılırken orkestra bir patladı, param pa-pa-pa parabiii… Perde açıldı, hii, ben mahvoldum. Bir parçayı Dizzy, aldı trompeti bir şeyler çaldı, bir solo yaptı, parça bir bitti, mikrofona geldi, “Muabak” diyor. ‘Muabank’ diyor gibi geliyor bana. O söyleyemiyor da tabii, ben bir şey anlamıyorum. Benim önümde de Mithat Fenmen var, meşhur piyanistimiz ve konservatuar müdürü o zaman, döndü bana “Muvaffak seni çağırıyor!” dedi. Aman, kalktım, yürüdüm çıktım sahneye, sarıldı bana vs. başladı söylemeye “çok muazzam trompetçi” vs. çıkardı bana bir sigara tablası verdi. İçine yazdırmış “Dizzy Gillespie’den Muvaffak Falay’a…” Karşılıklı caz sevgisi vs. birşey. Aldım bunu, sarmaş dolaş olduk “Thank you” dedim, sonra bunlar çaldı.
O zaman daha çocuğuz tabii, 25 yaşındayım. Ertesi günü arıyorum Ankara’da turist dükkânlarını; baktım köylü çarığı yapmışlar, deriden vs. Giymek için değildir bunlar, duvara asarsın. Ben de aldım bunu, vereyim dedim, evine asar. Ertesi akşam konser başladı, ben sahnenin arkasındaydım. İşaret ettim ona, geldi, ben de çıktım sahneye bunu verdim. Koydu bongoyu -bongo çalıyordu-, açtı, kâğıtları attık, oturdu ayakkabılarını çıkardı bunları giymeye çalışıyor. Bunlar giyilmez diyeceğim, ama o zaman İngilizcem yok o kadar. Giydi ve bütün akşam o çarıklarla konseri bitirdi.
‘Maffy’ Muvaffak Falay ile söyleşiden,
Pr; Açık Dergi