12 Haziran 2002
Mustafa Ş. Şenocak

Boynuzlu

1950’den sonra, tramvayların yetmezliği çerçevesinde aranan yeni çözümlerden biri olarak ‘Troleybüs’ gündeme geldi. Özellikle enerji kaynağı açısından dışarıya fazla bağımlılığı olmayacağı için, elektrikle çalışan, ray sistemi kullanmayarak daha esnek hareket olanağı taşıyan bu çözüm oldukça çekici görünüyordu. 1957 yılında İtalyan ‘Ansaldo San Giorgio’ firmasına hem sistemin kurulması hem de araçların sağlanması için sipariş verildi. Tesislerin kurulması ve ilk araçların gelmesi ile 27 Mayıs 1961’de Topkapı–Eminönü arasında ilk hat, hizmete girdi. Sadece Avrupa yakasında olmak üzere 45 km hat, 6 kuvvet merkezi ve 100 araç 70 milyon liraya mal oldu. Garajları Topkapı ve Şişli idi. İtalya’dan alınan araçlardan başka, bizim mühendis ve işçilerimiz de bir troleybüs imal ettiler. ‘Tosun’ adı verilen bu araç da 1968’den sonra hizmete girdi.

Eminönü Meydanı, 1960’lar.
Galata Köprüsü’nde troleybüs, 1930.

Araçlar, aslında otobüs şasi ve karoseri ile imal edilmişlerdi, ancak elektrik motoru ile ve 400 volt üzeri düz akımla çalışıyorlardı. Elektrik havai hattan, 2 arşe aracılığı ile sağlanıyordu. Araçların çeşitli bölümleri çeşitli İtalyan firmaları tarafından imal edilmişti ve karoser Alfa Romeo yapımı idi. Ahşap –parlak formika– oldukça ergonomik tasarımlı oturma yerleri vardı ve şoför yanında yan yana yer alan dört koltuk en keyifli yerlerdi. Motorlar son derece sessiz ve güçlü idi; Dolmabahçe’den Gümüşsuyu’na veya Şişhane’den Tünel’e çıkarken -bu yönde trafik vardı o zamanlar- tüm diğer otobüsleri sollayabilirlerdi ve bu şoförleri için özel bir keyif olurdu. Ancak bu araçların, İstanbul gibi çok inişli yokuşlu dönüşlü bir kent için son derece uygunsuz bir arşe sistemi vardı. Bu akım aktarım sistemi, herhalde çıkarttığı sürekli sorunlara dayanarak ‘boynuz’ lakabını almış, halk arasında troleybüsler ‘boynuzlu’ olarak adlandırılır olmuştu. Gerçekten de tramvaylardan ve başka troleybüs sistemlerinden farklı olarak iki arşe, uçlarındaki oluklu rulmanlar aracılığı ile ayrı tellere değerdi. Ve âni manevralarda, dönüşlerde, frenlerde, hat kavşaklarında, hatta bazen nedensizce boynuzlardan biri, oldukça da gürültü çıkararak telinden çıkardı…

O zaman şoför aracı durdurur, uzun uzun özel el frenini kurar, kapılar açılır, aracın arkasına geçilir, çıkan boynuzun esnek ipi çekilip arşe maharetle yeniden tele oturtulur, yeniden araca binilir ve yola çıkılırdı. Bu işi çok ender olarak da meraklı, boynuz uzmanı olmuş biletçiler yapardı ama belki de resmi olarak buna yetkili değildiler. Bu işlem bazen yolcuları eğlendiriyor olsa da, karda kışta yağmurda herhâlde şoförün hiç hoşuna gitmez, hele aracın arkasında mahsur kalan otomobil sürücülerini çileden çıkartırdı.

Akülerine Para Yetmemişti

Troleybüsler son derece özgün ‘makinelerdi’; debriyaj ve gaz pedalları bulunmuyordu. Gaz pedalı yerine bir ‘reosta’ –akım geçişini ayarlayan ve hızı arttıran– pedalı vardı. Ayak fren pedalının yanı sıra, ileri geri hareketlerle kurulan ve özel bir ses çıkartan ilginç bir el freni de bulunuyordu. Ön paneldeki kullanıldığına hiç tanık olunmayan iki tuhaf koldan biri ‘geri vites’ diğeri ise akımı ters veren çok özel bir kazıklayıcı frendi.

“Boynuzlu”.

Tellerin kavşaklarında, aracın nasıl şoförün istediği yöne gideceği de ayrı bir merak konusuydu. Kavşak öncesinde, telde asılı, yarısı kırmızı yarısı beyaz bir üçgene göre, ‘gaz verilerek’ gidilirse belli bir yöne, yoksa diğer yöne gidiliyordu. Bu gibi ilginç bilgileri şoförden öğrenmek mümkündü. Gerçi ‘Şoförle konuşmak yasak’tı ama o trafikte, bir boynuzlunun şoförünün gerçekten arkadaşlığa gereksinimi oluyordu…

1980 civarında ülkedeki enerji dar boğazı nedeni ile her gün elektrik kısıntıları ortaya çıkınca troleybüsler zaten düşük olan verimlerini daha da yitirdiler. Hele beklenmedik elektrik arızaları ile yollarda kalıp yolcuları sefil etmeye başlayınca, daha da kötüsü uzun ve hareketsiz katarlar oluşturarak zaten yetersiz olan yolları tıkamaya başlayınca, sonları geldi.

Aslında troleybüslerin en az bir saat yetebilen ve kilometrelerce yol yapmalarını sağlayan aküleri de bulunuyordu ama ekonomik nedenlerle alınamamış veya takılamamış veya bakılamamıştı. Artık oldukça yaşlandıkları gerçeği de göz önüne alınınca önce seferler azaltıldı, 16 Temmuz 1984 tarihinde ise tamamen kaldırıldı.

İlginçtir ki troleybüslerin pek çoğu İzmir Belediyesine (ESHOT) satıldı ve orada daha uzun yıllar, hem de İstanbul’a göre çok daha verimli olarak hizmet gördüler. (Bkz; Otobüs, Chicago Gerçeküstücüleri)
Mustafa Ş. Şenocak, www.acikradyo.com.tr . 

Paylaş:

Önceki Yazı

Bosna Günlüğü

Açık Radyo
27 Kasım Pazartesi.Uyumaya hazırlanırken oldukça üşüyorum. Elektrik yok. Aynı savaş içinde geçen son iki senede olduğu gibi. Su da yok,…
Devamını Oku

Sonraki Yazı

Bozlak

Neşet Ertaş
bir feryattır efendim. Bozlak bir bağırtıdır, yüreğini dışarıya atmaktır. Bozlağın anlamı budur. İçinden geldiği gibi bağırır, söyler. Ölçüsüzdür. İçinden geldiği…
Devamını Oku

İlgili İçerikler

Mordechai Vanunu

Alper Kaliber
Geleneksel tarih yazımı, arkalarına devletlerinin ve ordularının örgütlü gücünü alarak ‘zaferler’ kazanan lider ve komutanların kahramanlıklarından beslenir. Oysa işgalci bir…
Devamını Oku

Sıçma Hakkı

Adem Örmar
21. yüzyılın ilk on yılı bitmeden; dünyada sessiz sedasız büyük bir devrim oldu: İnsanlık tarihinde ilk kez şehir nüfusunun kırsal…
Devamını Oku