On yıldan kısa bir zaman dilimi içine popüler müzik alanında dünyanın neredeyse bütün ‘en’lerini ve bütün ‘ilk’lerini sığdırmış, akla gelebilecek tüm rekorları kırmış, dolayısıyla da üzerlerinde söylenmemiş tek kelime kalmamış, dahası, gün be gün tarihçeleri yayımlanmış bir ‘fenomen’ grup için ne söylenebilir?
“Basitçe söylersek,” diyor grubun ‘vak’anüvisi’ Barry Miles, “herhangi bir müzik grubu için ‘Beatles’dan daha büyük olmak’, ulaşılması imkânsız bir hayaldir. Beatles’ın başardıkları, yaptıklarının hem bağlamı, hem de yapılış biçimi açısından sonsuza kadar biricik kalacaktır.”
Harry Benson’ın objektifinden The Beatles, 1964.
İlk özellik: Keskin bir mizah duygusu. Tüm kurumlarla dalga geçen, ama asla boş konuşmayan, saygısız, serseri ve sessiz bir kahkaha…İkinci özellikleri de empati: İnsanlık kadar eski olan barış ve adalet arayışını plak oluklarında daima dolaştırıp, ‘öteki’ni hiç unutmamış olmaları…
Belki de bu cümlede her anlamı ile ‘başarı’dan çok, ‘bağlam’ kelimesi önemli görünüyor. Zeitgeist: zamanın ruhu.
İkinci Dünya Savaşı’nın akıl almaz yıkımından sonra savaş-sonrası kuşağın ilk önemli özgürlük dalgası sayılabilecek rock’n’roll devrimi, akıllı muhafazakâr, dinibütün beyaz anababaları temsilen resmi otorite tarafından Amerika’da amansızca bastırıldıktan sonra Okyanus’un öte yakasındaki Liverpool’lu bu işçi ve sokak çocukları bayrağı devraldılar ve devrimi yeniden Amerika’ya ihraç ettiler. Sonra bambaşka deneysel ve öncü arayışlarla R&R müziğini bir anlamda katleden de onlar oldu.
Onları, yirminci yüzyılın –ve ola ki uzunca bir gelecek için dünyanın– son devrimi olan ’68 hareketinin dünya insan toplumunda yarattığı korkunç çalkantılı değişimi hem mükemmelen yansıtan, hem de o değişimi derinden etkileyen bir fenomen, bir ‘ayna-katalizör’ saymak pekâlâ mümkün.
Beatles’ın çok önemli iki özeliği vardı: Bütün o uğultu ve çalkantı arasında bir saniye bile elden düşürmedikleri korkunç keskin bir mizah duygusu. Kudret ve servet merkezlerinin insanları daha kolay yönetmek için icat etmiş oldukları tüm kurumları istisnasız sarakaya alan, ama asla ‘kelbî’ (sinik) olmayan saygısız, serseri ve sessiz bir kahkaha.
İkincisi de, insanlığın insanlık tarihi kadar eski olan o barış ve adalet arayışını bir şekilde o ‘vinyl’ plakların oyuklarında çaktırmadan ama her daim pikabın iğnesi ile birlikte dolaştırmış; empatiyi, yani ‘öteki’ni hiç unutmamış olmaları. Evet, en güzel aşk, isyan ve barış şarkılarını onlar yazdılar.