‘Gümüş Karların Kadını’ adlı hikâyesinde Conan meyhanenin birinde bir kadınla tanışır. Dünyanın en eski mesleğini icra eden bu kadın ile barbarımız eğlenceli vakitler geçirirler ve sonunda ayrılma zamanı gelip çatar. Conan, peşlerindeki Thoth-Amon’un adamlarından kurtulmak için normalde kadını öldürmesi gerektiğini bilse de, masum birini bu kadar kolay harcamaya gönlü el vermez. Kadına durumu kısaca anlatır; ona güvenmeyi seçip yoluna devam eder. Daha sonra büyücünün acımasız adamları gelip kadını yakaladığında ve ona akla hayâle gelmeyecek işkenceler yaptıklarında bile kadın Conan’ın kendine olan güvenine ihanet etmez ve can vermeyi seçer. Daha sonra Conan intikamını almayı kendine bir görev bilecektir. Öyle bir öfke ile doludur ki, karşısına çıkanlar sadece gözlerine bakarak ölüm korkusunu içlerinde hissederler. Conan tek başına ve görevini sektirmeden intikam alırken, içindeki barbar duygularını açığa vurmaktan, düşen silah arkadaşlarına içinden intikam kanları akan nehirler hazırlayarak selam vermekten kaçınmaz bile. İşte barbar Conan’ın dünyası…

“Şunu Bilin ki Prensim…”
Savaş meydanlarında doğmuş, savaş meydanlarında erkekliğe adım atmış ve savaş meydanlarına kral olmuş bir adamın hikâyesidir bu. Onu ilk gördüklerinde ileride yapabileceklerini tahmin edip, ona özel bir tarihçe tutan Nemedyalı tarihçilerin daha sonra yazacağı gibi:
“ Şunu bilin ki Prensim, Kabaran okyanusların Atlantis’i
ve onun görkemli kentlerini yutmasından hemen sonra,
Dünya’da o güne kadar görülmemiş bir çağ başlamıştı.
Aryas’ın oğullarının doğduğu bu çağda,
Dünya üzerindeki imparatorluklar ve uygarlıklar,
Gökteki yıldızların mavi pırıltıları kadar dağınık fakat belirgindi.
İşte bu sıralarda Kimmeryalı Conan geldi.
Çelik bilekli elinden kılıcını hiç bırakmayan bu kara saçlı, şahin gözlü yiğit,
Tüm imparatorlukları sandallı ayağının altında çiğnemek istiyordu”
Robert Ervin Howard 1932 yılında ‘Kılıçtaki Anka’ hikâyesini yazdığında, yarattığı kahramanı kendisi ile özdeşleştiriyordu. Barbar, denizci, çöl adamı, hırsız, savaşçı, paralı hırsız, komutan ve en sonunda Kral Conan: Hiborya çağının en büyük kahramanı. O zamanlar yazıştığı H.P. Lovecraft, Cthulhu mitosunun Hiborya Çağı kısmını ona emanet ederken belki de bunları hissetmiş ve bu duygulara güvenmişti. Howard’ın kısa ömründen hiç beklenmeyecek kadar üretken olmasının sebebi belki de yazdıklarının çoğunu yaşıyormuş gibi hissetmesiyle açıklanabilir. Howard henüz 30 yaşında Annesinin hastalığına ve öleceği fikrine dayanamayıp kafasına silahı dayadığında, geride yüzlerce şiir, yazı ve de kendisi olarak gördüğü Conan’ı bırakmıştır.
Hiborya
Yazılan ilk hikâyede Conan zaten bir kraldır. Howard kahramanının kaderini daha ilk sayfalardan belirlemiştir bile. Diğer hikayeleri ile barbarın hayatının farklı zamanlarını ve Hiborya çağını betimlemiştir. Conan’ın en güçlü taraflarından biri de bu olsa gerek… Hiborya’nın kendisi, Orta Dünya tasvirlerinden çok daha etkilidir belki de. Nemedya’sı, Ophir’i, Brithunya’sı, Hiperborya’sı, Zamora’sı, Zingara’sı, Shem’i, Koth’u, Stigya’sı, Hirkanya’sı ve de tabi ki Akilonya’sı ile Hiborya. Conan’ın her yerinde efsaneler yazacağı dünya…
Conan çocukluğunda kolunun kuvveti ile şöhret kazanmış, ok gibi silahlara lanet okuyan bir yapıdadır. Gözü son raddesine kadar karadır; düşünmeden hareket eder ki bu da çoğu zaman başına bela açan bir özelliği olmuştur. Conan bu zamanlarında yaşadığı hatalarından daha sonra ders almasını öğrenecek olsa da, o zamanlar kandırılır, esir edilir, kazandıkları elinden alınır. Ama genç barbar hırslı ve kararlıdır. Daha sıcak ülkelere olan yolculuğu sırasında hırsızlığı, kılıcı kullanırken güce değil akla güvenmesi gerektiğini öğrenir. Ok atmanın hiç de erkekliğe aykırı bir hareket olmadığını anlar. Kadınlarla ilişkilerinde daha kuşkucu ve sinsi bir yapıya bürünür. Bu zamanlarında henüz yaşı çok ilerlememiş ve maceracı ruhu dizginlenemeyen bir barbardır. Hiborya’da gezmedik yer bırakmaz ama hiçbir yerde uzun uzadıya kalamaz. Değişik diller öğrenmeye başlar ve kaba bir barbardan, daha kurnaz ve akıllı bir adama dönüşmeye başlar. Savaşlarda yazdığı destanlar dilerde dolaşmaktadır artık. Tabii yine bu zamanlarda, ömrü boyunca uğraşacağı düşmanlar edinmeye de başlar. Yaşı ilerleyip otuzlarına geldikçe, barbar, artık komutan özellikleri edinmeye başlamıştır. Daha çocukken bir büyücüden öğrendiği kehanetin peşindedir artık; kendine ait olan büyük bir krallık. Artık yönetilen olmaktan çıkıp yöneten olmaya başlamıştır. Gençliğinde yaşadıklarından çok şey öğrenmiştir. Akıllı ama bunu çaktırmayan, kadınlara güven sorunu olan, kaybettiği dostlarını arada bir hatırlamaya başlayan bir adamdır artık Conan. Dik başlılığı, maceracı ruhu yerini insanları etkileyen bir lidere bırakmıştır. Eski maceracı, hırsız ruhu arada sırada kendisini yoklasa da, artık daha sorumluluk sahibidir; görüp geçirdiklerini birer anı olarak değil de bir ‘alınacak dersler listesi’ olarak görür. Kısacası artık krallığa hazırdır. Kral olduğu zaman ise Conan en ağırbaşlı, aklını en çok kullanmak zorunda kaldığı zamanlarını yaşamaktadır. Etrafındakileri ve hareketlerini analiz etmek, gerekirse onlardan erken davranmak zorundadır; çünkü çölde tek başına dolaşan, gerildiği çarmıhta intikam yeminleri eden o barbar değildir artık. Etrafı ona kumpaslar hazırlamaya meraklı, yüzüne gülüp arkasından tüküren dalkavuklar ile doludur. Bırakıp gitmek artık sadece uzak bir anı olmuştur… Vergiler, savaşlar, seremoniler arasında yaşamak zorundadır. Yine de maceracı ruhunun ölmediğini, krallığını oğluna bırakıp bilmediği adalara yelken açtığında belli eder.

Acımazın Tanrıların Topraklarında…
Conan sözünün eri bir kahraman olarak görünse de Howard, bazı hikayelerinde Conan’ı açgözlü, şehvet düşkünü, kindar ve yoluna çıkanları öldürmekten çekinmeyen bir karakter olarak tanımlayarak aslında Hiborya çağının en önemli özelliğini ortaya çıkarmaya çalışmaktadır biraz da. Bu çağda kesin hatlar ile tanımlanmış bir iyiler ve kötüler dünyası yoktur. Tanrılar bile kesin olarak iyi ya da kötü olarak etiketlenmezler; herkesin kendi hesapları var gibidir ve hesapların kesiştiği yerlerde olaylar olmaktadır. Crom, ki Conan’ın tanrısıdır, zayıflara acımaz; serttir ve dualara cevap vermez. Conan da ona dua etmek yerine lanetler okumayı ve ölüme yaklaştığı zamanlarda “Yanına geliyorum, bana yer aç” diye naralar atmayı tercih etmektedir. Bir başka Hiborya tanrısı; savaş tanrısı Borri ise inananlarının savaşlarından akan kanları toplayıp; son savaşçıların da teker teker toprağa düşmelerini izlerken, artık kendi sonun geldiğini de bilmektedir. İlginç bir ikilemdir bu; savaş, kana doymayan bir tanrı, ve onun bu isteğine cevap verirken tükenen kulları… Son inanan da düştüğünde artık Borri için de ölüm zamanı gelmiştir; ona inanan bir insan, ona adanmış bir sunak kalmamıştır artık. İşte o çağın tanrıları böyle tanımlanmıştır; zayıflığı ve naifliği hor gören, dualara cevap vermekte isteksiz, insanları kolayca kullanmaktan çekinmeyen tanrılar. Böyle bir çağın kahramanı da kılıcından ve onu tutan kolundan başka bir şeye ihtiyaç duymayan bir barbardır.

Howard’ın hayal ettiğini gerçeğe dönüştüren ve Conan’ı hala unutulmaz kılan çizerler
-Conan’ı daha atletik, kasları çok aşırı olmayan bir şekilde belirgin, avına atlamaya hazır bir pars gibi hatırlıyorsanız, tahminen John Buscema çizimlerini görmüşsünüzdür. Buscema çizimlerinde Conan’ın siyah yeleye benzeyen saçları ve asık suratı en belirgin tarifi olsa gerek. Saldırırken vahşileşen ifadesi, dağılan saçları, öne eğik duruşu ile Conan, Buscema’nın ellerinde soğuk kuzeyli ifadesini tam olarak bulmuştur.
-Eğer kasları şişmiş, mağrur duruşlu, saçları daha belirsiz ve vücut detaylarına kadar çizilmiş bir Conan hatırlıyorsanız, bu Frank Frazetta Conan’ıdır. Hele balıketi kadınlar, dumanı tüten bir savaş ve ortalığı doldurmuş cesetler sözkonusu ise, büyük ihtimal ile Frazetta’nın, kimilerince Howard’ın hayal ettiğine en yakın Conan’ına bakıyorsunuzdur.
-Uzun boylu, yara ve kesiklerle bezeli, kaslarından daha çok, iri vücut yapısı ile dikkat çeken, kılıcını savurmakta olan bir barbar hatırlıyorsanız, bunlar da büyük ihtimalle Earl Norem’in ellerinden çıkmış çizimlerdir.

-Eğer Conan denince aklınıza temiz yüzlü, ayağına çabuk, gençliğinin baharında bir genç geliyor ise, sizin okuduğunuz Barry Windsor-Smith’in çizdiği Conan resimli romanlarıdır.
Her çizer barbarı daha farklı çizmeye, ona kendisinden bir şeyler eklemeye çalışmıştır. Belki de Conan’ı diğer çizgilerinden ayıran budur. Farklı çizerlerin ellerinde farklı farklı şekillere girmiş, ama sonuçta özgün kalabilmiş bir kahraman.
Rabun Koşar