7 Mart 2002
Melih Kafa

Banka Soygunu

İşsizliğin kronikleştiği, banknotların istiflendiği bankalarda bile çalışanların maaşlarının düşürüldüğü, kanıksanmış enflasyon psikolojisinin geleceği güvensizliğe boğduğu şu umutsuz dönemde, birçok insanın ‘voliyi vurma’ fantezisi olarak banka soymayı düşlediğini tahmin etmek güç değil. Hele de insanın maddi olanaklarıyla tüketim çeşitleri arasındaki uçurumun giderek açıldığı bu ortamda…

Ekonomik kriz olmasa bile, “Çalışmaktan usanan, maddi sıkıntı içinde kıvranan; ya lotoda kazanmanın, ya da kurtuluş vaadeden banka soygununun hayalini kurar” diyor Klaus Schönberger. Soygunculara halk arasında gıptayla bakılması, Alman kültür tarihçisinin dikkatini çekmiş. Zira kişilere karşı işlenen suçlar ahlaki açıdan kabul görmezken, banka soyulduğunda birçok insan, banka kasalarında paranın mucizevi şekilde mantar gibi kendiliğinden çoğaldığını varsayar, gizliden bir haz duyar. Ya da en azından “Nasılsa sigortalıdır. Kurumun zarara falan uğradığı yok” diyerek suçluluk duygusundan arınır. Bu sosyokültürel fenomen, Schönberger’e göre “Amerika’dan İsrail’e kadar her yerde aynı.” Kendisi konunun farklı açılardan incelendiği 26 makaleyi, Almanya’da basılan bir kitapta bir araya getirdi: Va Banque – Banka Soygunu: Teori, Uygulama ve Tarihi.

Avrupa’ya Amerika’dan Miras

Banka soygununun kökleri, ‘kovboy filmlerinden’ gördüğümüz üzere gerçekten Vahşi Batı’daki posta arabası soygunlarına dayanır. Eski kıtanın sınıfsal düzeninden uzak, kaçmaya uygun uçsuz bucaksız bir alanda, silahın serbest ve en hızlı ulaşım aracının bir attan ibaret olduğu bir ortamda başka nasıl olabilirdi ki? Avrupa’da banka soygunu o tarihlerde henüz bilinmiyordu. Taa ki ünlü Pinkerton Dedektifleri haydutlara göz açtırmayana kadar. Birçok Amerikalı gangsterin 1870’lerde Fransa’ya kaçmasıyla, Avrupa banka soygunuyla tanıştı ve hızla geliştirdi.

Bonnie Parker ve Clyde Barrow

Başarılı banka soygunun en hayati unsuru ‘olay mahallinden kaçış’tı, yani mobilite… Yıllarca bunun en güzel aracı, otomobil oldu. Otomobilli soygunun mucidi ise anarşist Jules Bonnot.1 1876 doğumlu Bonnot, Lyon’da bir tamirhanede kalpazanlık yapıyordu ve İsviçre – Fransa arası çalınmış oto kaçakçılığı yapan bir otomobil tutkunuydu. 1910 yılında bir ara polisiye yazarı Arthur Conan Doyle’un şoförlüğünü yaptığı da rivayet edilir.

Bonnot 1911 kasımında Paris’e gelerek L’Anarchie adlı derginin çevresine girdi. Buradakiler Proudhon’un “Mülkiyet hırsızlıktır” sözünden yola çıkarak, gerçek ‘devrimci yolun’ mülkü ‘geri almak’tan geçtiğine inanıyorlardı. Küçük hırsız takımının ‘geri çalma’ doktrinine tek muhalefet eden, derginin şef editörü, Victor Kibaltchiche adında biriydi. (Kendisi daha sonra Victor Serge adıyla ünlü bir romancı ve Troçki’nin yoldaşı oldu.) Bonnot bu ortama girer girmez altı kişiyi, teknolojiden yararlanarak ‘büyük işler’ yapmaya ikna etti. 21 Aralık 1911’de, 1910 model Delauney-Belleville marka bir limuzinle, merkez bankası kuryesiyle korumayı öldürdükten sonra olay mahallinden kaçtılar. Bir sanayicinin garajından çaldıkları otomobil, dönemin en hızlı aracıydı. Atlı ve bisikletli Paris polisinin sahip olduğu motorlu araç sayısı ise topu topu dörttü.

Jules Bonnot,
1876-1912

Çalabildikleri nakit para yalnızca 5 bin franktı. Arkalarında birçok ceset bıraktıkları sayısız soygunda ellerine geçen miktar hep düşük oldu. Taa ki Mart 1912’de bir merkez bankası şubesinden 50 bin frank kaldırana kadar. Polis bu kez anarşist çevreleri yakın takibe aldı ve çete üyelerini teker teker ortaya çıkardı. Bonnot’nun enselendiği ev 500 silahlı güvenlik gücü tarafından ablukaya alındıktan sonra, bina dinamitle yerle bir edildi. Diğer çete üyeleri de birer birer ya çatışmada ölü ele geçirildi, ya da idama mahkûm edildiler. Soygunlarla ilgisi olmayan birçok kişi de ağır hapis cezalarına çarptırıldı.

“Bir numaralı halk düşmanı” John Dillinger,
1903-1934

Fordizme Teşekkür

Bonnot Çetesi gibi, Amerika’nın birçok film ve şarkıya konu olan medyatik çifti Bonnie Parker ve Clyde Barrow da, ‘başarılarını’ otomobile borçluydular. Çalıntı Ford V-8’leriyle birlikte çektirdikleri bir fotoğraf bile var. Detroit’teki Henry Ford Müzesi’nde Clyde Barrow’un şirketin patronuna yazdığı teşekkür mektubu sergileniyor: “Sizin ne kadar harika bir araç yaptığınızı söylemek istiyorum. Sayesinde kaçmayı başardığımdan beri yalnızca Ford kullanıyorum.” Henry Ford’un son büyük mühendislik harikası V-8, saatte 140 km hızla 30’lu yılların bir hayli ilerisindeydi. Ama Bonnie ve Clyde’ın macerası, aynı aracın içinde 167 kurşunla son buldu. Avrupa’daysa 50’li yıllara dek gerek Fransız direnişçilerin, gerek soyguncuların popüler otomobillerinden biri, André Citroén’in 1934’te geliştirdiği, önden çekişli ‘traction avant’tı. Bir diğeri ise, yetenekli teknisyenlerin motorunu sekiz silindire modifiye ettiği Opel Rekord. 1960’larda Almanya’da Andreas Baader’in favorisi de “Halkın Ferrari’si” olarak tanımladığı BMW 2002 idi.

Aracın önemi, 1997’de Zürih’te gerçekleşen İsviçre’nin en büyük posta soygunu örneğinde daha iyi anlaşılıyor: Kamuoyunda hayranlık uyandıran silahsız soyguncular bu olayda tam 53 milyon İsviçre Frangıyla kaçmayı başardılar. Fakat maalesef onlar da sonradan yakalandılar. Ancak araçlarının bagajına sığmadığı için, sekiz kasadan üçünü -17 milyon Frank- geride bırakmak zorunda kaldılar. Soygundan iki gün sonra Mazda başlattığı reklam kampanyasında şöyle diyordu: “Sevgili posta soyguncuları, Mazda E 2000’nin bagajına 70 milyon Frank bile sığardı.”

Sıradan yurttaşların özellikle şiddetten uzak, zekice işlenmiş soygunlara karşı sempati beslediği gözleniyor. Medyanın etkisiyle bir nevi halk kahramanına dönüşebiliyorlar. Örneğin Brezilya’da geçirdiği 30 mutlu yıldan sonra ülkesine dönerek hapse giren Efsanevi posta treni soyguncusu İngiliz Ronald Biggs birçok kişinin ikonu haline geldi.

İskoç kökenli Allan Pinkerton’un kurduğu dedektiflik firması Amerikan ordusundan daha kalabalık bir kadroya sahip olduğundan, özel ordu olarak kiralanması korkusuyla Ohio’da yasadışı ilan edilmişti.

Azmettirici Tüketim

1932’de bir sinemanın önünde, iki polis tarafından arkadan vurulan John H. Dillinger da öyleydi. Hükümetin “bir numaralı halk düşmanı” ilan ettiği Amerikalı, en büyük vurgununda kasaba halkını film çekiyoruz diye kandırmış, binlerce izleyicinin gözü önünde 49 bin dolarla kayıplara karışmıştı. Robin Hood değildi ama soygunları sırasında kasalardaki borç senetlerini de yok ettiği için seviliyordu. Cesedinin etrafındaki kan gölüne yüzlerce insan mendilini bandırdı, cenazesine 15 bin kişi geldi…

Klaus Schönberger, soygunun çekiciliğini şu şekilde açıklıyor: “Kapitalist üretim yöntemi varolduğu ve her türlü mutluluk para birimiyle ölçüldüğü sürece, banka soygunları ve soyguncular da olacaktır.” Eski Doğu Almanya’da 1989’a dek hiçbir banka soygununun kayda geçmediğini biliyor muydunuz? Bunun bir nedeni silah tekelinin resmi ellerde bulunmasıysa, diğeri de harcayabileceğiniz cazip tüketim mallarının zaten bulunmamasıydı. Nitekim bu coğrafyadaki ilk banka soygunu, Batı Alman Markı’na geçişin hemen birkaç gün sonrasına, 6 Temmuz 1990’a rastladı.

Banka soygununun ‘ideolojik’ iddiası da gözden kaçmıyor. 60’lı ve 70’li yıllarda Kızıl Tugaylar, Tupaq Amarocular, Türkiye’de bazı aşırı örgütler, hatta Amerikan medya çarı Hearst’ün kızı bile, banka soyma hakkını kendilerinde görenler arasındaydı. Onların gözünde ‘banka’, ‘haksız sermaye dağılımı’nı simgeliyordu. ‘Solcu soyguncular’ arasında en ünlüsü, Josef adında bir Gürcü’ydü. O da sonraları Stalin adıyla ünlendi, Sovyet döneminin en acımasız diktatörü oldu.

Fransız gazetesi Le
Petit Journal,
Bonnot’nun emniyet
müdürü Louis Jouin’i
vurdu¤u haberini
veriyor.

Tabii bu arada çalınan paralar genellikle halka dağıtılmıyordu. Belki bazı küçük istisnalar hariç… Alman ‘2 Haziran Hareketi’ üyeleri soygunların ardından mutfak masasında istedikleri kadar saysınlar, her zaman ertesi gün gazetede yazan miktardan eksik çıkıyordu. O heyecan sırasında kasiyerler de, bir iki koçanı yanlışlıkla kendi ceplerine atıyorlardı. Tabii eğer soygun yapıp da parayı cebine atmazsanız günümüzde ‘deli’ olarak tescillenmek de mümkün. Örneğin yakın tarihte Yeni Zelanda’da bir hakim, bankadan çaldığı parayı yoksullara dağıtan 28 yaşındaki Dion Lawrence’a ceza vermek yerine onu akıl hastanesine yollamıştı.

BAĞDAT HIRSIZLARI

Irak’ın ‘kurtarılması’ için girişilen işgal hareketinden bu yana dünya banka soygunculuğunun başkenti unvanı, Irak başkenti Bağdat’ın elinde bulunuyor. Özgürleşme ve serbest piyasaya geçişin ardından hemen hemen tamamen bir nakit para ekonomisine geçen Irak’ta her sokak başında mantar gibi biten sayısız özel banka var. Dolayısıyla, ülke çapında büyük miktarlarda para transferi yapılıyor. Özel banka sektöründeki bu baş döndürücü yükseliş Amerikan işgal yöneticilerince Irak’ın en büyük başarı öykülerinden biri olarak gösteriliyor. Ne var ki, intihar bombaları, cinayetler ve katliam furyası arasında asıl yükselen sektörlerden biri de, banka soygunculuğu.

Banka soygunları tarihinde, kaldırılan para miktarı itibarıyla dünya birinciliği ve ikinciliği, uzak ara ile Bağdat’ta.

Birincilik: Bağdat Merkez Bankası soygununda. 2003’te ABD tankları Bağdat’a doğru ilerlerken, o zamanki diktatör Saddam Hüseyin’in oğlu Kusay’ın adamları tarafından gerçekleştirildiği tahmin edilen Merkez Bankası soygununda tahminen 800 milyon dolar kaldırıldı.

(Ed.)

Lüküs Hayat Hayal

Bugün dünyanın dört bir yanında sürekli olarak banka soyulmakta. 14 yaşındaki çocuktan, 72 yaşındaki emekliye, her an birisi en kestirme yoldan zengin olmayı deniyor. İstatistiklere göre yüzde 85’inin ‘ilk denemesi.’ Ve bunların yalnızca yüzde 5’i kadın. Almanya’da 2001 yılında ‘kaldırdıkları’ para ortalama 50 bin mark. 1.300 soygunda faillerin üçte biri henüz yakalanmadı. Amerika soygunlardan ‘kaldırılan’ para miktarı ise yalnızca 14 bin dolar… Lüks bir yaşama, yata kata, rahat bir emekliliğe, dolayısıyla bu riski göze almaya asla değmez. Zaten günümüzün güvenlik ve denetim teknolojilerinde, hele bir de bu trafik sıkışıklığında yakalanma riski de fazlasıyla yüksek.

Nitekim akıllı soyguncular artık online şubeleri hedef seçiyorlar. Basel Üniversitesi’nden David Rosenthal, bankalara giren bilgisayar korsanlarının ortalama 2 milyon dolar götürdüklerine dikkat çekiyor.

Tabii bir de yakın zaman önce gündemimize giren ve hortumladıkları yüz milyonlarca dolarlık meblağlarla soyguncunun her türlüsünü gölgede bırakan banka sahiplerimiz var. Onlara kimsenin sempatiyle bakmadığı kesin. Bertolt Brecht’in söylediği gibi: “Bir banka soygunu, bir banka kurmanın yanında nedir ki?”2

Melih Kafa

www.acikradyo.com.tr

Kaynaklar

erewhon.ticonuno.it

chronicle.com

www.crimelibrary.com

www.miditext.com

www.niatu.net Verlag Libertäre Assoziation (Alm.)


  1. Bkz; Boris Vian’ın 1954 tarihli La Bande à Bonnot albümü. (Ed.)↩︎
  2. Bu yazı 2001 yılında Ulusoy Traveller dergisinde yayınlanmıştır.
Paylaş:

Önceki Yazı

Balkon Radyosu

Seçil Yersel
Stüdyo radyosundan ayrılan özelliği ile ön plana çıkmaktadır. Kapısı, yalıtım sistemi, sabit masası, ışıklandırması ve havalandırması olan stüdyo radyosuna karşılık…
Devamını Oku

Sonraki Yazı

Barbar Conan ve Hiborya

Rabur Koşar
‘Gümüş Karların Kadını’ adlı hikâyesinde Conan meyhanenin birinde bir kadınla tanışır. Dünyanın en eski mesleğini icra eden bu kadın ile…
Devamını Oku

İlgili İçerikler

Açık

Oruç Aruoba
Açık ‘kapalı olmayan’ < Eski Türkçe açuk aynı mânâda Clauson 1972 s.22. Çün gür-ü haneye geldi, kapusını acuk buldı. (Ferec…
Devamını Oku

Zapatista

İlker Özünlü
Zapatista’ların 1994 yılında1 Chiapas’ın en önemli kenti olan San Cristóbal de las Casas’ta ortaya çıkışları NAFTA’ya, yani ABD, Kanada ve…
Devamını Oku

Durum

Engin Akın
Buğday ‘Tiriticum’ ailesinden otsu bir bitkidir ve arpadan sonra tarımı yapılan en eski tahıldır. İlk tarımının 12 bin yıl önce…
Devamını Oku