6 Eylül 2005
Mihail Vassiliadis

Altı Eylül 1955

Ben o dönemde liseye geçmiş bir talebeydim. Ortaokulu bitirmiştim, liseye yeni geçecektim fakat yazları çalışıyordum, yaz tatilinde devamlı çalışırdım. Rızapaşa Yokuşu’nda mefruşatçılar vardı; o sene Alka Mefruşat diye bir dükkânda çalışıyordum. Alka Mefruşat’ın sahibi Stathi Alessandri adlı bir Rum’du. Rızapaşa yokuşundaki esnaf büyük oranda Rum, Ermeni ve Musevilerden oluşuyordu ve aynı zamanda Türkler de vardı. O sabah işbaşı yaptığımızda Rızapaşa Yokuşu’nun ilk görünümü, diğer günlerden değişikti. Bilirsin, her gün oraya gittiğin zaman sabah açtığında üç beş kişi vardır; hamallar vardır, yüklemeler yapılır, mallar alınır, teslim edilir vs. Ondan sonra daha bir canlılık başlar. Alışverişe gelenler iner, devamlı değişik yüzler gider, gelir vs. O gün daha sabah gittiğimizde, o güne kadar hiç oralara uğramamış tuhaf kişiler, gruplar halinde yukarı çıkıyor, aşağı iniyor, sağa sola bakıyor, duraklıyor, tekrar yukarı gidiyorlar; kimseyle konuşmuyorlardı.

Evet. Normalde insanlar vitrine bakar, alışverişini yapar, çeker gider. Bunlar ne alışveriş ediyor, ne çekip gidiyor, ne de belirli sınırların dışına çıkıyorlardı. Yani Rızapaşa’nın altından üstüne, üstünden altına… Rızapaşa Yokuşu’nun ilerisindeki yolda benzer bir başka grup da oradan oraya gidip geliyordu devamlı. Tabii sonradan belli oldu, ama o gün de anlaşıldı… Türk Müslüman komşularımız çok tedirgindi. Hep yüz yüze bakılan, tavla oynanan, öğlende yemek yenilen kişilerin bir tuhaf halleri vardı. Açıkça konuşmadan, “Hadi mösyö Stathi bugün tuhaf durumlar var, sen dükkânını kapatıp eve gitsen” diye telkinlerde bulunuyorlardı. Yanımızda anahtar, kilit, vs. satan Ermeni Mösyö Hazaros vardı. Ona gidip “Hadi Mösyö Hazaros Ahbarik, sen dükkânını kapatıp eve gitsen bugün” diye telkinlerde bulundular. Ama “Niye öyle Mehmet Bey?” diye sorulduğunda; “E canım işte….”. Sıkılıyor belli, seni kurtarmak istiyor, yardımcı olmak istiyor ama baklayı ağzından çıkartamıyor.

Öfkeli kalabalığın taşıdığı Atatürk, Celal Bayar ve Fatih Sultan Mehmet resimlerinin hepsi çerçevelenmiş, özel olarak hazırlanmıştı

Öğlene doğru bu sıkışıklıklar, bastırmalar etkili olmaya başladı, gayrimüslim dükkâncılar yavaş yavaş dükkânlarını kapatmaya başladılar. O inip çıkan kalabalık güruhtan sataşmalar başladı. Biri taş atıyor, biri geçerken küfrediyor, biri ‘gâvur’ falan diye laf atıyor, sonra yoluna devam ediyor ama görüyorsun ki tuhaf bir durum… Öğlene doğru bütün azınlık dükkân sahipleri kanaat getirdi, biz dükkânlarımızı kapatalım, bir şeyler olacak, diye. Şark Hanı’nın önündeydi bizim dükkân, kapattık. Hemen arka kapıya Şark Han’ın kapıcısı geldi, “Mösyö Stathi, korkma sen” dedi, “biz bu kapıyı kapatıyoruz zaten, buradan içeri kimse giremez durup dururken.” Çünkü dükkânın bir de arka kapısı var ama Şark Han’ın içine girmek lazım. Biz önde kepenkleri indirdikten sonra kapıcı: “korkma müsyü Stathi biz kapıyı kapatırız” dedi.

Ben evime dönmek üzere yola çıktım ama geçtiğim bütün yollarda ne otobüs var, ne tramvay… Hiçbir şey yok… Rızapaşa’dan indim, Tahtakale’ye doğru ilerledim. Mısır Çarşısı’nın içinde de, Tahtakale’de de aynı gidip gelen kişiler… Eminönü’ne çıktım, köprüyü geçtim, Tünel’e geldim. Tünel çalışıyordu, Tünel’le yukarı çıktım. Ondan sonra yine tramvay yok… İstiklal Caddesi’nde korkunç bir kalabalık, gidip gelenler ve patlamak üzere olan bir hava var. Tarlabaşı’na inip, Kalyoncu Kulluğu’ndan, İngiliz Sarayı’nın önünden evime indim. Evim tam Tarlabaşı Caddesi ile Kalyoncu Kulluğu’nun kesiştiği yerdeydi. Sağda karakol, solda bizim ev. Yani karakolun bir karşısında bizim ev, öbür tarafta karşısında Tanaş Priftis diye bir pastacı, şekerci dükkânı var.

Beyoğlu, 7 Eylül 1955

Eve geldim, kapımızın önünde bizim kapıcı Ahmet Efendi… Ahmet Efendi Tarlabaşı caddesi 230 numaranın, 6 katlı apartmanın kapıcısı; birinci katta biz oturuyoruz. Babam o zaman ölmüş, 51 yılında, babamın muayenehanesi vardı orada, diş doktoruydu ve evimiz birinci kattaydı. İkinci katta Mühibe Hanım, tek Müslümandı apartmanda, o da Makedonya göçmeniydi. Onun üstünde Madam Mari, Ermeni; onun üstündeki üç katta da Rumlar oturuyor. Bizim kapıcı ben içeri girerken, “Hadi Mihalaki koş içeri” dedi ve beni içeri attı, kapıyı kapattı. Kale kapısı gibi demir bir kapı. Eline bayrağını aldı, kapının önünde durdu, yavaş yavaş sağı solu kırıp döküp gelen güruha karşı bayrağı salladı “Burada gâvur yohtur, ha burası Müslüman evidir” vs. diye adamları atlattı. Adamlar gerçekten bizim eve dokunmadı, eve girmediler, geçip gittiler. Herkes gittikten sonra bizim Ahmet Efendi kapıyı açtı, bayrağı içeri bıraktı, kazmasını aldı, kapıyı tekrar kapadı ve onların peşine takılarak ilerideki Rum evlerini kırıp dökmeye, talan etmeye, yağma yapmaya başladı.

Mihail Vassiliadis ile söyleşiden . Pr; Açık Gazete 


  1. Cumhuriyet Dönemi Azınlık Politikaları Bağlamında 6-7 Eylül Olayları (Tarih Vakfı Yayınları), başlıklı araştırmanın yazarı Dilek Güven ve olaylara tanıklık etmiş olan Mihail Vassiliadis’in de katılımıyla gerçekleştirilen ve Açık Gazete programında üç bölüm halinde yayınlanan 6-7 Eylül Belgeseli’nden alınmıştır.
Paylaş:

Önceki Yazı

Alofa

Ömer Madra
Pasifik Okyanusu’nun cennet adalarından her gece bir parti vermek için uygun bir gerekçe varmış. Dünyanın en genç demokrasilerinden biri olan…
Devamını Oku

Sonraki Yazı

Altmışsekiz Ruhu

Açık Radyo
“Bu dünyada ayrımcılık da var, kölecilik de, insanların boğazlanması ve açlıktan ölmesi de… Cevap, gençliğe güvenmekte yatıyor –belli bir döneme…
Devamını Oku

İlgili İçerikler

Vietnam

Ömer Madra
Vietnam Savaşı 30 Nisan 1975’te ‘resmen’ sona ermişti. Filmler dışında artık kimsecikler pek hatırlamasa da, yakın geçmişin en büyük savaşıydı…
Devamını Oku

Zeitgeist (Zamanın Ruhu)

Arat Dink
“Umut da endişe gibi, besleyemediğimiz (artık hissedemediğimiz) duygular arasında.” Arat Dink “Umut da Beslemiyorum, Endişe de…” Agos, No:666, 10 Kasım…
Devamını Oku

Akıl ve Cesaret

Ömer Madra
Amerikalı antropolog, coğrafyacı Jared Diamond, Çöküş adlı kitabında tarihte ve günümüzde toplumların çöküşü ya da ayakta kalmayı neden ‘seçtiğini’ ele…
Devamını Oku

Bosna Günlüğü

Açık Radyo
27 Kasım Pazartesi.Uyumaya hazırlanırken oldukça üşüyorum. Elektrik yok. Aynı savaş içinde geçen son iki senede olduğu gibi. Su da yok,…
Devamını Oku