M.Ö. 3000 yılında Çin’de Sarı İmparator Huang Ti, bilginlerinden Ling Lun’u Zümrüdüanka kuşunun sesini taklit edebilecek bir keşif yapması için kendi topraklarının batısındaki dağlara göndermiş. Ling Lun ise yanında Cheng isimli keşfiyle geri dönmüş. Böylelikle günümüzden 5000 yıl önce akordiyon icadına yönelik ilk adım atılmış. 13 ila 24 arasında değişen sayıda bambu kamışından yapılan Cheng üflenerek çalınan bir sazdı ve şekli de Zümrüdüanka kuşuna benziyordu. Vibrasyona elverişli kamışları sayesinde ortaya çıkan ses, akordiyonun ses sisteminin temelini oluşturdu. Yüzyıllarca şeklini olduğu gibi koruyan Cheng 18. yüzyılın ikinci yarısında Rusya’ya ulaşmasıyla Avrupalı müzisyen ve zanaatkârların dikkatini çekmeye başladı. Nihayet, 1829 yılında Viyanalı bir çalgı yapımcısı olan Cyrillus Damian, Cheng’den aldığı ilhamla yaptığı akordiyonun patentini aldı. 1770 yılı civarında Cheng olarak Rusya’ya giren saz, 1820 yılı civarında Avrupa’dan akordiyon olarak geri döndü ve oldukça ilgi gördü. Rus klasik müziğinde akordiyon kullanılmasının ilk örneklerinden biri Çaykovski’nin 1883 tarihli, dört akordiyon kullandığı ‘Senfoni Orkestrası için İkinci Süit’ adlı eserinde görülüyor. Akordiyon Arjantin’e vardığında ise ‘bandoneon’a dönüşerek biraz daha değişti ve Piazzola rüzgârı tüm dünyaya yayıldı. İşin ilginç tarafı, farklı adlarla da olsa akordiyonun Doğu Avrupa’dan Güney Amerika’ya; valsten tangoya, polkadan forroya pek çok ülkenin halk müziklerinin değişmez sazlarından biri olması.
Volkan Balkan, www.acikradyo.com.tr
