Oruç Aruoba

Açık

Açık ‘kapalı olmayan’ < Eski Türkçe açuk aynı mânâda Clauson 1972 s.22. Çün gür-ü haneye geldi, kapusını acuk buldı. (Ferec 855/1451 v.7a). ‘açılmış, işlemekte’: Bütün ışıklar açık. (Peride Celal 1991 s.492). (Güreş terimlerinden) açık düş-: Gerek rakibinin tatbik ettiği bir oyun neticesinde ve gerek kendi hatasile kıçüstü veya yanüstü düşüp sırtı yere değmediği halde göbeği meydana çıkacak kadar açılan yenik sayılır. (M.H. Biç 1944 s.12). ‘arada mesafe bırakarak’: Adadan açık yüriyüb içerü girürlerse. (Pîrî Re’is 1935 [932/1525] s.807). Şöyle biraz açık dur bakalım, öyle teklifsizlik istemez. (M. Rona 1944a s.30). Renklerde koyunun aksi: Çoğunun arkasında açık renk veya beyaz keten elbiseler. (S.M. Alus 1944 s.156). Mecâzi mânâda: ‘açıkça, bir şey gizlemeden’: Sarhoşlar açık konuşurlar. (S.E. Ertem 1935 s.204). ‘serbest, önyargısız’: Serbes ve açık fikirli olmasından naşi Gâvur İmam derlermiş. (S.M. Alus 1933p s.219).

Çok işlek olan -(ı)k eki özellikle sıfat türetir. Daha çok tek heceli fiil köklerine takılır ve geçişli fiillerden participium passivum anlamında sıfatlar yapar (krş. akık; b. J. Deny 1921 s.560). A-E cildindeki ilgili misaller şunlardır: allak bullak, asık, atık, attırık, ayrık, basık, boğuk, bozuk, burkuk, buyruk, bükük, cırık, çırık, çalık, çapraşık, çepreşik, çarpık, çatık, çekik, çemrek, çentik, çevrik, çilpık, çıpıldak, çıtırık, çotuk, delik, depek, deşik, dilik, domuşuk, donak, dökük, dölek, eğik, enek, ezik. -(ı)k isimleri için b. acuk/acık I, alık II, becerik.

açık II (isim) ‘açık kalmış veya açık bırakılmış herhangi bir şey’. < açık I. Fiilden nomen concretum yapan -(ı)k için b. acuk/acık I. Neheng ağzı gibi bir açuk gördi. (Ferec 855/1451 v.16b). ‘aralık, mesafe’: Hasan Hüseyin bütün diğer acemiler gibi çarpık çurpuk yaptıkça hemşerisi onbaşı yanına gelerek…elile ellerini yanına yapıştırıyor ve ayağıle de ayaklarının açığını ayarlıyordu. (Y. Ahıskalı 1944y s.57). ‘üstü kapalı olmayan yer, dam altı değil’: Sarduvanda ilk gecemi açıkta geçirdim. (F. Baysal 1944 s.199). Mecâzi mânâda: açıkta kal- ‘bir şeyi elde edememek, ümidi boşa çıkmak’: Hattâ bu tehalük arasında ilk dansı Leylâ ile yapmak isteyen Necdet az kalsın tamamen açıkta kalacaktı. (Y.K. Karaosmanoğlu 1928s s.118). ‘hesaplaşmada noksan; eksiklik, kusur’: Bu bonkörlükte bir rüşvet çeşnisi de yok değildi. İlerideki açıkları için şimdiden tedbirdi bu rüşvetler. (R. Ilgaz 1959 s.30).

—(Epistemoloji) açıklama (explanation) ‘bir olayı, olguyu, durumu ‘niye?’, ‘niçin?’, ‘neden?’ vb gibi sorular sorarak anlama ve anlamlandırma etkinliği’: Ör “Zürafaların boyunları niye/ niçin/ neden uzundur?” —”Yüksek ağaçların yapraklarını yiyebilsinler diye/… yiyebilmeleri için/… yiyebilmenin hayatta kalmayı sağlamasından dolayı” Bilimlerde daha çok ‘neden-etki’ (cause and effect) bağlantısına dayalı ‘nedensellik’ (causation/causality) türünden açıklamalar kullanılır.

—(Semiotik) açımlama (explication) ‘Anlamı kapalı duran bir şeyi —genellikle bir sanat ya da edebiyat yapıtını—, oluşturucu katmanlarını, ögelerini, bağlantılarını vb. açık hâle getirerek (‘pili’lerini ‘aç’arak) anlamlandırma etkinliği’. ‘yerlemleme’/ ‘konumlandırma’ (Heidegger: Erörterung) Ör bir şiirin imge, simge, eğretileme vb gibi ögelerinin karşılıklarını bularak ve bunların ilişkilerini kurarak, kapalı duran anlam dokusunu açma.

açık saçık ‘hafif giyimli’ < açık I ve mânâ itibarıyla uyan (krş. açıl- saçıl-) saçık sıfatlarından ibaret çifte tabir. a- sa- / e- se- kafiyeli söz terkipleri için b. abuk sabuk. Mâzi gibi mestur ve mekin bir kiyafetde, sen umid-i istikbâl gibi açık-saçık bir halde idin. (Nâmık Kemal 1967 s.461) ‘yarı çıplak, dekolte’: Ara yerde, havuzun berisinde açık saçık hanımlar. (S.M. Alus 1933p s.89). O açık saçık gelinlikle evlendiğin gün. (L. Tekin 1990 s.90). ‘müstehcen’: Dedikodular, açık saçık pis şakalar, hikâyelerle yorar insanı. (Peride Celal 1991 s.306).

açık seçik ‘gayet aşikâr olarak’ < açık I ve seç- ‘fark etmek’ vasıtasıyla yapılan, fakat yalnız bu terkipte kullanılan seçik unsurlarından ibaret çift sıfat. a- sa- / e- se- kafiyeli söz terkipleri için b. abuk sabuk. Beni hayatımın sonuna kadar mutsuz edeceğini de o zaman açık seçik anladım. (O. Pamuk 1991 s.172).

(Felsefe) genellikle açık seçik biçiminde: ‘kendiliğinden anlaşılır olan, açıklama gerektirmeyen’: (Descartes: clair et distinct): ‘ayan-beyan’, ‘kendi doğruluğunu kendi temellendiren’.

(Mantık) ‘bağlantıları ve geçerliliği açık olan’. (Spinoza: Patet; Schlessinger: selbstverstaendlich; Fraenkel: entscheidungsdefinit; Russell: evident). ‘kanıtlama gerektirmeyen’: balî, aşikâr, ouvert.

(Sanat Felsefesi) genellikle açık yapıt biçiminde (Eco: Opera aperta) ‘sınırlandırılamayan, tüketilemeyen [yapıt]’. Eco’ya göre yapıtın görevi Yaşamı, yönlerinin çokluğu içinde, önceden belirlenmiş bağlantılar olmaksızın vermektir. Bu niteliği taşıyan yapıt, başı ve sonu belli bir bağlantılı, kapanık dizgeden değil, çeşitli yönlerde katedilebilecek, sınırları belirlenmemiş bir açık anlam olanakları alanından oluşur. Böylece, yapıtın ‘tek-bir doğru’ yorumu yoktur; çeşitli bakış açılarıyla kurulabilecek bağlantılarla oluşturulabilecek anlam dokularıyla, sonsuz sayıda yeni yoruma açıktır.

(Siyaset Kuramı) genellikle açık toplum biçiminde (Popper: offene Gesellschaft / open society) ‘kapalı toplum’un aksi: tek bir katı, dışlayıcı ideolojiye ve örgütlenmeye dayalı bir düzen barındıran, içine kapanık, tekdüze toplum biçiminin karşıtı: farklılıkları gözeten, azınlıkları koruyan, bireylerinin yaşam yönelimlerini özgür bırakan, toplumun yönlendirilmesi ve örgütlenmesiyle ilgili düşüncelerin açıkça tartışıldığı, belli bir ideolojiye bağlanmamış toplum biçimi. Popper’a göre (Açık Toplum ve Düşmanları) Sokrates açık toplum ülküsünü geliştirdiği hâlde, öğrencisi Platon kapalı toplumun ilk kuramcısı olmuş; sonradan, ‘son sistem kurucusu’ Hegel bunu işlemiş, öğrencisi Marx da ona karşı çıkmıştır. Kapalı toplum girişimleri her türlü diktatörlükte, tek bir biçimde örgütlendirilmeğe çalışılan toplumlarda, örn: NAZİ Almanyası ve SSCB gibi toplumlarda görülür; Popper açık topluma örnek vermez—bu, hiçbir zaman gerçekleştirilemeyecek de olsa gerçekleştirilmesine çalışılması gereken, bir idealdir…

—(İletişim) genellikle açık radyo biçiminde (belirsiz) açık I ve radio‘dan (‘yayıyorum’) ‘i’=’i-Grek’ dönüşümünden ibaret tabir, galat; çokanlamlı (ambigious): 1. ‘kapalı olmayan’ [almaç] 2. ‘kapanmayan’ [yayın]. Açık Radyo biçiminde (özel isim) İstanbul’dan (Türkiye: Boylam (Doğu 29 04’15”) – Enlem (Kuzey 41 01’49”) yayın yapan (Frequency Modulation 94.9 m.Herz) bir sesli yayın kuruluşuna verilmiş ad.

(Andreas Tietze’ye öykünerek)

Oruç Aruoba

Paylaş:

Önceki Yazı

Acid House

Sona Ertekin
70’ler ve 80’lerde Amerika’da ortaya çıkan Disco, Hi-NRG ve House gibi akımlar Avrupa’da küçük çapta da olsa karşılığını bulmuştu. ‘Club’…
Devamını Oku

Sonraki Yazı

Açık Alan

Açık Radyo
2005 yılı sonbaharında İstanbul Bilgi Üniversitesi’nden bir grup öğrenci bitirme projesi olarak Açık Radyo üzerine çalışmaya başladı. Bu doğrultuda gençlerin…
Devamını Oku

İlgili İçerikler

Adbusters

Tan Morgül
Tüketim kültürü ve kapitalizmden ziyadesiyle kıllanan ve bu kültürün mesajlarını bozarak, onları ‘inayetle vaftiz eden’, kâr amacı gütmeyen, okurları ile…
Devamını Oku

Açık Toplum

Şahin Alpay
20. yüzyılın en büyük düşünürlerinden biri olan bilim ve siyaset felsefecisi Karl Raimund Popper’in (1902 – 1994), Açık Toplum ve…
Devamını Oku

Bilinçdışı

Şenol Ayla, Serol Teber
Daha önce yazarların, şairlerin, filozofların sözünü ettikleri, kullandıkları bilinçdışı tanımını geliştirip, psikoanaliz kuramının temel kavramlarından biri olarak kullanır Freud. Tabii…
Devamını Oku