Batı Afrika’nın incisi kabul edilen Fildişi Sahilleri’nin eski başşehri Abidjan’a gittiğinizde, sizi yoğun bir kahve kokusu, az gelişmişliğin garip yüzü, sıkıntıyı sırtından atamamış insanların yorgun kara yüzleri karşılar. Kadınlar, giyimlerindeki o çılgın renklilik ve güler yüzleri ile, aynı Senegal kadınları gibi, içsel sıkıntılarından kurtulmayı denerler. Erkekler ise ‘yeni bir iç savaşın’ ne zaman çıkacağını bilmeyen, yorgun bir bakışla sürdürürler yaşamlarını.
Ama onların içlerinden hiç bir zaman umut yok olmaz. Çünkü zamanında, kahveden çok para kazanmayı becerebilmişler, ama dünya devlerinin, onların büyümesini istememesi üzerine dibe vurdurdukları kahve fiyatları yüzünden, güzelim kahve ağaçlarının dibine dev testereleri vurmaktan da kaçınmamışlardır.
Afrika insanı, tarihi boyunca, dünyanın her köşesinde zorlukla savaşan insandır. Her türlü sıkıntı, zorluk onu bulmuş, o da bununla baş edebilmek için, her zaman, çözümlerini anında yaratmak durumunda kalmıştır. Afrika insanının zaman zaman bulmak ve uygulamak zorunda kaldığı çözümlerinin, dünyanın arzuları ile örtüşmemesinin bedelini onlara sormamak gerekir, çünkü dünyanın acımasız dengelerinde Afrikalı hep geride bırakılmıştır.

Fildişi Sahilleri’nin en önemli ekonomik gücü olan kahve elinden alındığı zaman, çözümü dünyanın sayılı, dev yağmur ormanlarına dalmakta bulan bu insanlar, ne yazık ki bu ormanların büyük bir bölümünü kesip, ağacını satarak yaşama direnmek zorunda bırakıldılar.
Yine dünyanın en önemli fil stoklarından birisini barındıran bu yağmur ormanlarındaki fil sayısı da günden güne azalıyor.
‘Yaşama Direnmek’
Abidjan’da yaşamış olduklarım, Afrika insanlarının hâlâ ‘yaşama direnen’ insanlar olduklarını belgeselidir. Şehrin en büyük pazar yerinde, Treichville pazarındaki kıpkırmızı domateslerin resimlerini çekeceğim sırada gözlerime takılan çocuğun bakışlarını unutamam. Resmini çektiğim için ‘bahşiş’ isteyen annesi, “onun resimlerini çok çek, ne kadar yaşar bilmiyorum” diyordu. Pazar yerini dolaşıp, dönerken, az önce resimlerini çektiğim çocuğun birdenbire ölmüş olduğunu görmek unutamadığım ‘afrika travmalarından’ bir tanesidir…
Cüneyt Ayral
Müslümanlığın belki de en güzel yorumlandığı, bembeyaz bir güzellikle sunulduğu şehir Abidjan… Fildişi sahillerinin %25’i İslam dinini kabul ederken, %12’si de Hıristiyanlığa geçmiş. Geri kalanlar ise halen yerel inanışlarını sürdürmekte. Şehrin ünlü çamaşırcı erkekleri ise, yine unutulmazlar arasında yer alıyor. Abidjan’da yaşıyorsanız eğer, evinizin kapısına gelen ‘çikolata adam’ sizden, karşılığında hiç bir ‘makbuz’ ya da belge falan almadan alır gider kirli çamaşırlarınızı ve onları sabahın erken saatlerinde, daha güneş iyice ısısını yaymaya başlamadan nehirde yıkar, sonra da artan güneşin altında kurutur, katlar, toplar ve evinize geri getirir. Gönderdiğiniz ne ise, aynen geri gelmiştir. Hiçbir komşunun çamaşırı, diğerine karışmaz, bu nasıl olur, nasıl becerilir ona akıl ermez…

Fildişi Sahilleri’nde gündelik ticaret daha çok Lübnanlı tüccarların elindedir. Nalbantlardan bakkallara, inşaat malzemesi satıcılarından mobilyacılara kadar her türlü ticareti Lübnan’dan buraya göç etmiş olanlar yürütür. Aslında bu tablo, Afrika’nın pek çok ülkesinde aynıdır. Tekstil ticaretini Mali’li Müslümanlar götürürlerken, diğer ticareti de Lübnanlılar yüklenmişlerdir. Savaş ve zorluk içinde yaşamayı bilen Lübnanlılar için burada yaşamak zor değildir.
Fildişi Sahilleri, Fransa’nın eski sömürgesidir, bu nedenle de hemen hemen tüm kamu hizmetlerinde Fransa’nın etkisi hâlâ sürmektedir. Yani Fildişi Sahilleri artık kendi kendisini yönetmekte olan bir demokrasi olarak görülse bile, ekonomik olarak daha Fransa’nın boyunduruğundan çıkmış sayılmaz.
Şehirde, dünyayı sarıp sarmalayan sanal dünyanın, ileri bilişim teknolojisinin, yani internetin yoğunluğunu görseniz bile, el sanatları hâlâ önemini koruyor. El tezgâhlarında üretilmekte olan kumaşlar, Abidjan kadınlarının seçimini oluştururken, dünya modasını etkilemeye başlayan etnik kültürler arasında bu ülkenin de yeri günden güne artıyor. Abdijan’lı modacıların yarattıkları ürünler, eskiye göre dünya podyumlarında daha çok görülmeye başladı. Abanoz ağacından el ile oyularak yapılan heykeller ve maskeler de şehrin turistik değeri olan el sanatları arasında yer almayı sürdürüyor. Öte yandan, şehirde korunmakta olan ilginç bir sömürge mimarisi de belirgin. Sömürge yıllarından kalan bu mimari kalıntılar, şimdilerde daha çok turistik tesislere dönüştürülerek kullanılıyor.

Abidjan’da uluslararası standartlarda beş yıldızlı otellerin yanısıra, dünyanın en iyi golf sahaları da bulunuyor. Ancak tropikal iklim, bu sporu yapanların yaşlarının orta yaş ve üstü olduğunu hesaba katarsak sağlığı zorlayabilir. Çünkü ülke tropikal iklimin tüm özelliklerini taşıyor; yoğun yağmurlardan, çok sıcak güneşe ve yüksek nem oranına kadar iklim olumsuzlukları elbette söz konusu. Ama Abidjan plâjlarındaki şen şakrak zenci çocuklar ile, denize doğru yatmış palmiye ağaçlarının görüntüleri de inanılmaz tad veren güzellikler. Hele bir de timsahların üretildiği bir çiftlikte elinize bir bebek timsahı tutuşturduklarında duyacağınız heyecanı düşünürseniz… Fildişi sahillerinde, günlük yaşantımızda sürekli kullanmakta olduğumuz lastiğin hammaddesi olan kauçuğun, ağaçlarından nasıl damıtıldığını da gördüğünüz zaman ister istemez aklınızdan şunlar geçecektir: “çok okuyan mı bilir, çok gören mi?”

Eğer Abidjan’a gitmeye karar verirseniz gitmeden önce çok iyi bir araştırma yapmakta ve ülkedeki siyasal durumu öğrenip öyle hareket etmekte fayda var. Çünkü Abdijan’da her an bir siyasal karmaşanın ortasına düşebilir ve güzelim tatilinizi sıkıntıya sokabilirsiniz.
Şehirde hiç bir zaman otomobil kiralayarak gezmeyi ya da yapayalnızlığı seçmeyin, sürekli kendi koruma mekanizmalarını geliştirmek durumunda bırakılmış insanların ülkesinde, onları tanıyan, onları bilen rehberinizle, onların tadına varın… Afrika seyahatleri, insanın dünya görüşünü değiştiren, insanlara daha farklı bakmayı öğreten seyahatlerdendir.
Cüneyt Ayral
www.acikradyo.com.tr
5 Eylül 2002